24 Eylül 2020 09:30

Moria ‘humanizmi’: 13 binde 1553

Yunanistan’ın Midilli adasında bulunan Moria sığınmacılar kampında 8 Eylül gecesi meydana gelen yangının ardında özellikle Almanya’da yoğun tartışmalar yaşandı.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Yunanistan’ın Midilli adasında bulunan Moria sığınmacılar kampında 8 Eylül gecesi meydana gelen yangının ardında özellikle Almanya’da yoğun tartışmalar yaşandı. 2 bin kapasitesi olan kampa 12-13 bin mültecinin doldurulması pek çok sorunu beraberinde getirdi. Buna rağmen AB ülkeleri kampı boşaltmak için sığınmacıları almaya yanaşmadı. Almanya’da yükselen protesto gösterilerinin de etkisiyle hükümet 13 bin sığınmacıdan 1553’ünü almayı kabul etti.

Mültecilerin Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçmek için en sık kullandığı rotalardan birisi Ayvalık ya da Dikili üzerinden Midilli adasına geçmek. Bu rotayı kullanan sığınmacıların çoğu Midilli’ye ulaşmayı başardıklarında, saatlerce limanda bekletilip kimlik tespiti yapıldıktan sonra adanın en büyük kenti olan Midilli şehrinin Türkiye tarafından kuzeyindeki Moria kampına götürülüyorlar. Başka bir deyişle AB ile Türkiye arasında yapılan anlaşma çerçevesinde Türkiye’de kurulan büyük barikatı Ayvalık ya da Dikili üzerinden aşmayı başaranların vardıkları ilk durak Moria kampı. Ayvalık-Midilli arası 47, Dikili-Midilli arası ise 40 km.

2 bin kişilik kapasitesi olan Moria kampında yıllardır 12-13 bin mülteci adeta insanlık dışı koşullarda tutuluyor. Başta Suriye ve Afganistan olmak üzere değişik ülkelerden savaş ve yoksulluktan kaçarak Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmak isteyenlerin tutulduğu bu kampın durumu daha önce de gündeme gelmiş, ancak Yunan hükümeti ve AB kampı boşaltmak için gerekli adımları atmaya yanaşmamıştı. Yunanistan, iltica başvurusu kabul edilmeyen sığınmacıları kamptan çıkarıp ana karaya taşımaya yanaşmıyor. Türkiye ile AB arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde iltica başvurusu kabul edilmeyenlerin Türkiye’ye iade edilmesi söz konusu.

Baraka ve çadırlarla kurulan kampta 8 Eylül gecesi çıkan büyük yangının ardından sığınmacıların çoğu korku ve endişeyle kamp alanı dışındaki zeytinliklerde konuklamaya başlarken, bu insanlık dışı yaşam ve barınma koşullarına son verilmesi için Almanya’nın pek çok kentinde aynı günün akşamında eylemler düzenlendi. “Mülteciler için yeteri kadar yerimiz var” çağrısıyla yapılan eylem ve yürüyüşlerde Moria’daki mültecilere AB’nin kapılarının açılması talep edildi. Çoğunlukla gençlerin katıldığı bu eylemler, göçmen ve sığınmacı düşmanlığının körüklendiği günümüzde oldukça değerli.

HÜKÜMETİN MİNİMUM HUMANİZMİ

Sokaktaki hareket basında yer alan haber ve yorumlarla birleşince Almanya’da hükümet partileri üzerinde bir baskı oluştu. Sonuçta Moria’daki insanlık dışı koşulları, yaşananları herkes sosyal medya üzerinden ya da televizyonlardan yakından takip ediyordu. Bu insanlık dışı koşullara son verilmesi için Almanya’nın üzerine düşeni yerine getirmesi için yükselen çağrılara hükümet partileri önce kulak tıkamaya çalıştı. Soruna AB düzeyinde bir çözümün bulunması için bekleme mesajları verildi. Sığınmacıların AB ülkeleri arasında dağıtılması gerektiği ifade edildi. Ancak, başta aşırı sağcıların etkili olduğu ülkeler olmak üzere birçok AB ülkesi ortak bir çözüme kapıları kapadı.

Bunun üzerine Almanya içinde farklı adımların atılması gerektiği yönünde çağrılar yükselmeye başladı. Bu konuda ilk esneme koalisyon ortağı SPD’den geldi. Eşbaşkan Saskia Esken, Almanya’nın binlerce sığınmacıyı alabileceğini açıkladı. Gerçekten de 2015’den sonra 800-900 bin sığınmacıya kapıları açan Almanya için 13 bin sığınmacıyı almak bir sorun değil. Kaldı ki, bu yılın ilk altı ayında Almanya’ya sadece 54 bin 798 mülteci iltica başvurusunda bulunmuş. 2018’de 185 bin, 2019’de 165 bin kişinin başvurusu göz önüne alındığında bu yıl gelen sığınmacıların 100 bin sınırını geçmeyeceği tahmin ediliyor.

Buna rağmen Almanya, Moria’daki 13 bin sığınmacıyı almaya yanaşmadı. Hükümet partileri arasında yapılan görüşmelerin ardından Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer sadece 1553 kişinin kabul edileceğini açıkladı. Zor durumda olanlara gösterilen hümanizm böylece minimum düzeyde tutuldu.

Buna göre, 203 tek başına yola çıkan ve reşit olmayan çocuk, 243 bakıma muhtaç çocuk ve çekirdek ailesi ve iltica başvurusu kabul edilen 408 aile. Böylece 1553 sayısını ortaya çıkaran Federal Hükümet, geriye kalan mültecilerin durumuna ise kayıtsız kaldı. Ülke içerisinde yükselen tepkiler ve halk arasında artan dayanışma duygusu böylece minimum düzeyde atılan bir adımla yatıştırılmaya çalışıldı. Halbuki, İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan bir hesaplamada Almanya’nın zor durumda olan 2 bin 750 mülteciyi alabileceği ifade ediliyordu. Ancak Seehofer’in, bakanlık uzmanları tarafından hazırlanan bu rakama yanaşmadığı basında yer aldı.

Almanya'da 2015’ten beri bir taraftan sığınmacı ve göçmen düşmanlığı temelinde propaganda yapılırken, diğer taraftan ise “Willkommen” (Hoş-geldiniz) inisiyatifleri çerçevesinde dayanışma hareketleri ortaya çıkmıştı. Bu eğilimlerden ilki AfD’ye, ikincisi ise Yeşiller’e yaradı. Genel seçimlere bir kala sığınmacılara yeniden kapılarının açıldığı izlenimi vermemek için Başbakan Merkel’in bu kez daha temkinli davrandığı görünüyor. Onun yerine bu kez başka muhafazakar politikacılar belli sayıda sığınmacı alınması gerektiğini söyledi. Merkel’in yerine başbakanlığa hazırlanan NRW Başbakanı Laschet, bin mültecinin alınması gerektiğini söyleyen ilk siyasetçi olmuştu. Daha muhafazakar çizgideki rakibi Friedrich Merz de zor durumdaki sığınmacıların alınmasına karşı olmadığını açıklamıştı. 

HALKIN ÜÇTE İKİSİ DAHA FAZLA MÜLTECİ ALINMASINDAN YANA

Ancak buna rağmen gösteriler ve eylemler devam etti ve daha fazla sığınmacının alınması çağrısı yapıldı. Yapılan anketlerde de halk daha fazla sığınmacının alınması için tavır aldı. ZDF televizyon kanalı tarafından yaptırılan bir ankete göre halkın üçte ikisi Almanya’nın daha fazla sığınmacı alması gerektiği yönünde görüş belirtti. Her 10 kişiden birisi sığınmacıların alınmasına karşı çıkarken yüzde 43’ü AB düzeyinde bir çözüm bulunması için Almanya’nın daha fazla baskı yapması gerektiğini dile getirdi. 11 AB ülkesi 400 tek başına yola çıkan ve Moria kampında kalan çocuğu alacağını ifade etmişti.

Moria yangını ve sonrasında gelişen Almanya’da bütün mülteci düşmanı politikalara rağmen halk içindeki dayanışmanın, hümanizmin yüksek olduğunu bir kez daha gösterdi. Hükümet bunun etkisiyle asgari sayıda sığınmacıyı almaya karar vererek puan topladı. Ancak sorunun kendisi henüz çözülebilmiş değil. Sadece Midilli’de değil, Yunanistan’ın pek çok adasında ve ana karara benzer koşullarda yaşamak zorunda bırakılan on binlerce insan var. Bunlar bir de AB’nin Erdoğan ile Türkiye’de çektiği set gözönünde bulundurulduğunda savaş, yoksulluk ve baskının yarattığı trajedinin 1553 mülteci almakla çözülmeyeceği ortada. (KölnEVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Reza Zarrab'ın adı TBMM gündeminde

SONRAKİ HABER

Fransız gazeteciler Charlie Hebdo için birleşti: İfade özgürlüğünü savunuyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa