18 Eylül 2020 20:39

Emek Hareketinden mühendis, mimar ve şehir plancıları: Sermaye halkı ölüme itiyor

Emek Hareketinden mühendis, mimar ve şehir plancıları, iktidarın koronavirüs salgınına karşı gerekli önlemleri almadığını belirtti, "İnsan hayatını hiçe sayan politikalarla mücadele edilmeli" dedi.

Görsel: Emek Hareketinden Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

Paylaş

Emek Hareketinden mühendis, mimar ve şehir plancıları, yayımladıkları açıklamayla iktidarın koronavirüs salgınına karşı gerekli önlemleri almadığını belirtti, "Salgına karşı mücadele, insan hayatını hiçe sayan politikalara karşı mücadeledir" dedi.

Emek Hareketinden mühendis, mimar ve şehir plancılarının açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

"Salgın özellikle mayıs sonunda başlayan serbestleşme ile hız kazandı. Ticari alana ilişkin kısıtlamaların kaldırılması hatta turizmi canlandırmak için yapılan kampanyalar ile birlikte virüsün yayılması önünde hiçbir engel kalmadı. Gelinen noktada halkın büyük bir çoğunluğu açıklanan verilere inanmıyor.

TTB’nin yönetemiyorsunuz tükeniyoruz feryadı ise olumlu bir karşılık yerine ittifakın küçük ortağı Bahçeli ile başlayan TTB karşıtı bir karalama kampanyası ile bastırılmaya çalışılıyor. Gerçekleri gizlemek, önlem almamak ve bütün kararları ekonomik parametrelere göre almak açıkça halkı ölüme ve hastalığa itmektir. Hekimlerin de itirazı halkı ve sağlık çalışanlarını göz göre göre ölüme iten bu politikalaradır.

Ancak burada konuyu başka bir yöne çevirmekte fayda var. Büyük çaplı salgınlarda hastaların tedavi edilmesine çalışmak bir çözüm stratejisi olamaz. Aslolan hastalığın bulaşmasını-yayılmasını engellemek olmalıdır. Bütün kararlar bu ana fikir üzerine kurulmalıdır. Bu nedenle konunun sanki sadece sağlık bakanlığı ve hekimlerin sorunu gibi ele alan diğer bakanlıklar nezdinde iktidarın tek meselesinin ekonomik daha doğrusu sermayenin çıkarları olması sağlık sistemini içinden çıkılmaz bir noktaya götürdü, götürüyor.

Solunan hava ve temas edilen yüzeylerin bulaşma kaynakları olduğu biliniyor ve gerek dünya sağlık örgütü, gerekse sağlık bakanlığı salgının yayılma hızını düşürmek için 3 temel önlem üzerinde durmaktadır. Hepimizin bildiği üzere maske, mesafe ve hijyen hali hazırda uygulanabilen 3 temel önlem. Bu bulaşma mekanizmasını canlandıran en önemli şey ise insanların özellikle toplu olarak bir araya geldiği ortamlar. Ana akım medyaya baktığımızda, sanki insanlar sadece kafe-restoran ve düğünlerde bir araya geliyormuş gibi bir tablo çizildiğini ve asıl suçlunun halk olduğu gibi bir yanılsamaya kapılabiliriz. Ancak tüm medyanın tek elden yönetildiği bu dönemde bu yayınların merkezi bir politikanın parçaları olduğunu görmek zor değil.

İnsanların sosyal alanlarda daha kalabalık ve rutin olarak bir araya geldikleri alanların başında işyerleri geliyor. Özellikle fabrikalar, şantiyeler, maden ocakları ve tarım sahaları bu açıdan özel bir yere sahip. Çok sayıda çalışan her gün servis veya toplu taşıma araçlarında aynı havayı soluyarak, aynı soyunma odalarını kullanarak, üretim hatlarında makinelerde yan yana çalışarak, ortak alanlarda yemek yiyerek, tarlalarda şantiyelerde aynı çadır ve konteynerleri kullanarak bu riske daha fazla maruz kalıyorlar. Buna rağmen salgın ile ilgili olarak Aile, çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığının bu alanlarda önlem alınması ile ilgili bir çalışmasını, denetimini göremiyoruz. Adeta bu alanlarda yaşananlar halkın gözünden kaçırılıyor. Salgının yayılmasını suya atılan taşın yarattığı dalgalar olarak düşünürsek, fabrikaların çalışan sayısını da atılan taşın büyüklüğü olarak değerlendirebiliriz.

Vestel Manisa fabrikasında onlarca kişinin hastalığa yakalanmasına rağmen basından izlediğimiz (hatta izleyemediğimiz) kadarı ile üretim ile ilgili bakanlık bir kısıtlama getirmemişti. Dardanel Çanakkale tesisinde ise vakaların artması sonrası adına kapalı devre çalışma dedikleri ve çalışma kamplarını hatırlatan uygulamalar ile bulaşmış olma ihtimali olan işçiler ile sağlıklı çalışanlar aynı yurtlara yerleştirilerek şirketin çıkarları uğruna işçilerin sağlığı riske atılmış, basına yansıyan bu uygulama karşısında ise yine bakanlık işçiler lehinde hiçbir müdahalede bulunmadı.

Ayrıca işletmelerde bunca vaka çıkarken üretimlerinin devam edebiliyor olması filyasyon kurallarına uyum ile ilgili de ciddi şüpheler yaratıyor.

Bakanlık acilen çalışma alanı, servis araçları, yemekhane, dinlenme alanları, konaklama mekânları, soyunma odaları gibi ortak kullanım alanlarındaki önlemleri denetlemeli, dezenfeksiyon işlemlerinin yapılıp yapılmadığını, işçilere yeterli miktarda ve kalitede maske ve dezenfektan temin edilip edilmediğini, kontrol etmeli. Tüm çalışanların elektronik ortamda hangi işyerinde çalıştıkları ve test sonuçları takip edilebildiğine göre nerede vakaların artış gösterdiği de tespit edilebilir bir durumdur. Vaka sayısının arttığı işletmelerde işin durdurulması dahil tedbirleri hayata geçirmelidir. Risk gurubundaki çalışanların salgının alevlendiği bu dönemde iş yerlerinden uzak kalması ve gelir kaybına uğramamasını temin etmeli. Başta kamu çalışanları olmak üzere evden çalışması mümkün çalışanların işe gitmesini engelleyecek düzenlemeler yapmalı. Evden çalışma uygulamalarında kanuna aykırı fazla çalıştırma ve angarya önlenmelidir. Unutulmamalıdır ki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler bakanlığının görevi işletmelerin karlılığını değil çalışanların sağlık ve güvenliğini korumak olmalıdır.

İğneyi kendimize batıralım dersek, emek örgütlerinin de işyerlerinde insan hayatını korumak için daha fazla inisiyatif alması ve gerektiğinde örgütlü gücünü kullanması sorumluluğu vardır. Salgına karşı mücadele aynı zamanda sermayenin ve onun iktidar partisinin insan hayatını hiçe sayan tavrına karşı mücadeleyi de kapsamak zorundadır."

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

EŞİK Eskişehir: Tek bir hakkımızdan dahi vazgeçmiyoruz

SONRAKİ HABER

Antalya Kumluca'da çıkan orman yangınında 60 hektarlık alan yandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa