27 Eylül 2020 00:45

Suriyeli Liya: Ölsem belki bana mezar bile vermezler

7 yıl önce Antep'e gelen Suriyeli Liya, 5 yıldır gördüğü işkenceyi ve yaşadığı ayrımcılığı anlattı.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

Paylaş

Hilal TOK
Antep

7 yıl önce Suriye’den Antep’e gelen 35 yaşındaki Liya M, kendi deyimiyle bir savaştan kaçıp başka bir savaş yaşamaya başladı bu topraklarda. İki iş yaparak geçinen, kendisine burada bir yaşam kurmaya çalışan Liya, 5 yıl önce iş yerinde tanıştığı erkekle evlendiğinde hayatı kabusa döndü. 5 yıldır işkencenin her türlüsüne maruz kalan Liya’nın hikayesidir okuyacağınız…

"BEKARIM DİYE KANDIRDI"

7 yıl önce Halep’te hukuk öğrencisi iken, savaştan dolayı okulu terk edip Türkiye’ye gelmek zorunda kalan Liya, Antep’te günde iki iş yaparak geçinmeye başladı. Lokantada çalıştığı İ.B ile tanışıp görüşmeye başlayan Liya, daha sonrasında imam nikahı ile evlendi: “Evlenmeye karar verdik, imam nikahı yaptık, o zaman kimliğim de yoktu çünkü. Sonra öğrendim ki zaten evliymiş, çocukları ve bir eşi varmış. Beni kaç defa boşamasını istedim, boşamadı. Benden daha önce borç istemişti vermiştim, elektrik faturamı ödeyemedim bir süre, o yüzden ondan geri istedim paramı. Vermeyeceğini söyledi. Ben de çalıştığı dükkana gittim. İçeri girer girmez sopayla kafama vurdu ve beni tuvalete kilitledi. Sonra abilerini aradı, onlar da gelip dövmeye başladı, beni sürükleyerek bir araca bindirdiler, biri de ağzımı kapattı.  Çevredekiler ne olduğunu sorunca benim kötü kadın olduğumu, beni polise götürdüklerini söylediler. Beni ıssız, yeşillik bir alana götürüp orada daha çok darbetmeye başladılar. Sonra boğazımı sıkarak ‘Seni öldürürüm’ dediler. İ.B’nin tehditleri devam etti beni kaçıracağını, arkadaşlarının beni gelip dağa kaldıracağını söyleyerek sürekli tehdit etti.”

2017 yılında yaşanan bu olaydan sonra şikayetçi olmuş, ancak ne şiddetten ne de İ.B’den kurtulabildiğini söylüyor Liya. 

ÖLÜM TEHDİTLERİYLE ŞİKAYETTEN VAZGEÇİRİLDİ

İ.B’nin çıplak fotoğraflarını çektiğini, bu sebeple sürekli ‘facebook’a koyarım herkes görür’ diye tehdit edildiğini, İ.B’nin kazandığı paraya el koyduğunu, banka kartını bile çalarak parasını çektiğini, telefonuna, hafıza kartına el konduğunu anlatıyor Liya. Fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel olarak şiddetin her türlüsüne maruz kalan Liya, defalarca şikayetçi olmasına darp raporu almasına, uzaklaştırma ve koruma kararına rağmen İ.B’nin evine gelerek şiddet uygulamaya devam ettiğini söylüyor, üstüne İ.B’nin kardeşleri tarafından fahişe muamelesi gördüğünü, kaynı H.B’nin kendisine “geceliğine kaç para alıyorsun” dediğini aktarıyor. 

Her şikayetten sonra ise tehditlerle şikayetinden vazgeçmek durumunda kaldığını anlatan Liya, “Tüm komşularım şahit yaşadıklarıma, 15 gün gidiyor sonra gelip yine darp, tehdit… Benim işim güzel, sigortam var, maaşım var. Biriktirdiğim vardı, hepsine el koydu. Bana merhamet et dedim. Yanında korkudan titriyorum. Böyle ağzımı bile açamıyorum. Bana günah, benim hayatım neden böyle? Suriyeliyim diye mi böyle yapıyorlar? Ben de Müslümanım. Korkumdan şikayetimden vazgeçtim. Ben korkuyorum, can güvenliğim yok. Ben istiyorum ki imam nikahını iptal etsin. 2 hafta gelmiyor, sonra geliyor, neyim varsa elimde alıp gidiyor.”

DARP NEDENİYLE BEBEĞİNİ KAYBETTİ

Liya’nın en çok canını acıtansa gördüğü şiddet sonucu bebeğini kaybetmesi olmuş… İ.B’nin tecavüzü sonucu hamile kalan Liya, bebeği olacağı için yine de mutlu olduğunu söylüyor. Ona yıllardır şiddet uygulayan İ.B. ise hamileliğin ikinci  ayında Liya’yı yine darbediyor: “Ben bebeği istedim. Uzaklaştırma kararı aldırmıştım o dönem. Bebeğim olduğunu duyunca, artık beni darbetmeyeceğini, bundan sonra bebeğime babalık yapacağını, çok pişman olduğunu söyledi. ‘Ben Türk’üm, sen nasıl kimlik alacaksın çocuğa, benim kimliğime alırız, çocuk hastaneye, okula gidince rahat eder. Ama bana açtığın davalardaki şikayetlerinden vazgeç’ dedi. Ben de hamileyim, bebeğim için vazgeçtim şikayetten, belki iyi olur, düzelir dedim. ‘Seni hastaneye götüreyim bakayım bebek nasıl’ dedi. Kabul ettim. Arabada beni darbetmeye başladı, yapma diye yalvardım. Arabanın içi kan doldu. Anladım bebeğin düştüğünü. Bir gün önce doktora gitmiştim, bebeğimin kalp seslerini duymuştum. O gün beni öldüresiye dövdü. Bir arkadaşımı aradım beni hastaneye götürdü. İlk hastane beni kabul etmedi, pandemi varmış. Sonra özel hastaneye gittik. Düşük yaptığımı söylediler.” 

Tüm bunları anlatırken elinde iki parçadan oluşan kağıda bakıyor, bebeğinin son kalp atışlarını dinlediği ultrason fotoğrafı…“Ben Suriyeliyim çünkü, benim hakkım yok… Ben ölsem belki bana mezar bile vermezler” diyor.

"SAVAŞTAN KAÇTIM AMA DAHA BETERİNİ YAŞIYORUM"

“Daha sonra dava açtım, bebeğimi kaybettiğimi söyledim. Bu şikayetten sonra, bir gün evimde elektrikler kesildi, tüm binada elektrik vardı. Şaltere bakmak için çıktım. Kapıdan çıkınca biri ağzımı kapatarak beni evin içine sürükledi. İ.B. ve ailesi hakkındaki şikayetlerimden vazgeçmem gerektiğini yoksa beni öldüreceklerini söyledi. Bu kişiyi tanımıyordum. Çok korktum. Beni darbettikten sonra çıktı. Bu yüzden şikayetimden vazgeçmek zorunda kaldım. Ama bu bebek benim hakkımdı. Onun yüzünden öldü. Bazen rüyamda bebeğimi emzirdiğimi görüyorum. İntihar bile etmek istedim. Kimse bana yardım etmedi. Benim hayatım niye böyle? Ben savaşı geride bıraktım geldim. Burada daha büyük savaş veriyorum. Ben ne yaptım, neden böyle bilmem. Ben evde cam açık oturmaya korkuyorum. Ekmek almaya gitmeye korkuyorum. Buraya bile korkarak geldim. Benim hayatım artık böyle. Ben sandım ki Türkiye’de adalet var. Ben görmedim ama adalet. Hani adalet? Ben normal bir hayat istedim başka bir şey istemedim. Başka şehre gitmeyi düşündüm, ama burada işim, sigortam var. Ben başka yere gitsem ne yaparım, ne yer içerim? İş yok. Bu bebeğe günah oldu, suçunun cezasını çeksin istiyorum. Ben eski Liya olmak istiyorum. Savaş çok kötüydü, kimse yaşamasın. Burada Arapları kimse istemiyor ama mecbur kaldık. Ben savaştan kaçtım ama burada daha beterini yaşıyorum. Ben sadece normal bir hayat istiyorum.”

Şimdi bir darp ve tehdit davası sürüyor Liya’nın. Ancak düşük yapmasına neden olan olayda şikayetinden vazgeçtiği için pişmanlık duyuyor. Tekrar o davayı açmak istediğini ve en büyük talebinin bu olduğunu söylüyor, bunun hesabının verilmesini istiyor.  

MEKANİZMALAR ETKİN KULLANILMADIĞI İÇİN GÖÇMEN KADINLAR ŞİDDETTEN KURTULAMIYOR

Suriyeli Kadınları Güçlendirme projesi (SWEP) Yürütücüsü ve Kadınlarla Dayanışma Vakfından (KADAV) Özgül Kapdan, Liya’nın yaşadıklarına ilişkin değerlendirme de bulunurken, Türkiyeli ve Suriyeli kadınların sorunlarının ortak olduğunu ve şiddete karşı dayanışmanın öneminin altını çiziyor:

“Erkek zihniyeti mülteci kadınların bedeninden yararlanmaya daha hevesli. Çünkü özellikle de sınır kentlerde mülteci kadınlar ve kız çocuklarını kolay evlenilebilir, daha doğrusu daha kolay ‘Satın alınabilinir’, yoksulluklarından ve hukuki statülerinden daha kolay yararlanılabilir bir ganimet gibi görme hali var ve bu durum çok feci. İmam nikahına daha yakın bir toplum olmasını da kullandılar. İkincil evlilikler, imam nikahı Türkiye’de de var ama bu kadar kolay yapılamıyor. Bunun dışında mekanizmalar açısında Türkiyeli ve Suriyeli kadınlar için fark eden bir şey yok. Suriyeli kadınlar da Türkiyeli kadınlarla aynı yasal haklardan yararlanabiliyorlar; İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Yasa bunlar. 

Türkiyeli ve Suriyeli kadınlar aynı, benzer güçlüklerle karşılaşıyor, Türkiyeli kadınların da Suriyeli kadınların da ciddiye alınmama ihtimali aynı. Suriyeli kadınlar için belki biraz daha fazla. Çünkü ayrıca dil engeli var ve (Bütün memurları ayrımcılıkla suçlamak doğru değil) göçmenlerin varlığından memnun olmayan birinin karşısına çıkması ihtimali ve bu yüzden koruma mekanizmalarından yararlanmaları daha zor olabiliyor. 

CEZASIZLIK ŞİDDETİ SÜRDÜREN EN ÖNEMLİ ETKENLERDEN BİRİ

Kurtuluş istemiş Liya, devlete de başvurmuş ancak gereken yapılmamış. Koruma kararına rağmen bu kadına eziyet ediliyorsa, şiddet tekrar ediyorsa burada yapılması gereken şey kadının şiddetten uzaklaşabileceği başka şehre taşımak olabilirdi. Gereken desteği alamamış. Bir sürelik koruma kararı vermekle iş bitmiyor. Güvenli alanda yaşayabilmesi için hiç plan yapılmamış. Koruma konusunda desteğinde tam olarak verilmediği görülüyor.

Liya’nın kurtuluş planını yapabilmesi için şehir değiştirmesi gerekiyor. Koruma kararlarının etkin kullanılması lazım. Ama cezasızlık buna engel oluyor. Mülteci kadınların başka bir kente gitmesi için göç idaresinden izin alması gerekiyor, bu izni alması günler sürüyor. Üstüne izni alamayabiliyor, örneğin İstanbul’a gelemiyorlar. Diyelim ki Antalya’da, İzmir’de iş buldu, ama oralarda kayıtlı çalışamıyor. Yani bu kadın Antep dışına çıkamıyor. Çıkabilmesi için koruma programının çalıştırılması lazım, kimlik değiştirme gibi, 6284’te garanti altına alınan koruma haklarına erişebilmesi lazım. Ve gittiği diğer kentte yaşayabileceği bir konut, iş sağlanması gerekiyor. 6284’ün uygulanmadığı nokta burası, kadınlar bu sebepten vazgeçiyor şikayetten, şiddetten kurtulmaktan. Aynı şehirde olduktan sonra koruma kararı yeterli olmuyor. Kadının başka, yalnız başına başka şehre yerleşmesi de kolay değil. Tek başlarına ev bulmaları bile çok zor. Şiddetin biçimi, nedeni, sonucu Türkiyeli ve Suriyeli kadınlar için aynı. Ancak Suriyeli kadınlar statülerinden dolayı devlet dairelerine gitme konusunda çekince duyuyor genelde. Deport edilir, onunla ilgilenilmez diye çekinceleri var. Zaten demokratik bir devletten, devletin güler yüzünü bildikleri bir ülkeden gelmiyorlar, buraya geldiler burada da aynı sıkıntıyı yaşıyorlar, bir de üstüne ayrımcılığa uğruyorlar. O yüzden şiddet karşısında da kamu kurumlarına gitmeye çok çekiniyorlar. Mekanizmaları zorlayamıyorlar, dayanışma ilişkilerinden yoksun yaşıyorlar. Rahatlıkla dayanışma ilişkilerine erişemiyorlar. 

Türkiye halklarının yabancı düşmanı olmaması makro politikalarla bağlantılı. Suriye’deki savaşın sorumluları bu insanlar değil. Yasal olarak dünya göç hukukunun bir parçası olarak buradalar. Bu insanların mülteci ve uluslararası sözleşmelere göre birtakım hakları var. Bu perspektifle yaklaşılmalı ki hak temelli bir yaklaşımla görülsün. İyilik, misafirperverlik yaklaşımları, hoş gibi görülen ama uzun vadede hak bilincini ötelediği için aynı zamanda ayrımcılık da üreten kavramlar oluyor. 

Not: Suriyeli Liya’nın adını can güvenliği tehdit altında olduğu için değiştirdik. 

ÖNCEKİ HABER

Trabzon'da görevli Dr. Yılmaz Babutçu, ölümle tehdit edildi

SONRAKİ HABER

Bahçelievler'de darbettikleri Suriyeliyi 7 metreden atan gaspçılar serbest bırakıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa