Tanrılar gerçekten çıldırmış olmalı mı?
Bir şişenin kendisi ile başlayan değişim ve yolculuk bizlere neyi göstermeli ve hangi mizaha odaklanmalı?
Fotoğraf: Pixabay
Şeyma AKCAN
YTÜ
Çıldırmış olmaları gerektiklerini düşündükleri tanrılar bir gün Güney Afrika’nın Kalahari Çölü’nün ortasında medeniyetten uzakta her şeyden bihaber, “mutlu mesut yaşayan” bir kabileye gökten bir Coca-Cola şişesi fırlatılır ve olanlar olur. Film bizim yarattığımız medeniyetten uzak bir kabilenin kendi içinde her kötülükten uzak yaşamlarını göstermekle başlar. Burada insanlar kıskançlık ve bencillik gibi duygulardan uzakta, bir dayanışma ve barış kültürü içinde yaşamaktadırlar. Gökten onlar için bilinmeyen bir madde olan cam şişenin düşmesiyle süreç içerisinde tapacakları bir kutsal bir araç elde etmiş olurlar. Medeniyet için Coca-Cola şişesi modern toplumun tüketim alışkanlıklarının, endüstriyel üretimin ve nihayetinde kapitalizmin sembolüyken; henüz “iş” kavramının bile olmadığı bu kabilede çok işlevli bir araçtır. Tabii en nihayetinde modern toplumun “bencil bireyleri” gibi, bu şişe de kendisiyle beraber kabileye hiç bilmedikleri bencillik, kıskançlık, çıkarcılık gibi yeni “kötü” özellikler getirmiştir.
ŞİŞENİN GETİRDİKLERİ
Filmin kurgu ve montajı dolayısıyla ilk yarıda birbirinden alakasız olaylar görsek de 3 farklı olay filmin ikinci yarısından itibaren çarpışıyor. Bu çarpışmadan doğan birkaç sıkıntılı noktaya değinmekte fayda var. Esasında insan ve doğa üzerinden bir mizah işlenmiş ve yer yer “kaba güldürü” unsurları da kullanılıyor. Yönetmenin kendi ifadelerinden de politik olmayan bir komedi filmi olarak tanımlamamız isteniyor gibi. Bunlar bir yana, bu kabile yaşamı ve Coca-Cola şişesinin getirdiği kötülükler sonucunda kabilenin önde gelenlerinden birinin bu şişeyi dünyanın sonuna gidip tanrıya geri vermek için çıktığı bir yolculuk başlıyor. Bu hikâyenin bir kısmıyken diğer tarafta işinden sıkıldığı için bu kabilenin bulunduğu bölgeye yakın bir köy okuluna öğretmenlik yapmaya giden bir beyaz kadın, ona yolculuğunda rehberlik eden bir jeologun çölün ortasında yaşadıklarına tanık oluyoruz. Eş zamanlı olarak bir de halkını yönetimden korumaya çalıştığını düşündüğümüz terörist bir grubun çatışmaları gerçekleşiyor.
GÖSTERİLENLER İLE GERÇEK ARASINDAKİ FARK
Mülkiyete dayalı ilişkilerin olmadığı ilkel bir kabileye düşen mülkiyete dayalı bir sistemin metaforik imgesi olan Coca-Cola şişesi bir mizah unsuruna dönüşüyor filmde. Ülkede renge dayalı ırkçı bir rejim olarak var olan Apartheid’in varlığına dair tek bir ipucu bile yer almıyor filmde. Bu da filmin mizah arkasına saklanarak göstermekten kaçındığı sıkıntılı bir durum çünkü filmin yapım yılı 1980’lerde hala Güney Afrika ve Namibya’da Apartheid rejimi politikaları uygulanıyor durumdaydı. Devletin politikalarının, “medeniyetin ulaşmadığı” filmde yer alan ilkel kabile “San”lara hiç müdahil olmadığı gösteriliyor. Yalnızca Coca-Cola şişesini tanrıya iade etmek için kabilenin bulunduğu bölgeyi terk edince diğer insanlarla karşılaşan Xi devletin müdahil olduğu bölgede bir “yarı-vatandaş” olarak zor duruma düşüyor.
Burada tüm bu Apartheid rejimi ya da ilkel kabile-medeniyet çatışmasından bağımsız, herhangi bir bağlamda ele alınamayacak, yalnızca komedi unsuru olarak kullanılmak üzere polislerle çatışan komünist bir çete yer alıyor. Köy okuluna gelen öğretmen ve ona eşlik eden jeolog bu çetenin çatışmaları içinde kalıyor. Burada yerli çocukları çetenin çatışmalara rehin olarak aracı olmaktan jeolog ve Coca-Cola şişesinden kurtulmaya çalışan yerli Xi ile birlikte kurtarmaya çalışıyorlar. Çetenin aslında halkı devletin ayrımcı politikalarından korumaya dair bir misyonu yok ve burada yalnızca mizah aracı olarak kullanılıyor. Bu da filmde mizahi yönü kurmaya yönelik başarılı bir araç olarak kullanılmış olsa da gerçekte yürütülen ırkçı ve sömürgeci politikalardan bu kadar uzak olması filmi işlendiği konu bağlamında düşününce bir zayıflık olarak değerlendirmemize sebep olabiliyor.
SORGULAMANIN ÖTESİNE GEÇEN MİZAH
Son olarak jeolog olduğu için bölgede başının çaresine bakabilecek durumda olsa da yerlilerin dilini bilmediği için komik durumlara düşen bir beyaz adam ve idealist misyonlarla köy okuluna öğretmenlik yapmaya giderken bölgenin zor yaşamsal koşullarında komik duruma düşen bir beyaz kadının yaşadıklarına ve nihayetinde Xi ile karşılaştıkları zaman iş birliği ile olayların üstesinden gelmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz. Bu, beyazların modern dünyadan uzak vahşi doğada, ilkel yaşamlarda ve alışık olmadıkları koşullarda zor duruma düşmeleri üzerinden kurulan mizah birçok farklı bağlamda birçok farklı filmde işleniyor. Fakat bu filmde yer aldığı haliyle modern insanın buralarda yer aldıkları konumu sorgulatmayan ama daha çok kaba güldürü komedi unsurları yaratan bir yerde duruyor.