Gönlümde Orhan Veli Şiir Evi’nin izi
Sebüktay Kaan, bir dönem İstanbul'da faaliyet yürüten Orhan Veli Şiir Evi’ni yazdı.
Görseller: Sebüktay Kaan'ın kişisel arşivi
Sebüktay KAAN
Gece sanal dünyanın arka sokaklarında dolanırken bir resme rastladım. İlk göz ağrım, “Sürgün Anılar” kitabımın resmi. Doğrusu resmi daha önceden de görmüştüm ama sadece resimdir nasıl olsa diye tıklama gereği duymamıştım. Bu kez tıklayınca altındaki notu da gördüm.
25 Aralık 2003, Orhan Veli Şiir Evi’ni ilk ziyaretimdi evet. Şiir Evi’nin kurucusu değerli Şeref Özsoy’la tanışmış, epey de sohbet etmiştik. Benim çok silik anımsayabildiğim daha detay anıları not olarak düşmüş Şeref Özsoy resmin altına; şiir geçmişime silinmez bir iz bırakmak istercesine... Orhan Veli Şiir Evi’nin derin izlerini!
Şimdi biraz düşününce daha net anımsayabiliyorum bu ziyareti, imzaya not düştüğüm tarihin de yardımıyla. 23 Kasım 2003’te son “Garip” Melih Cevdet’i de yitirdikten sonra, bütün Garipçiler için yapmayı istediğim şiir dinletisini gerçekleştirmiştim İsveçli sanatçı dostlarımla birlikte; Sven Wollter, Hans Wigren, Maria Hjalmarson ve diğerleriyle…
O gün müthiş bir tat almıştım Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat okumalarımdan ve dostlarımın aynı şairleri İsveççe okumalarından. Bugün de hâlâ genzimde “anne kurabiyesi tadında bir serinlik” olarak duyumsayabiliyorum o tadı.
Güzel bir şey yapınca, yurdumdakiler de duysun istiyor insan. Sürgünlüğün şairleri için ne “dayanılmaz bir hafifliktir” o!.. Civa kıvamında! Ben de ondan demek ki yememişim içmemişim; henüz bir ay geçmiş geçmemiş, kaptığım gibi dinletinin iki afişini, doğru İstanbul’a; Orhan Veli Şiir Evi’nin yolunu tutmuşum! Ziyaret, işte o ziyaret.
Daha sonra da defalarca ziyaret ettim şiir evini, Şeref Özsoy’la sohbetler ettik. Şiir evi kafe olarak da işlev görüyordu. Ne güzeldi birkaç masada sohbet eden gençleri görmek. Sonra nasıl neden oldu bilinmez kesildi ayağım. Çayını da eksik etmezdi oysa Şeref Özsoy, Allah var. Her Türkiye’ye gidişimde oralardaydım oysa, Taksim’de. Yıllar yine geçti, haydi bir ziyaret edeyim dedim birkaç yıl önce, avare dolanırken ara sokaklarında Beyoğlu’nun. İçimdeki, Şiir Evi’in kapanmış olabileceği tedirginliğini bugün hâlâ anımsıyorum. Kültürün hızla çoraklaştığı, her yerin ve her şeyin Katarlı zengin turistlere göre dizayn edildiği Beyoğlu’da, Orhan Veli Şiir Evi o minicik cüssesiyle nasıl direnecekti ki! Yozlaşan, dökülen, çürüyen Beyoğlu’ya; kentsel dönüşüme, baklavacıların uçuk kiralarına vs. vs. nasıl direnebilirdi ki!
Gece bu resmi görünce, deşelersem bir iz bulurum Orhan Veli Şiir Evi’nden umuduyla biraz dolandım “arka sokaklarda”. Şeref Özsoy, yüklenmiş Orhan Veli hazinesini sırtına denk edip, bir taş atımı ötede bir yere bir kitapçı dükkanı açmış: Bitap Sahaf. kitantik.com üzerinden yayın yapıyor, online imza günleri düzenliyor! Müthiş bir “imzalı kitaplar” koleksiyonuna sahip olmanın tadını çıkartıyor.
Var kalmak, dostlara davet değil midir?
Uğrayacağım Sevgili Şeref Özsoy! Hele şu pandemiyi hayırlısıyla bir savuşturalım. Sen benden bir kitap bulundur elinde, gelince imzalayacağım.