7 Eylül 2020 01:46

Onların kârı katlandı, bize düşen eziyeti, pisliği oldu

Ford Otosan işçisi yazdı: Biz böyle çalıştığımız için de Ford Otosan’ın bağlı olduğu Koç Holdingin kârı arttıkça artıyor.

Onların kârı katlandı, bize düşen eziyeti, pisliği oldu

Fotoğraf: Ford Otosan Basın Bülteni

Ford Otosan işçisi
Kocaeli

Koronavirüs yayılıyor, vaka sayıları artıyor, hiçbirimiz Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan rakamlara inanmadığımız için endişelerimiz de büyüyor.

Fabrikada üretime başlandığı günden bugüne iş yükümüz inanılmaz arttı ve artık katlanılabilir değil. Biz böyle çalıştığımız için de Ford Otosan’ın bağlı olduğu Koç Holdingin kârı arttıkça artıyor. Pandemi sürecinde biz işçilerin payına ölüm ve günden güne yoksullaşma düşüyor. Bu süreçte, Ford Otosan kuralsız çalışmanın merkezi haline geldi. Normalleşme denilerek önce su dağıtmayı bıraktılar. Şimdi sıra servislerde yan yana oturma düzenine geçişe geldi. Her şey bu kadar iç içeyken, normalken mola alanlarında sosyal mesafe ne diye var? Bugüne kadar servis sayısı yetiyorken bugün neden yetmiyor? Herkes her anında barkod okutuyorken, bugün neden kimle nereye oturacağımıza onlar karar veriyor? Servislerde bu uygulamayı yapma sebeplerini ‘P’ plaka araç bulunamaması olarak gösterenler, İçişleri Bakanlığının daha önce toplu taşıma için aldığı kararı öne sürenler, çok samimilerse servis kullanmayıp aracı ile gelenlere yakıt parası versinler, bundan önce nereden servis buldularsa yine bulsunlar veya valilikten ‘P’ plaka hariç servis talep edip bunu kabul ettiremezler miydi? Bugüne kadar ne dediler de valilik hayır dedi?

BİZ SAAT BAŞI MOLA İSTİYORUZ

Kafalarına göre mesai koyup iptal edenler, bu sürelerde bırakın mola vermeyi ellerinden gelse var olan molayı da gasbedecekler. Biz maskeyle çalışırken saat başı mola verilmesini istiyoruz derken bunlar daha çok çalışıp daha az mola yapalım diye uğraşıyor. Zaten üretim adedini arttırarak iş yükümüzü arttırıyorlar. Ofistekiler, maskeyle hatta üretimde nasıl çalışıldığını bilmediği için kafalarına göre plan yapıp uyguluyorlar, tempoyu artırıyorlar. 8 saat maske içinde karbondioksit soluyoruz. Hepimizin başı ağrıyor, ter içinde koşmaktan yüzümüz kaşınıyor, yüzlerimiz yara içinde. Ciğerlerimize bakmaları kontrol etmeleri gerekmiyor mu?  

KRALDAN ÇOK KRALCI

Evrensel okurları hatırlayacaktır, üyesi olduğumuz sendikanın (Türk Metal) pandemi başında iş yerinde vakalar çıktığında çalışmaktan kaçınma hakkını kullanacağını dair bir açıklaması vardı. İzmir’de BMC fabrikasında artan vakalara rağmen üretim sürdürülürken, Türk Metal buna göz yummuş, yetmemiş işverenin bile gerisine düşerek işveren vakaları kabul ederken, reddetmişti. Artan vakalar karşısında üretime ara verilirken Türk Metal, üyelerinin sağlığını hiçe sayan, deyim yerindeyse kraldan daha çok kralcı olarak ne olursa olsun patronun kârı sürsün diyen bir sendika olarak tarihteki yerini almıştır.

Vestel fabrikasında vakalar artmışken, Dardanel fabrikasında işçileri yurtlara hapsedip, tam gaz çalışmaya devam edilirken, biz işçilerin payına hastalık, gittikçe angarya haline gelen bir iş yaşamı ve canımızın hiçe sayılması düşüyor. Pandemi sürecinde en çok duyduğumuz şey, üretime verilen zorunlu ara nedeniyle patronların zarar ettiği oldu. Ama gerçekler gizlenemiyor tabii, bu sözleri şirketlerin bizzat kendilerinin açıkladığı rakamlar yalanladı. Koç Grubu geçen seneye göre ilk 6 ayda kârını yüzde 100 arttırmış. Kendileri yüzde 100 kâr etti de bizlere düşen havası, eziyeti, ağrısı, maskesi, hastalığı ve pislik içinde çalışması oldu. Bizim sendikamız da yalanlar söylemeye, hiçbir şeye müdahale etmemeye tam gaz devam ediyor. Varlığında yokluğunu özletiyor.

Fabrikada bu şartlarda yan yana çalışmak zorunda bırakılan arkadaşlarıma sormak istiyorum. Bu körlüğümüz ne zamana kadar devam edecek? İlla aramızdan birilerinin ölmesi mi gerekiyor? Vakalar bu kadar artıyorken servislerde yan yana oturma başlamışken her geçen gün daha da büyük risk altında değil miyiz? “Bu çalışma koşullarında evde kalan biz değil sosyal mesafe oldu.” Bir araya gelmekten, haklarımızı, yaşam hakkımızı ve kendimizi savunmaktan başka bir çaremiz yok.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İhyanın aslı

İhyanın aslı

Maraş depremlerinin ardından geçen iki yılda ne yiten on binlerce canın hesabı sorulabildi ne de kalanların bir derdine derman olundu. İki yıl sonra iktidar, ”Asrın İhyası” sloganıyla toplumu aldatmaya çalışıyor. Oysa asıl ihya ihaleler, inşaatlar, rezerv alan ilanları, teşvikler, vergi indirimleriyle, depremi gerekçe eden siyasi baskılarla geldi.

Teslim edilen konut sayısı ihtiyacın 3'te biri.

Deprem bölgesinde 'rezerv alan' kılıfıyla halkın evleri, arsaları gasbedildi.

Deprem işçiye yoksulluk, sermayeye 'fırsat' oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et