16 Eylül 2020 02:00

Uzaktan eğitim kılıfı her şeye giydirilirse

Uzaktan eğitimin odağında biz gençler mi varız yoksa uzaktan eğitim en son bizler düşünerek mi planlanıyor?

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Metin Berk SÜER

İTÜ

Eğitim ve öğretim hayatımızda bugüne kadar yaşadığımız her şeyi sıfırlama ve yeni bir sabaha uyanma şansımız olsaydı muhtemelen bugünün pandemi koşulları açısından ilkokulların, liselerin ve üniversitelerin uzaktan eğitim ile devam etmesi bizlere garip gelmezdi. Fakat biraz düşününce alınan bu kararın üzerine aklımıza şu soru da kısa bir süre içerisinde gelirdi muhtemelen: “Peki eğitimin kesintisiz ve ulaşılabilir şekilde devam etmesi için önlem olarak başka neler yapıldı?​”.

PANDEMİDEN NELERİ ÖĞRENDİK?

Pandemi süreci başladığından beri Türkiye’nin açıklamalarını, toplantılarını ve kararlarını daha dikkatli takip ettiği Sağlık, İçişleri ve Eğitim Bakanları neredeyse her hafta yeni kararlar yayınlayarak salgına karşı bazı tedbirler aldıklarını açıklıyorlar. Buna rağmen salgının gidişatında herhangi bir iyileşme değil aksine kötüleşme var ve alınan önlemlerin uygulanamazlığı ve lafta kalmışlığını her gün yaşıyoruz. Bu süreç içerisinde gerek Türkiye’de eğitim alan gençlerin gerekse eğitim alanların velileri açısından MEB VE YÖK oldukça sıkı takip edilen iki kurum oldu. Mart ayında eğitime ara verilen üniversitelerde alınan uzaktan eğitim kararları ve aynı şekilde ilköğretim, liselerde alınan Eba Tv üzerinden uzaktan eğitim kararı alındığı dönem açısından herkes tarafından mantıklı olarak karşılanmıştı. Sonuçta pandemi koşullarında gençleri üniversiteli ve liseli olsun fark etmeden toplu ortamlara sokmak riskliydi ve bu engellenmeliydi. Alınan eğitime ara verme kararından sonra neler yapıldığına bakmak da verilen kararın ne denli etkili olup olmadığını ve Türkiye’de eğitimin pandemi koşullarında nasıl sağlandığını anlamak için bir o kadar gerekli aslında. Eğitime ara verildikten sonra özellikle üniversitelerde uzaktan eğitimin nasıl yapılacağı sorusu tam bir muamma olarak uzun süre belirsizliğini korudu. Bu süreç içerisinde üniversitelere YÖK tarafından gönderilen yazılarda uzaktan eğitime uygun sistemler hazırlanması gerektiği belirtilirken bunun nasıl şartlarda ve hangi sınırlar içerisinde yapılacağı belirtilmedi. Bu belirsiz ortamın içerisinde eğitime başlayan üniversitelerde sistemin altyapısının olmaması ve entegre edilememesi gibi nedenlerden dolayı daha ilk günden itibaren eğitime ulaşamama sorunu ortaya çıkmaya başladı. Bunun ötesinde ancak teknolojik bir araçla takip edilebilecek olan bir uzaktan eğitim modelinde bu araçlara ve gerekli materyallere sahip olmayan öğrencilerin eğitim hakkı özellikle devlet üniversiteleri içerisinde garanti altına alınmaya çalışılmadı, çalışılan üniversitelerde de eksik kaldı. Dönemin sonuna doğru yaklaşıldığında ise özellikle tüm dönemin değerlendirilmesinin yapılacağı sınav dönemlerinde uzaktan eğitim sorunları en üst seviyesine ulaştı. Erişilemeyen sınavlar, yanlış değerlendirmeler, yaşanan internet sorunları gibi birçok aksaklık öğrencilerin uzaktan eğitime geçtikleri için oldukça pişman oldukları bir süreci yaratmış oldu. Eğitimlerine devam edebilmek için gerekli altyapı ve araçlara sahip olmayan gençlere ise kamu kurumlarında derslere girebilecekleri söylendi ama kamu kurumları bu ihtiyaçları karşılayacak şekilde düzenlenmedi. Yaşanan tüm eksiklik ve yanlışlıklara bakıldığında aslında Türkiye’deki üniversitelerde uzaktan eğitim süreci oldukça eşitlikten uzak ve ulaşılabilir olmayan bir değerlendirme ile anlatılabilecek bir süreç olarak yaşandı.

İlkokul ve ortaokullarda da sorun bunlardan farklı değildi aslında. Özellikle küçük yaşta temel eğitimlerini alması gereken çocukların sadece Eba Tv üzerinden yapılan dersler ile eğitime devam ettirilmesi birçok sorun ortaya çıkardı. Evde tek çocuk olarak yaşamayanlar bir televizyondan dönüşümlü olarak derslere girmek zorunda kaldılar, giremeyenler kendi derslerinden feragat ederek belki kardeşlerinin eğitimine devam etmesine yardımcı olmaya çalıştı. Buralarda da teknolojik alet gereksinimi duyan ailelere herhangi yaygın bir kolaylık sağlanmadı ve aksine “bu dönemi atlatalım da gerisini bakarız” görüşü neredeyse tüm eğitimin özeti haline geldi.

Geçen dönem gerek salgına karşın tüm dünyanın hazırlıksız olması gerekse herkesin panik halinde olması sebebiyle yapılan yanlışların çoğu “bu süreçte bunlar olabilir; neticede ilk kez böyle bir şey yaşanıyor” denilerek göz ardı edildi. Salgın koşullarının yazın bitmesi gibi bir tahminin boşa çıkması ve şartların oldukça ağırlaşması ile birlikte geçen dönemin bir devamı olarak uzaktan eğitim yine eğitim kurumlarında benimsenen ana eğitim metodu oldu. Peki, geçtiğimiz dönem yaşanan bunca soruna karşın, bu dönem de ilan edilen bu karar için neler yapıldı, ne gibi önlemler alındı ve eğitim hakkımız neler yapılarak geçen dönemden daha iyileşmiş hale getirildi?

OKULLAR İÇİN HER İMKÂN SAĞLANDI MI?

Biliyoruz sizler de bu soruların cevaplarını vermekte zorlanıyorsunuz çünkü eğer iyi bir özel okul veya üniversiteye gitmiyorsanız bu soruya verilecek pek de bir cevabınız yok. Bu sorulara cevap veremememizin en temel nedeni ise devletin uzaktan eğitim sürecini eğitimin sürekliliğini ve sağlıklı koşullarda yapılabilmesini garanti altına almak için bugüne kadar neredeyse hiçbir adım atmamış olmasıdır. Dönüp baktığımızda yaşanan aksaklıklar bu kadar belliyken devletin pandemi koşullarında eğitime nasıl devam edileceği konusunda yapmış olduğu tek şey salgın devam ettiği için mecburi olarak uzaktan eğitime devam edeceğinin açıklamasını yapması olmuştur. Ayrıca bu uzaktan eğitim kararı daha yeni yeni alınarak sınava girecek, mezun olacak ve yeni bir hayat kurmak zorunda olacak öğrencilerin ve velilerin bu karara uygun olarak hazırlık yapmaları imkânsız hale getirilmiştir. Örneğin MEB’in okulları yüz yüze yapacağını açıkladığı ilk tarih olan 31 Ağustos tarihi 21 Eylül’e, şimdi ise 21 Eylül tarihi de başka bir tarihe ertelenmiş durumda. Fakat bu sürecin içinde Ziya Selçuk her açıklamasında ısrarla eğitimi yüz yüze başlatmak istediklerini vurgulayan açıklamalar da yapmaya devam ediyor. Peki, bu ısrarı hayata geçirebilecek ne gibi bir düzenleme yapıldı ilkokul, ortaokul ve liseleri kapsayan? Bu sorunun cevabını da hepimiz biliyoruz, eğitimin yapılabilmesi için gerekli malzeme ve fiziksel düzenlemeleri çoktan yapmış olan özel okullar zaten bu sürece yüz yüze başladılar. Peki, onların uygulamış oldukları şartları neden devlet okulları hazırlık aşamasında dahi olsa uygulamaya başlamadı. Hibrit eğitim denen modelin fiziksel olarak gereklilikleri Türkiye’nin tüm okullarında karşılanmış değilken, okullara gerekli temizlik malzemesi sağlanmış değilken, öğrencilerin okula geliş ve gidişleri için gerekli hazırlıkları yapılmamışken nasıl bir yüz yüze eğitim verilebilir. Yani burada bakanlık bizlere kısaca sunu söylemek istiyor: “Zaten hiçbir önlemi almadık, parası olanlar da özel okullarda zaten devlet okulunda okuyanların önüne geçtiler; bu durumda en mantıklısı uzaktan devam etmek ne de olsa salgın var diyerek biz bu işin içinden çıkarız.” Geçen dönemden bu yana hiçbir önlemi almayan, denemeyen, tartışmayan ve sürecin içerisine öğrencileri dâhil etmeyen bakanlık sanki bunu denemiş ve başaramamış; ayrıca salgın şartları da oldukça kötüleşmişken halk sağlığını düşünüyormuş gibi uzaktan eğitim kararını doğru ve makul bir karar olarak ortaya sunmakta. Bununla birlikte aldığı uzaktan eğitim kararının da eğitime erişim sorunu yaşayan çocuklar için gerekli araçları temine etmeyi düşünerek değil; ilave kitap setleri ve bilgisayarı olmayanların belirli devlet okullarına giderek bu sorunu çözmeleri üzerinden bir çözüme kavuşturduğunu düşünerek hareket ediyor. Bakanlık devlet okulunda okuyan ve çalışan neredeyse herkesi kendisi açısından bir kazanç kapısı olarak görürken aynı zamanda onların haklarına ve ihtiyaçlarına da neresinden kısarsam kardır mantığı ile yaklaşmaktadır.

ÜNİVERSİTELERDE DURUM NEYDİ, NE OLDU?

Yine Türkiye’de birçok üniversite açısından uzaktan eğitim gelecek dönemin yöntemi olarak seçildi. Peki, üniversitelerde neler yapıldı yüz yüze eğitimi bir seçenek haline getirebilmek adına. Geçen dönemden belli olan sorunlar yine oldukça belliyken. Üniversiteler eğitime verilen bu arayı zaten düşük olan yurt kapasitelerini artırmak, yurtları pandemiye uygun hale getirmek, kampüsler ve dersliklerdeki eksikliklerini yerine getirmek için kullanabilir ve hem pandemi için hem de aksayan eğitimin her aşaması için hazırlık yapabilirlerdi. Üniversiteler ise YÖK’ten gelen bağlayıcı kararla birlikte derslerin en az %40’ını uzaktan düzenlemekten başka bir şey yapma yolunu seçmediler. Uzaktan organize edilecek dersler açısından da bu dersleri uzaktan eğitim için hazırlanmış yeni ve daha efektif bir müfredata yönelik düzenlemek yerine var olan derslerin slaytlarını ve videolarını sisteme yükleme gibi aslında hiçbir yeni özelliği olmayan bir yöntemi izlediler. Ayrıca bu kararla birlikte YÖK ve üniversiteler arasında uzun yıllardır konuşulmakta olan kontenjan sorunu da YÖK tarafında çözülmüş oldu. Sadece pandemi değil pandemi sonrasında da derslerin %40’ının uzaktan olacak olması kontenjanlar artsa bile üniversiteler için artık bunu sorun olmayacağını çünkü zaten derslerin en az %40’ının uzaktan olacağının garanti altına alınmasından sonra üniversitelerin bu karara uygun olarak kampüs yaşamını ve derslere giriş çıkış istediği ölçüde düzenleyebileceği gerçeği ortaya çıktı. Geçen dönem çoğu devlet üniversitesinde yaşanan uzaktan eğitime erişim ve devam sorununu çözmek için ne altyapı desteği, ne bedava internet ve cihaz kullanımı, ne burs desteği vermeyi düşünen üniversiteler; sanki tüm şartlar ve gereklilikler yerine getirilmiş gibi sadece uzaktan eğitim sözünün arkasına saklanarak bambaşka bir dönüşümü hedefler haldeler. Bu dönüşümün odağında da üniversitenin birincil öznesi olan öğrencilerin artık figüran konumunda olacağı bir gerçeklik var. Taleplerini, isteklerini belirterek rektörlük ile iletişim kuramayacakları ve sadece üniversiteye %60’lık dersleri için gelip gidecek olan yani sorun yaratmayacak bir öğrenci kitlesini bu üniversite ortamına alıştırmak için birebir hale gelen uzaktan eğitim senaryosunun ana amacı bellidir. Bu karar ve alınmayan tüm önlemler öğrencilerin ihtiyaçlarına uygun bir geçiş süreci olarak değil YÖK ve sermaye güçlerinin güdümüne giren üniversitenin kampüsü, teknokentleri ve Ar-Ge merkezleri ile artık bilimsel, demokratik bir eğitim vermekten tamamıyla caydığını gösteren karardır.

DAHA KÖTÜYE ALIŞMAMAK İÇİN...

Bugün için neresinden bakarsak bakalım eğitim yaş aralığı kaç olursa olsun devletin sırtında bir külfet olarak gördüğü, sadece özel okullara para veren kişilerin pandemi sürecinde nitelikli eğitime ulaşabileceği bir kavram halini almaya devam ediyor. Uzaktan eğitim de devam eden bu gidişatın içerisinde devletin eğitim politikalarını sadece kar uğruna düzenlemesi ve özelleştirmesinin yeni bir adımı olarak ortaya çıkıyor. Neredeyse 6 aydır devam eden salgın koşullarına uygun olarak önlemler alınmazken, öğrencilerin eğitim hakları yok sayılırken ve sadece paran varsa nitelikli, erişilebilir eğitim alabilirsin gibi bir algı gerçekliğe dönüşmüşken biz öğrencilere düşen de bu sürecin karşısında durmaktan başka bir şey değildir. 6 aydır klasik bahaneler ile eğitim hakkımızın göz göre göre elimizden alındığı, gelecek dönemler açısından salgının devam koşullarının göz önünde bulundurulmadığı koşullarda şundan emin olmalıyız ki uzaktan eğitim süreci sadece bizim sağlığımız iyi olsun diye alınmış bir karar değil. Aksine bizim sağlığımız önüne koyulan birçok nedenden dolayı alınan bir karar. Burada hepimizin sağlığımızı da eğitim hakkımızı da birilerinin eline teslim etmektense ancak tam anlamıyla biz sahip çıkarsak kazanabileceğimizi görmeliyiz. Bulunduğumuz her alanda bizleri düşünmeyen, bizlerin hayatın içindekini konumumuzu önemsemeyen kararlara ve onlara alanlara karşı en büyük gücümüz gerek uzaktan gerek yan yana bir araya gelmek ve öznesi biz olacağımız bir gelecek için örgütlü bir şekilde mücadele etmekten başka bir şey değildir. Bunu yaparsak göreceğiz ki pandeminin karşısında da, çalınmaya çalışılan geleceğimiz karşısında da en önemli kararlı alan ve uygulatanlar da bizler olacağız.

ÖNCEKİ HABER

Kömür karası kül sarısı öyküler - 1. bölüm | Çepeçevre Yaşam

SONRAKİ HABER

Bir kişi daha eksilmeyeceğiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa