18 Eylül 2020 11:57
/
Güncelleme: 20 Eylül 2020 07:40

ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Kalemi Mark Meadows, Trump’ın seçim kampanyası için gittiği Wisconsin eyaletinde basın mensuplarına gündemi değerlendirdi.

Meadows, İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn arasındaki normalleşme anlaşmalarının önemine değinerek, “5 ülke daha İsrail’le ilişkilerini normalleştirmeyi ciddi şekilde düşünüyor, bunların üçü bölgeden, ikisi ise bölge dışından” dedi.

Meadows ülke ismi açıklamaktan kaçındı.

İsrail-BAE ve İsrail-Bahreyn arasındaki “normalleşme anlaşmaları”, ABD’nin başkenti Washington’da bulunan Beyaz Saray’da düzenlenen törenle imzalanmış ve resmi olarak yürürlüğe girmişti. 

“İsrail ile normalleşme” sürecine dair, anlaşmaların imzalanmasının ardından yayınlanmış bazı analizleri kısaca derledik. 


TRUMP’IN YENİ ORTADOĞU ANLAŞMASI ZAFER Mİ?

Spencer Bokat-Lindell
New York Times

Quincy Enstitüsünün Başkan Yardımcısı Trita Parsi, ana akım Amerikan dış politikasındaki fikir birliğine muhalefet ederek, anlaşmanın, ABD ve İsrail’in iddia ettiği gibi, politik olarak popüler olmayan amaçlara hizmet etmek için onlarca yıl abarttıkları, İran’ın yarattığı tehlikeyle çok az ilgisi olduğunu savunuyor. “İsrail, Suudi Arabistan ve BAE’yi bağlayan şey birlikte İran’dan gelen tehdit değil, ABD ordusunun Ortadoğu’dan ayrılma tehdidi” diye yazıyor: “Bu üç devlet, Amerika’nın bölgedeki askeri hakimiyetinin en büyük faydalanıcıları oldular ve (bu) onlara kendi başlarına başaramayacakları yararlı bir güç dengesi hediye etti.”

Bu izlenim, Trump yönetiminin BAE’yi, İsrail’le iş birliği için silah satışıyla ödüllendirdiğine dair raporlarla güçlendi.

Foreign Policy’den Jason Pack ise, bunun bir barış anlaşmasının tam tersi olduğunu, BAE’nin Lubya, Suriye ve Yemen’deki vekalet savaşlarınını tırmandırmasını cesaretlendireceğini öngörüyor. Anlaşmaya bu açıdan bakan Rutgers Üniversitesinden insan hakları avukatı ve yardımcı doçent olan Noura Erakat, “Bu bir barış anlaşması değil, daha çok, özgürlük mücadelelerini bastırmak için güçleri birleştirme anlaşması” diyor.

ABD ve İsrail ile ilişkilerin gelişmesinden askeri olarak da faydalanmak isteyen Bahreyn’in,

ülke içi baskı konusunda büyük sabıkası bulunan, Suudi Arabistan ve BAE öncülüğünde Yemen’in bombalanmasının ve 10 milyon Yemenlinin açlığın eşiğine getirilmesinin suç ortağı da olan küçük bir monarşi olduğunu yazıyor: “Kendi özgürlükleri için mücadele içinde olan Bahreyn halkı, ABD ara buluculuğundaki anlaşmanın hayatları üzerindeki zararlı etkisini anlıyor.”

Bu anlaşmanın gerçekten çok önemli olmaması mümkün mü? Harvard’da uluslararası ilişkiler profesörü olan Stephen Walt öyle düşünüyor. İsrail ile BAE arasındaki diplomatik bağların resmileştirilmesinin büyük ölçüde sembolik olduğunu ve ilişki üzerinde çok fazla maddi etkisinin olmayacağını söylüyor.

Ve Arap hükümetleri tarihsel olarak Filistin davasını ismen savunurken, çoğu uzun zaman önce bunu fiil olarak terk etti.


SUUDİ ARABİSTAN’LA NORMALLEŞME ÇOK DAHA KARMAŞIK OLUR

Hussein Ibish
Haaretz.com

İsrail'in BAE ve Bahreyn ile anlaşması iyi bir şey çünkü devletlerin ilişkileri olmalı. Bölgesel kaosa ve İran hegemonyasının yayılmasına karşı çıkan koalisyonu güçlendirecektir.

Ancak bunlar barış anlaşmaları değil. Bir çatışmayı sona erdirmez veya bir anlaşmazlığı çözmezler. İsrail ile Filistinliler arasındaki gerçek çatışmanın çözümüne de yardımcı olmayacaklar. Aslında İsrail’in uzlaşma niyetini azaltarak böyle bir anlaşmanın talep edilmesini bile karmaşıklaştırabilirler.

İsrail ve Filistinliler anlaşmazlıklarını kendi koşullarda çözmeliler. Köfrez Arap ülkeleri hiçbir zaman önemli birer engel değildiler ve çözümün de önemli bir parçası olmayacaklar.

Ancak Mısır ve Ürdün gibi, Filistinlilerin gündelik hayatla ilgili meseleleri adına İsrail’e müdahale edebilirler. Resmileştirilen ilişkiler yeni değil. Ancak kamuoyu önünde bu ortaklık, özellikle iddialı araştırma ve ticari gündemleri bulunan, teknolojik ve askeri açıdan sofistike devletler olan BAE ve İsrail arasında çok daha ileri götürülebilir. Bu, başkalarını İsrail ile normalleşmeye teşvik etmelidir. Ancak kısa liste, bir istisna dışında aynı zamanda uzun bir listedir: Suudi Arabistan.

Riyad’ın dikkate alınması gereken çok karmaşık bir dizi planı var. Suudi Arabistan’ı hem uluslararası hem de yurt içinde maruz kalacağı çok daha büyük riskleri almaya ikna ve teşvik etmek için, bunun BAE ve Bahreyn için iyi işliyor görünmesini garanti altına almak İsrail ve ABD’ye kalmış durumda.

Bu arada, İsrail ve Filistinliler ise, karşılıklı olarak kendi kendilerini yok edecek çıkmazlarını çözmeye pek yakın değiller.


ANLAŞMANIN AFRİKA’YA ETKİSİ

Andrew Korybko
Global Research

İisrail ile BAE arasında yanıltıcı bir şekilde “barış” diye tanımlanan anlaşma, kendi deyimiyle “Yahudi devleti”nin, Aden Körfezi’ndeki askeri ve sivil liman altyapısını kullanmasına olanak tanıyacak, böylece dünyanın bu kısmındaki son zamanlardaki Türk saldırılarına meydan okuyacak ve Tel Aviv’in kendisini, özellikle Doğu Afrika’da ve nihayetinde kıtadaki diğer her yerde bölgeler arası bir güç olarak planlamasına izin verecek.

BAE, dünya çapında geniş bir askeri ve sivil liman imparatorluğuna komuta ediyor, ancak tacındaki en önemli mücevherler, Aden Körfezi bölgesinde, özellikle Eritre’de, Güney Yemen’de (stratejik Sokotra Adaları dahil), Somali’de ve uluslararası alanda tanınmayan Somali’den ayrılmış bölgesi Somaliland’de.  

Arşiv | Fotoğraf: Pixabay

Bu nedenle, “İsrail”in, bölgeler arası bir güç olarak yakında bu tesislere erişime sahip olacağı tahmin ediliyor.

Türkiye on yıllardır “İsrail”i tanımaktan geri adım atmamış olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan yakın zamanda kendisini Filistinlilerin en yüksek profilli destekçisi olarak tanıttı.

Ayrıca, (Erdoğan ile) BAE ile arasında, bu Körfez devleti, kendi düşmanı olan Müslüman Kardeşlerle ideolojik müttefikliğinden korktuğu ve özellikle yanıbaşındaki Katar’da üslendiği için anlaşmazlık var. Bu nedenle, hem “İsrail” hem de BAE, Türk nüfuzunun yayılmasını “sınırlamak” konusunda çıkarlara sahipler ve bunu, birbirlerini karşılıklı olarak tanımalarını takiben, askeri ve diğer potansiyellerini Babülmendeb kontrol noktası içinde ve çevresinde birleştirerek Doğu Afrika’da yapmaya çalışabilirler.

BAE LİMANLARINDA İSRAİL VARLIĞI

Bunun pratikte nasıl oynanacağı belirsiz, ancak BAE’nin ilgili limanlarında daha görünür bir “İsrail” askeri varlığının bölgesel anlatıyı her açıdan değiştirme üzerindeki etkisi inkar edilemez. Hiç değilse en azından, hem ülke içinde hem de hedeflenen bölgede, özellikle de son on yılda sessizce nüfuzunu genişlettiği Afrika hinterlandında “İsrail”in prestijini artıracaktır.

Açıklamak gerekirse, “İsrail” Doğu Afrika’da, özellikle Etiyopya, Güney Sudan, Kenya, Uganda ve Ruanda’da önemli bir etkiye sahip. Doğal olarak, daha geniş alanda etkisini güçlendirmek için Kızıldeniz ve Aden Körfezi boyunca kıyı bölgelerine erişimini genişletmek istiyor, böylece BAE ile bu amaçla daha yakın iş birliği yapma ihtiyacı doğuyor.

Genel eğilim “İsrail”, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’nin yanı sıra ABD, Fransa, Hindistan, Rusya ve Çin’in de dahil olduğu yabancı güçlerin, ortaya çıkan çok kutuplu dünya düzeninde, büyük stratejik beklentilerini yenilemek için Afrika için giderek daha fazla “çabaladıkları”nı gösteriyor. Ve çatışmaları an meselesi.


TRUMP VE NETANYAHU’NUN SAHTE BARIŞ ANLAŞMASI

Diana Buttu
Haaretz.com

Başbakan Netanyahu ve Başkan Trump’ın dünyayı, temelinde İsrail, BAE ve Bahreyn arasında bir iş ilişkisi olduğunu maskeleyerek,  “barış”ın başarıldığına ikna etmeye çalışmaları yerine, Arap dünyasındaki tüm ülkelerle gerçek bir barış anlaşmasına tanıklık edebilirdik. Eğer hem İsrail ve hem BAE, Filistinlilerin sonunda özgürlüklerine kavuşabileceklerine karar vermiş olsaydı. Ancak bunun yerine İsrail’in özgürlüğümüzü reddettiği, topraklarımızı çaldığı, evlerimizi yıktığı ve Filistinli nesillerin hayatını mahvettiği için ödüllendirildiği bir cezasızlık anlaşmasına tanık oluyoruz.

Bunun yerine Netanyahu, nüfuslarının toplamı Gazze Şeridi’ninkinden az olan iki ülke ile anlaşma imzaladı.

Filistin müzakere ekibinin bir avukatı olarak, yıllarca İsrail’in temsilcilerin -salı günü Netanyahu ve Trump’ın yaptığı gibi- yaptıklarını dinledim:

Filistinlileri görmezden gelmek, küstahça bize, yolumuza atılan kırıntıları kabul etmemiz (Ve bu kırıntılar için minnettar olmamız) gerektiğini söylemek, 1948 Nakba’sını inkar etmek veya haklı çıkarmak, ve bizi bu toprağın yerli halkından bir “azınlık”a düşürmek.

Bu maalesef siyonizmin yüzü: Ancak bizim ölümümüzle gelişebilecek küstah bir kolonyal hareket.

Ne yazık ki siyonizmin yüzü budur: Ancak bizim feragatimizle gelişebilen kibirli bir sömürgeci hareket.

Netanyahu ve İsrail’in rahatlıkla unutmuş gibi göründüğü şey, onlarca yıldır bizi ezme girişimlerinin yalnızca İsrail’e (sorun olarak) geri dönmeye hizmet edeceğidir.

Çünkü nihayetinde barışı garanti edebilecek tek şey biziz; bu toprakların yerlileri. Uzak başkentlerdekiler değil.

(DIŞ HABERLER)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et