Moria’da yangın | Mülteciler sokakta; su bile dağıtmayan devlet yeni kamp inşa ediyor

Moria’daki yangın sonrası sokakta kalan mülteciler; yemek, su, tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Yunanistan hükümeti ise bu ihtiyaçları karşılamak yerine yeni kamp inşasına başladı.

11 Eylül 2020 14:28
Paylaş

Yunanistan’ın Midilli Adası’nda bulunan Moria Mülteci Kampı’nda çıkan yangınların ardından yaklaşık 12 bin 500 mültecinin umutsuz bekleyişi dördüncü gününde devam ediyor. Yüzde 70’i yanan kamptan kaçan mültecilerin ada merkezine inmesine güvenlik güçleri hâlâ engel oluyor. Su dahi bulmakta zorlanan mülteciler ise kamp çevresindeki zeytin ağaçlarının altlarına ya da otoban kenarına kurdukları derme çatma çadırlara sığınarak 3 gecedir yaşam mücadelesi veriyor. Bölgeye mültecilerin ihtiyaçlarını karşılayabileceği seyyar bir tuvalet bile kurmayan Yunanistan hükümeti, mültecilerin ana karaya çıkışını önlemek üzere adaya polis takviyesini sürdürüyor. 3 günde mültecilere tek sefer yemek yardımında bulunuldu. Tüm imkanlardan yoksun olan mülteciler ise çeşitli kitle örgütlerinin yardımlarıyla hayata tutunmaya çalışıyor.

YUNANİSTAN YENİ KAMP İÇİN ÇALIŞMALARA BAŞLADI

Yangın sonrasında mahkum edildikleri koşullara tepki gösteren mülteciler bugün karton parçalarına “Özgürlük” yazarak yürüyüş yaptı; Yunanistan hükümetine tepki gösterdi. Yunanistan hükümetinin zor durumdaki mülteciler için attığı adım ise Karatepe’ye kurulması için çalışmalarına başladığı yeni mülteci kampı. Bölgeye helikopterlerle çadır ve benzeri kamp malzemeleri taşınmaya başlandı. Ancak mülteci örgütleri kurulan bu kampa karşı çıkıyor.

YANGININ SEBEBİ HALA BELLİ DEĞİL, AMA SORUMLUSU MÜLTECİLER(!)

Yangının çıkış nedenine ilişkin henüz somut bir bilgiye ulaşılamadı. Yunanistan hükümeti, yangının sorumluluğunu mültecilere ve mültecilere destek veren kitle örgütlerine yüklemeye çalışırken; bir yandan “Kapalı kamp olsaydı bu yangın çıkmazdı” savunmasıyla; mülteci hakları örgütlerinin şiddetle karşı çıktığı ve hükümetin seçim vaatleri arasında bulunan "kapalı mülteci kampı"nı meşrulaştırmaya çalışıyor.

Bir süredir yangının çıktığı Midilli Adası’nda bulunan ve mültecilere ilişkin çalışmalar yürüten Humboldt Üniversitesinden Akademisyen Dr. Begüm Başdaş, bölgedeki son durumu, mültecilerin yaşadığı insanlık dramını Evrensel’e anlattı; Yunanistan hükümeti ve Avrupa Birliğinden “çözüm” adı altında gelen açıklamaları değerlendirdi.

“MÜLTECİLERİN SORUMLU OLDUĞUNU GÖSTEREN BİR KANIT YOK”

Yunanistan hükümetinin yaptığı açıklamalarla yangının sorumluluğunu mültecilere yüklemeye çalıştığını söyleyen Başdaş, bunu destekleyen somut bir delilin ortaya konulamadığını ifade etti. Henüz yangının çıkış nedenine dair net bir bilgi bulunmadığını dile getiren Başdaş, yangınlar nedeniyle kampın neredeyse tamamının yok olduğunu ifade etti.

Yunanistan hükümetinin seçim kampanyasında mülteci karşıtı propagandaya geniş yer ayırdığını hatırlatan Başdaş, yangın sonrası yeni kamp alanının inşa edilmeye başlandığını söyledi. Başdaş, yangın sonrası hükümetin açıklamalarıyla gündeme getirdiği ilk konunun da bu olduğunu söyledi. Bunun gerçeği ters yüz ettiğini vurgulayan Başdaş, yangının kapalı kamp alanında çıkması durumunda yaşanacak sonuçların çok daha korkunç olabileceğine dikkat çekti, “Salı günü çıkan yangın kapalı bir kamp alanında çıksaydı... Sonuçlarını size anlatmak bile istemiyorum” ifadelerini kullandı.

