16 Eylül 2020 02:00

Sonu ölüme mahkum etmeyen bir tıp eğitimi olamaz mı?

Bu eğitimin bir standardı ya da bu riskin azaltılma çabası olamaz mı?

Fotoğraf: Lucas Vasques, Unsplash

Paylaş

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bir öğrenci

Pandemi sürecinde belki de en çok etkilenen konu eğitim oldu. Bir tıp fakültesi öğrencisi olarak sürecin bu kadar içinde olan hocalardan, belki bir gün hastalanacak ya da çok yoğun saatler çalışıp yorulan çok değerli doktorlardan ders alıyoruz. Bu süreç hiçbir fakültede standart bir eğitim sağlanmayarak her okulun kendi inisiyatifine bırakılmıştır. Maalesef bu pandemi sürecinde bu kadar yoğun çalışan hocalarımız yorgun bir şekilde ders anlatırken; bizler ekran başından sadece dinleyerek onlara enerji veremeden, motive edemeden ya da yaşadıklarını paylaşamadan son derece hızlı ve duygusuz, robot gibi bir süreç geçiriyoruz. Hocalarımızla eğitim sırasında bağ kuramamamızın yanında bilgisayarın başında uzun süre oturmak bizi giderek daha büyük bir hareketsizliğe itiyor, baş boyun ağrıları yaşatıyor. Tabi bir de hiçbir arkadaşımızı görmediğimiz derslerin aralarında sosyalleşmekten uzak bir şekilde odamız, mutfak ve salon arasında vakit geçiriyoruz. Aslında tüm bunlar insana bir noktada sıkıntı verse de bu okulu okumak ve doktorluğa gönül vermek en büyük motivasyonumuz. Bu açıdan bize gerçekten değer veren bir dekanlık ve hocalar olduğu zaman, “bir gün yüz yüze amfilerde sizlere ders anlatırız” dedikleri zaman insanın eğitime motivasyonu daha da artıyor. Ödevler sayesinde belki de eskisinden daha etkin öğrenebiliyoruz. Yine de çok yeni olan bu sistemde değerlendirmelerin ve sınav sisteminin düzenlenmesi çok büyük önem taşıyor ve belki de bunun için tüm tıp fakültesi dekanlıklarının ortak bir düşüncede olması gerekiyor. Aslında keşke eğitimimiz için her fakültede farklı bir karar çıkmasa ve ortak bir kurul olsa çünkü aslında şu anda hepimiz çok farklı yollardan aynı standartta ve bilgide doktorlar olmaya çalışıyoruz.

YAŞADIKLARIMIZA MAKHUM OLMAK ZORUNDA MIYIZ?

Eskiden yani pandemi öncesinde olduğu ve yıllardır süregeldiği gibi ortak bir eğitim planı izlemiyor artık tıp fakülteleri. Özellikle klinik öğrenciler için hastaneye girişin şimdilik olmaması çoğu tıp fakültesinde ana hedef. Hastalarla olan pratikler hekimliğin temelini oluştururken biz online eğitim alan bir nesil olarak belki de bazı alanlarda detaylı hasta muayenesini hiç göremeyeceğiz. İşte bu ve buna benzer pek çok durum için tıp fakültelerindeki eğitimin ortak bir paydada toplanması şart. Bunların yanında dördüncü ve beşinci dönemler klinik eğitim almalarına rağmen hastaneye sokulmazken; onlardan sadece bir dönem büyük intörn hekimler gerçekten çok ağır nöbet şartlarında, pandemiden dolayı hiçbir değişikliğe dahi gitmeden, bazen koruyucu ekipman dahi verilmeden sahada çalışıyorlar. Bu ağır nöbet şartlarında dinlenemediklerinde, düzgün beslenemediklerinde, bu ağır çalışma saatlerine rağmen her boş vakitlerinde TUS çalışıp onun kaygısını taşıdıklarında ve üzerine bunca viral yüke korunmasız, savunmasız ve tecrübesiz maruz kaldıklarında maalesef hasta oluyorlar. Arkadaşlarıyla oturmaya çıktıklarına birine zarar verme korkusundan maskelerini çıkarmıyorlar. Evet doktor olacaklar ve intörnlükte öğrenilecek beceriler uzaktan öğrenilemez ama bu nöbet saatleri azaltılamaz mı, diğer meslek gruplarında da bu sorun çok sık yaşansa da bu insanlar sahada aktif çalışırken düzenli test yapılamaz mı, bağışıklıkları giderek düşerken kronik hastalıkları olanlar en azından bazı alanlardan muaf tutulamaz mı? Bu eğitimin bir standardı ya da bu riskin azaltılma çabası olamaz mı? Umarız olur ve 6 yıldır emek verilen bu fakülteden herkes beyaz önlüğü, mesleki güveni ve diplomasıyla sapasağlam çıkar.

Görüşlerini paylaşan dönem 4 öğrencisi diğer bir hekim adayı arkadaşımız da tıp fakültelerinde eğitimin nasıl olabileceğine yönelik fikirlerini dile getirdi. Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden  Selçuk Üniversitesi, tıp fakültesi 6. sınıf intörn öğrencisi Merve Mercan’ın hayatını kaybetmesi çok üzücü bir olay olduğunu ailesine ve çevresine sabırlar belirterek: “Bütün sorunlara rağmen tıp öğrencilerinin bir şekilde eğitimlerini almaları gerekiyor. Bizim eğitimimiz usta-çırak ilişkisi ile ilerleyen bir eğitim. Teoriğini gördüğümüz eğitimin pratiğini görmediğimizde ilerde iyi bir deneyimimiz olmayacak ve iyi bir hekim olamayacağız. Bu yüzden küçük gruplar halinde tıp eğitimi verilebilir. Kronik hastalığı olan, ailesine bulaştırmaktan kaygılanan öğrencilere daha iyi olanaklar sunulabilir. Görev yapacağımız servis pandemi servisi olmasa dahi Covid-19 enfekte bir hasta ile karşılaşabiliriz. Eğitimimiz tamamını uzaktan yapmak yerine sadece gözlem ve izleme dayanarak muayene süreçleri olmadan küçük gruplar ile eğitime devam etmemizin yararımıza olduğunu düşünüyorum.

ÖNCEKİ HABER

Okuma grubumuz sayesinde dünyaya bakış açım değişti

SONRAKİ HABER

Yaptığımız sıralarda okuyoruz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa