Yunan halkı savaşa ve düşmanlığa karşı
Yunanistan medyasının hatırı sayılır bir başka kesiminin savaş ve gerginliklere karşı tutum aldığını ve bu durumdan halkların bir çıkarının olmadığını öne çıkardıklarını belirtmek gerekir.
Fotoğraf: DHA
Seyit ALDOĞAN
Yunanistan
Yunanistan’ın günlük gazetelerinden Dimokratia’nın Erdoğan’a yönelik küfür içeren manşeti bir anda gündeme oturdu. Basın geleneğiyle ve habercilikle ilgisi olmayan manşet Türkiye’de çok sayıda köşe yazarının makalesine konu oldu. Milliyet gazetesi yazarlarından Özay Şendir, Yunanistan başbakanına “Çektir git mektubu” yayımlayarak, “Türkiye’nin İHA ve SİHA’larıyla” yıllardan beridir aktif bir orduya sahip olduğunu hatırlatarak aba altından “Oturun oturduğunuz yerde yoksa…” hatırlatmasında bulundu. Şendir daha ileri giderek tarihsel gerçekleri ters yüz etmede ciddi bir örnek teşkil edecek iddialarda bulundu ve albaylar cuntasının yıkılmasını Türkiye’nin, Kıbrıs’ı işgal etmesine vb. bağladı. Kısacası yandaş basında “Ahlaksızlık, rezalet, alçaklık” ve “PKK yandaşlığı” havalarda uçuştu. Hatta hızlarını alamayınca “PKK -FETÖ iş birliği” bile yeniden ısıtıldı ve servis edildi. Kısacası söz konusu manşet son yıllarda hükümetin ve yandaş basının “tüm dünyayı Türkiye’ye düşman” gösteren kara propagandasının “Ele geçmez” bir fırsatı olarak maniple edildi ve “ibret belgesi” olarak çarşaf, çarşaf yayımlandı. Provokatif bir manşetten onlarca “özel haber” türetildi ve başarılı gazetecilik yöntemleriyle “Meğer işin aslı” ortaya çıkarıldı!
YUNAN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI GAZETEYİ KINADI
Öncelikle; Dimokratia gazetesinin Erdoğan için attığı manşet Türk basınının ve hükümetinin tepkileri nedeniyle kamuoyunda duyulur oldu. Milliyetçi ve gerici bir çizgide hareket eden marjinal bir kesimin okuduğu gazete, ülke içi sorunlarda da benzeri manşetleriyle biliniyor. Kaldı ki manşet ne kamuoyunda ne de şu andaki yürütmeden sorumlu olan hükümet cenahında destek bulmadı. Tersine Yunan Dışişleri Bakanlığı açıkça ve de hiç yumuşak olmayan bir dille gazeteyi kınadı. Yunan medyası ise söz konusu manşete karşı oldukça mesafeli bir tutum içinde hareket etti.
Doğu Akdeniz’de son dönemlerde izlenen gerginlik politikalarının her iki ülkede milliyetçi ve gerici propagandalara zemin hazırladığı bilinen bir gerçek. Türkiye’de Mehmetçikleşen ve çarşaf, çarşaf “askeri ve ekonomik stratejilere” yönelik analizler yaparak yürütmenin bir kolu gibi hareket eden yandaş basına, karşı cepheden rakip çıkması ve medya alanında hiç de etik olmayan “manşetler savaşının” başlatılması; süreç ve izlenen gerginliklere bakıldığında beklenmeyen bir şey değildi. Türk-Yunan ilişkileri açısından bakıldığında benzeri manşetlerin dönem, dönem konjonktürel duruma bağlı olarak karşılıklı olarak gündeme getirildiği biliniyor. Örneğin son örnekte olduğu gibi Dimokratia’nın kullandığı dilden çok farklı olmayan bir dil kullanan yandaş basının tutumu bu türden provokatif ve halkların dostluğuna hizmet etmeyen yayınları mahkum eden değil “Haddini bildiren”, milliyetçi ve gerginliği tırmandırmaya yarayan bir zemine çekildi. Bir anlamda gerginliğin tırmandırılması aracına çevrildi.
MARJİNAL YAYINLAR SİLİK BİR NOKTADA
Yunanistan da gerici, milliyetçi ve faşist bir çizgide hareket eden onlarca marjinal yayın organı var ve medyanın etkisi açısından bakıldığında oldukça silik bir noktadalar. Hatta bunların bazıları yüzleri geçmeyen kişi dışında bilinmiyor bile. Bu gazete ve dergilerin kullandıkları manşetler ve yayın çizgileri oldukça provokatif. Örneğin son dönemlerde yaşanan gerginlikler nedeniyle savaş “naraları” atan ve İstanbul’u geri almanın fırsatının doğduğuna dikkat çeken manşetler bile atıldı. Bunların içinde “Kral Konstantinos’un bir gün geri geleceğine ve İstanbul’u geri alacağına” inananlar bile var. Orta Çağ kafalı bu gerici ve faşist kesim Yunanistan’ın iç politikasında da farklı bir noktada değiller. Yani aynı provokatif yayınları iç politikaya yönelik olarak da yapıyorlar. Nazi örgütlenmelerine yakınlıklarıyla bilinmeleri ve direkt ilişkilerinin olması ise herkesin bildiği bir gerçek. Örneğin “Dimokratia” 21 Eylül 2020 günkü sayısında Yunanlı Nazilerin o çok sevdiği “molon lave” (gel de al) sözünü manşetine taşımış. Molon lave mitolojik kahramanlardan Leonidas’ın ülkesini işgal etmeye gelen işgalcilere söylediği söz ve Naziler Leonidas’ı idol olarak görüyorlar.
Diğer yandan “Dimokratia” hükümete muhalif bir çizgide bulunuyor. Ana muhalefet partisi SYRiZA’dan da yana değil.
Söz konusu gerici ve faşist çizgideki yayınların dışındaki medyanın genel olarak ulusal bir çizgide hareket ettiği ve resmi politikalara paralel bir yayın politikası sürdürdüğü söylenebilir. Genel olarak gerginliği tırmandıracak yayınlardan kaçınıldığını ama milliyetçi söylemlerin ağır bastığını söylemek yanlış olmayacaktır.
BARIŞÇIL ÇÖZÜMLER ÜZERİNDE DURULMALI
Bu arada medyanın ve sosyal medyanın hatırı sayılır bir başka kesiminin savaş ve gerginliklere karşı tutum aldığını ve tek taraflı ilan edilen ekonomik münhasır bölgelerin sorunları derinleştirdiğini ve bu durumdan halkların bir çıkarının olmadığını öne çıkardıklarını belirtmek gerekir. Sorunun bölgedeki ve daha geniş bir alandaki paylaşım kavgalarından ayrı olarak ele alınamayacağını ve Akdeniz krizinin esas olarak NATO, ABD ve AB emperyalistlerinin bölgedeki varlıklarını meşrulaştırdığını söylüyorlar. Bu doğrultuda bütün yabancı güçlerin bölgeden çekilmesini ve her iki hükümetin barışçıl çözümler üzerinde durmalarını talep ediyorlar.
İKİ GAZETE ÖRNEĞİ
- Günlük gazete RIZOSPASTİS’in manşeti: “Emperyalist Planlara Dahil Olmak Halka Yönelik Bir Tehdittir” “Türk Yunan ilişkileri tehlikeli bir yolda”
- Günlük SYNTAKTON gazetesi başlığı: “Türk yunan ilişkilerinde yedi gerçek” Haber analizde Yunan hükümetinin dış politikası eleştiriliyor ve tek taraflı ekonomik münhasır bölge ilanlarının yanlışlığına dikkat çekiliyor.
SAVAŞ NARALARI HALKIN DESTEĞİNİ ALMIYOR
1900’lü yılların başından ’70’li yılların ortalarına kadar işgaller, iç savaş, yerli gericilikler ve cuntalarla baş başa kalmış ve yüz binlerce evladını kaybetmiş olan Yunan halkının savaşlara karşı yoğun bir tepkisi var. Dolayısıyla “savaş naraları” halkın desteğini almıyor, tersine tepkisini çekiyor. Yaşanan Doğu Akdeniz krizi nedeniyle halk içinde ciddi bir kaygının ve savaş korkusunun etkili olduğu söylenebilir. Ancak ezici bir çoğunluğu Türkiye yönetiminin ve Erdoğan’ın yayılmacı politikalar peşinde olduğunu söylüyor. Kuşkusuz bu düşüncenin oluşmasında Türkiye’nin Suriye’ye, Libya’ya, Irak’a müdahale etmesi ve ülke içinde bitip tükenmek bilmeyen antidemokratik ve baskıcı politikaların uygulanması düşüncesinden kaynaklanıyor. Erdoğan ve hükümetinin hemen her fırsatta askeri çözüm yöntemlerini dile getirerek tehditler savurması ve Yunanistan’ı “kolay lokma” gibi görmesi de bir başka tepki kaynağı.
Gerilimin artmasından bu yana esas gündemi, Türk-Yunan ilişkileri oluşturuyor. Türkiye’ye karşı daha radikal politikalar izlenmesi ve gerekirse askeri çözümlere başvurulması gibi söylemler taban bulmadığı gibi tersine tepkilere neden oluyor.