Virüs insan seçer mi?
Virüsün bulaşması noktasında bile gelir ve yaşam tarzı farklarından ötürü insanların hastalanma riskleri büyük farklılıklar gösterirken, tedavi süreci de aynı şekilde değişiklik gösteriyor.
Fotoğraf: Manuel/Unsplash
Deniz VAROL
Ankara
Covid-19’un Türkiye’ye geldiği ilk günlerinden beri “Pandemi sınıfsal mıdır, değil midir?” sorusu gündemde ve günlük hayatımızdaki tartışmalarda kendine sıkça yer bulan bir konu hâline geldi. Sürecin başından beri aile evinde kendi geçimimin derdine düşmeden, devlet memuru ebeveynlerin çocuğu olarak toplumun belirli kesimlerine göre rahat bir hayat sürmekte olsam da ülkede her geçen gün, hâlihazırda zor koşullar altında çalışıp emeğinin karşılığını bile alamayan, işçilerin, pandemi koşullarında yaşadıkları ağır hak gaspları, hijyenik olarak yetersiz ortamlarda çalıştırılması, çalışanların sağlığından çok patronun cebini doldurmak için alınan göstermelik önlemlerin yetersiz kalması gibi sebeplerle artış gösteren pandeminin sınıfsallığı tartışmalarını üzüntü içinde takip ettim.
ÜCRETSİZ VE NİTELİKLİ SAĞLIK HAKKINDAN MAHRUM KALMAK
Bu süreç içerisinde ücretli izin haklarını kullanmalarına izin verilmeyen işçilerin şikayetlerine, işten çıkarılan işçilere, iş yerine gitmek için toplu taşıma kullanmak zorunda kalıp geçimlerini zar zor sağlayabildikleri maaşları uğruna sağlıklarını geri plana atmak zorunda kalan insanların bu koşullar altında verdiği mücadeleye şahit olduk. Sağlık bakanı da dahil pek çok insan, pandemi sürecinde zor ve riskli koşullar altında çalışmaya devam eden işçiler hakkında sosyal medyada maskelerini takma şekilleri, toplu taşımada sosyal mesafeye uymamaları gibi sebeplerden eleştirdi. Devletin, vatandaşları bilinçlendirme, çalışma alanlarını denetleme, pandemi sürecinde kapalı kalan işletmelere destek sunma ve kafe, bar, restoran gibi kalabalık mekanların açılmasını bu desteklerle erteleyerek salgının yayılma alanlarını kısıtlama, ihtiyaç sahiplerinin hijyen başta olmak üzere temel ihtiyaçlarının sağlanması alanında destek olma, vatandaşların ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi gibi birçok alanda yetersiz kalması salgının artışını tetikledi. Şu an maalesef salgın, mart ve nisan aylarına göre daha yaygın, kontrol altına alınması da bir o kadar zor durumda.
Salgının tekrar alevlendiği ve kısıtlamaların da umuyorum ki yeniden uygulamaya konması muhtemel olan günlerde Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarına göre salgının en yoğun görüldüğü şehir Ankara oldu. Ankara’daki yüksek riskli bölgelerin, gelir dağılımı düşük olan ilçeler ve ilçeler içerisinde de yine aynı şekilde düşük gelir dağılımına sahip mahalleler olduğunu görmek mümkün. Özel aracıyla iş yerine gidip gelebilen, kısmi süreli çalışma imkânlarına sahip orta-üst sınıfın virüse yakalanma ihtimali işçilere göre çok daha düşük olsa da imkânsız değil. Son günlerde duyulan birçok oyuncu, siyasetçi ve bu çevrelerle iç içe çalışmakta olan birçok insanın koronavirüse yakalanması “pandemi herkese bulaşabiliyorsa sınıfsal değildir” savlarını alevlendirdi. Öte yandan Ankara’dan gelen haberlere göre birçok vatandaş, yoğunluk sebebiyle, belirtileri olmasına rağmen test yaptıramıyorken, VIP olarak belirlenmiş hastalara, belirtileri olmasa bile, önlem amaçlı test yapılması konusunda öncelik verilmesi istendi. Virüsün bulaşması noktasında bile gelir ve yaşam tarzı farklarından ötürü insanların hastalanma riskleri büyük farklılıklar gösterirken, tedavi süreci de aynı şekilde değişiklik gösteriyor. İmkânı olanlar özel hastanelerde, bazen evlerinde doktorları tarafından ilgiyle takip edilip masraflar noktasında hiçbir sıkıntı çekmeden en iyi tedaviyi alabilirken; devlet hastanelerinde doluluk oranının artması, hastaları yatıracak yatak bile olmadığı için bazı hastaların evlerine gönderilmesi ve bu hastaların izole bir şekilde evlerine gitmeleri sağlanamadığı için toplu taşımada virüsü yaymaları sonucu virüsün yayılımını hızlandırması, virüsün hangi çevrelerde nasıl yayıldığı ya da kontrol altında tutulduğuna örnek olarak gösterilebilir.
VATANDAŞLARIN İNSAFINA KALAN ÖNLEMLER
Birebir örnekler vermeyip virüsün Türkiye’deki durumunu genellemeler yaparak anlatmak istemem, zengin, üst sınıftan insanların virüs sebebiyle yaşamını yitirdiği ya da işçi sınıfından insanların sağlıklı olarak hayatlarına devam etmesi, virüse yakalanıp atlatması gibi gerçekleri göz ardı ettiğim anlamına gelmemeli. Yine de bu istisnalar, toplumun büyük çoğunluğu için geçerli olan gerçeklerin yok sayılması için bahane de olamaz. Farklı çevrelerce salgının insan seçmemesi sebebiyle sınıfsal olmadığı; öte yandan toplumun işçi kesiminin, virüsün yayılma alanlarında zorunlu olarak bulunup yeterli sağlık hizmetine, maske, eldiven, dezenfektan gibi zorunlu ihtiyaçlara erişmede zorluk çekmesi, sağlıksız koşullarda yetersiz önlemlerle çalışmak zorunda kalması, virüs kapmasına rağmen ücretli izin kullanmasına izin verilmediği için çalışmak zorunda bırakılmaları ve iş yerindeki herkesin tehlikeye atılması gibi birçok sebepten de pandeminin sınıfsal olduğu savunuldu. Yazıda kullandığım dilden ve verdiğim örneklerden de anlaşılabileceği üzere ben, pandeminin tamamen sınıfsal olduğunu düşünüyorum. Pandemi gibi ciddi ve halk sağlığını tehdit eden bir durumun devlet kısıtlamaları ve desteği olmaksızın vatandaşların insafına bırakılmış olması, devletin sorumluluk almaktan kaçmaya çalıştığının en önemli göstergesi olmuştur.