YUNAN BAKANLAR IRKÇILIK YARIŞINDA

Salgın döneminde Midilli’de uygulanan kısıtlamaların yaz ayları itibariyle ada genelinde normalleştiğini ancak aynı dönemde Moria Kampı’nda kısıtlılığın sürdürüldüğünü hatırlatan Başdaş, “Ancak belirli izinlerle çok az sayıda insan hastane vs. zorunlu alanlara gidebiliyordu. Hükümetin mülteci karşıtı politikaları bu yangının sebebi oldu. Bu nedenle hükümetin yaklaşımı ve yöntemi çok problemli” dedi. Dün 406 refakatsiz çocuğun ana karaya taşındığını hatırlatan Başdaş, “Diğer mültecilerin adada kalacağı, ana karaya transferlerine izin verilmeyeceği ifade edildi” dedi. Konuyla alakası olmayan bakanlıklardan bile yangına ilişkin açıklamalar geldiğini söyleyen Başdaş, “Bazı bakanlar televizyon programlarına çıkarak hükümetin genel söyleminin de ötesinde mülteci karşıtı ifadeler kullanıyor. Bazıları, ‘her yangın sonrası biz bunlara ev mi inşa edeceğiz’ diyor. Sürekli mültecilerin hukuksuz biçimde ülkede bulunduklarını ileri sürerek; onların sınır dışı edilmeleri gerektiğini ifade ediyor” bilgisini paylaştı.

MÜLTECİLER SUSUZLUKTAN BAYGINLIK GEÇİRMEYE BAŞLADI

Moria kampının 2015’te 3 bin civarı mülteci için kurulan askeri alan olduğunu söyleyen Başdaş, zaman içerisinde 22 bine yakın mültecinin bu kampta toplandığını; kamp alanına sığmayan mültecilerin ise kamp alanı etrafındaki zeytin ağaçları arasına kurulan derme çatma çadırlara yerleştirildiğini hatırlattı. Kamp alanının neredeyse tamamının yok olduğunu söyleyen Başdaş, mültecilerin yangın sonrası 10 kilometrelik yol kenarına yaşam alanları kurmaya çalıştığını söyledi. Bu alanın bir bölümünü gözlemleyebildiğini söyleyen Başdaş, ancak yola kurulan polis noktalarında kendilerinin engellendiğini de söyledi. Mültecilerin şehre inmesini engellemek üzere aşırı sağcı yerel grupların ve güvenlik güçlerinin bloklar kurduğunu söyleyen Başdaş, mültecilerin kampla bu bloklar arasında sıkıştığını söyledi. Devam eden yangınlardan kaçmaya çalışan mültecilerin de güvenlik güçleri tarafından biber gazı sıkılarak püskürtüldüğünü söyleyen Başdaş, “Bugün yine ortada hiçbir şey yokken mültecilere ve oradaki gazetecilere biber gazı sıkıldı. Dün akşam otoban kenarında gördüğüm benzin istasyonu otoparkı ya da kaldırım kenarı gibi alanlara insanlar çadır kurmaya başlamışlar. İnsanlar bulabiliyorsa battaniye, bulamazsa karton parçalarıyla boş buldukları alanlara yerleşmeye çalışıyor. Mülteciler su, yiyecek, bebek bezi, elektrik gibi en temel ihtiyaçlara bile erişemiyor şu anda. Ve bu durum 3 gündür devam ediyor. Üç günde kişi başına birer şişe düşecek şekilde su dağıtıldı. Bir kez de yemek verildi. Ki buna da yemek demek çok zor. Gazetecilerden aldığım bilgiye göre insanlar artık susuzluktan bayılmaya başladı” diyerek yaşanan sorunları aktardı.

“YENİ BİR MORIA İSTEMİYORUZ”

Yunanistan hükümetinin tüm bu sorunları çözmek üzere adım atmazken Moria yakınlarında bulunan Karatepe’deki bir askeri alana yeni kamp yapımına başladığını söyleyen Başdaş, “Şu anda helikopterlerle çadırlar taşınıyor. Yerel halk bu kampa karşı çıkıyor. Bir kısım mültecinin oraya yerleştirilmek istendiğini görüyoruz” dedi. Başdaş, farklı nedenlerden olsa da yerel halk ve mülteci örgütlerinin “Yeni bir Moria istemiyoruz” dediğini aktardı.

“DEVLET YARDIM MALZEMELERİ YERİNE POLİS GÖNDERMEYİ TERCİH EDİYOR”

Mültecilere destek veren örgütlerin ise acil ihtiyaçları karşılamak üzere planlamalar yaparak harekete geçtiğini söyleyen Başdaş, ancak bölgede büyük bir belirsizlik olduğunu ve bu çapta büyük bir sorun karşısında dayanışma gruplarının yetersiz kaldığını ifade etti.

Başdaş şöyle devam etti:

“Yani şunu söylemek mümkün, Yunanistan hükümeti Atina’dan su, yemek gibi acil ihtiyaçlar yerine bölgeye ‘çevik kuvvet’ benzeri polisler göndererek mültecilerin ana karaya geçişini engellemeyi tercih ediyor. Amaç mültecileri kontrol altında tutup yeniden kampa hapsetmek.”

AB VE YUNANİSTAN’IN ÖNCELİĞİ MÜLTECİLERİ GERİ GÖNDERMEK

Son günlerde yaşananların kendisini umutsuzluğa ittiğini söyleyen Başdaş, “Yunanistan hükümetinin politikaları sığınma başvurularının ivedilikle reddedilerek Türkiye’ye ya da geldikleri ülkeye geri gönderilmesi üzerine kurulu. Bu politika genel olarak Avrupa Birliği tarafından da destek görüyor. Koronavirüs sürecinde AB içerisinde sınırlar kapatıldıktan sonra ilk açıldığında gündeme gelen mültecilerin geri gönderilmesi oldu. Mart ayında Türkiye sınırları açtığını iddia ettikten sonra Yunanistan’ın uyguladığı sınır politikası AB tarafından desteklenmiş ve Yunanistan AB’nin kalkanı olarak tarif edilmişti. Şu anda uygulanan geri itmeler, hali hazırda adada bulunan mültecilerin Türkiye’ye sınırdışı edildiklerine dair iddialar var. FRONTEX yetkililerinin teyit ettiği geri itme uygulamaları da sıklaştı” dedi.

AB’nin verdiği desteğin Yuınanistan’ın mülteci karşıtı politikalarını hayata geçirmesini kolaylaştırdığını söyleyen Başdaş, “5 seneden fazladır aynı şeyi söylüyoruz. Sığınmacıların coğrafi sınırlamalarla zorla tutulmaları insan haklarına aykırı. Moria gibi çok sayıda mülteci kampı var. 3-4 bin gibi mültecinin yaşadığı bu kamplar kimsenin umrunda değil. Çok acil şekilde Abve Türkiye arasında mülteci haklarını koruyan düzenlemeler yapılmalı. Sadece refakatsiz çocukların değil, acil olarak sağlıkdurumu kötü olan mültecilerin düzenli bir şekilde Avrupa’nın diğer ülkelerine yerleştirilmesini sağlayacak mekanizmaların kurulması gerekiyor” diyerek de çözüm önerilerini sıraladı.

MORIA CEHENNEMİ: SU YOK, EĞİTİM YOK, TUVALET YOK, YEMEK İÇİN 6 SAAT SIRA BEKLENİYOR

Daha önceki dönemlerde pek çok gazetenin Moria kampı için cehennem benzetmesi yaptığını, bazı Afganistanlı gazetecilerin ise “Burası Afganistan’dan da beter” dediğini söyleyen Başdaş, “Genel olarak baktığımızda Moria kampı kapasitesinin çok üstünde insanı barındırmaya çalıştığı için çok ciddi bir yokluk ve yoksunluk söz konusuydu. Sağlık hakları, eğitim ihtiyaçları karşılanmıyordu. Kamp nüfusunun büyük bölümünü oluşturan oluşturan 12 yaş altı çocuklar eğitim alamıyor. Kadınlar gece saatlerinde güvenli şekilde tuvalete gidemiyor. Dün gece bile tuvalet ihtiyacını karşılamak için sağa sola bakınan bir kadın gördüm. Bu kamp alanında da böyleydi. İnsanlar toprağı kazıp etrafını muşamba ile çevirip tuvalet alanları oluşturuyordu. İnsanlar bir günde en az 6 saat yemek sırasında bekliyordu” diyerek Moria kampının insanlık dışı koşullarını hatırlattı.

Başdaş, bu nedenle mülteci hakları örgütlerinin Moria’nın derhal boşaltılarak buradaki mültecilerin ana karaya taşınmasını talep ettiklerini hatırlattı. (Evrensel Web TV)

ÖNCEKİ HABER

Devrimci 78'liler Federasyonu’nun 12 Eylül etkinliklerine ikinci yasak

SONRAKİ HABER

Van'da 3 asker hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa