26 Eylül 2020 23:07

Bisikletlerin duvarları yoktur

"1903 yılında iki gazetenin tiraj yarışından günümüze ulaşan bu büyük yarış hâlâ maddi çıkarları ve gelirleriyle çıkış noktasındaki amacını koruyor."

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Önder GÖKSAL

Bugünkü popülaritesini düşündüğümüzde Fransa Bisiklet Turu’nun bir gazetenin tiraj arttırma kaygısından doğduğunu bilmek oldukça enteresan.1903 yılında günlük spor gazetesi L’Auto, rakibi Le Vélo’dan daha çok satabilmek için altı günlük bir bisiklet turu organize eder ve bu tur sayesinde satış rakamlarını rakibine oranla katlar da katlar. L’Auto’yu bugün belki de dünyanın en büyük spor dergilerinden biri olan L’Équipe’in atası olarak biliyoruz. L’Équipe’in bugün Tour de France’ı herkesten çok sahiplenişi de bu sebepten başka bir şey değil. L’Auto İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazi yanlısı olmasından ötürü Fransız halkının beğenisini yitirip kepenklerini kapatmış olsa da Fransa’nın turizmine ve ekonomisine en büyük katkılardan biri olan bu organizasyonun mimarı.

YUGOSLAV SPOR EKOLÜ BU SENE TURA DAMGASINI VURDU

Dünyanın en prestijli bisiklet turu olan Tour de France, bu sene pandemiden dolayı biraz geç başlasa da tüm zamanların en kaotik ve en heyecan verici çekişmesine sahne oldu. Birçok spor organizasyonun iptal edildiği şu dönemde çok sıkı tedbirlerle başlayan tur, son gün olan Paris etabının öncesinde gerçekleşen hız etabında tüm zamanların en çekişmeli anları yaşandı. Slovenyalı 22 yaşındaki Tadej Pogacar, vatandaşı Primoz Roglic ile arasındaki süreyi eriterek Paris etabını kendisi adına formaliteye çevirdi.

Avrupa’nın ortasında küçücük bir ülke olan Slovenya, Yugoslav spor geleneği genlerinin hakkını diğer Yugoslav ülkeleri gibi veren bir ülke. Tour de France da bu sene iki Sloven’in birinciliği ve ikinciliği paylaşmasıyla tarihinde bir ilke imza attı. Turun birincisi Pogacar yarışın en değerli mayosu sarı mayo dahil, en iyi tırmanışçısına verilen puantiyeli mayoyu ve en iyi genç bisikletçiye verilen beyaz mayoyu da sırtına geçirerek ender bir başarı gösterdi.

BÜYÜK BİR SPOR ORGANİZASYONU MU YOKSA TİCARİ BİR OLUŞUM MU?

Bu sene koronavirüs önlemlerinden dolayı turu yerinde seyredenler için sıkı önlemler alındı. Özellikle turun son etabı olan Paris sprintinde terk edilmiş bir Paris şehri distopik bir filmden kesit gibiydi. Bu seneyi baz almazsak 15 milyona yakın bir seyirci, turu yerinde takip ediyor ve televizyonları başında 1 milyarı geçkin seyirciyle geniş bir kitleye ulaşıyor tur, haliyle bundan ötürü reklam verenlerin büyük ilgi odağı.  

Her tur öncesi turun yapılacağı rotayı karavan adı verilen reklam araçları geçiyor ve turu takip eden yol kenarındaki seyircilere ürünlerini ve tur için tasarladıkları hediyeleri dağıtıyor. Tabii karavanda bulunmanın da hatırı sayılır bir bedeli var. Tur organizasyonu; hem karavan gelirleri hem de her sene değişen tur rotasına katılacak şehirleri belirlemek için firmalardan ve katılım gösteren şehirlerden yüklü meblağlarla gelir elde ediyor. Ekranlarımız başında Fransa’nın eşsiz manzaralarını seyrederken yol kenarındaki yumurta üreticisinin büyük yazılarla helikopterdeki kameraya çeşitli koreografilerle ürününü tanıtmasını masum bir ticari uyanıklık olarak düşünmeyin. Yarışın televizyon gösterimindeki her anı bilerek tasarlanmış ürün yerleştirme reklamlarıyla dolu. Bu ürün yerleştirmenin üreticilere getirisi yabana atılacak türden değil. Geçen sene 20 saniyelik bir tepe görüntüsüyle bir peynir üreticisi firmanın satışlarını dörde katladığı söyleniyor.

Yukarıda belirttiğimiz durum ’90’lı yılların ortasından beri yükselişe geçen spor ekonomisinin bu tip organizasyonlarda spor ruhunu artık ikinci plana atmış olduğunun göstergesi. Lance Armstrong’un doping skandalından sonra özellikle bisiklet sporu üzerindeki şaibeyi ortadan kaldırmak için adımlar atması gereken bisiklet dünyası, bu pandemi koşullarında dahi sponsorlarının baskısına dayanamayıp bu turu gerçekleştirdi. 

Durum şu ki 1903 yılında iki gazetenin tiraj yarışından günümüze ulaşan bu büyük yarış hâlâ maddi çıkarları ve gelirleriyle çıkış noktasındaki amacını koruyor. 2011 yılında tur takımlarından AG2R-La Mondiale’in CEO’su Yvon Breton “8 milyon avroluk bir bütçe için 65 milyon avroluk reklam geliri elde ettik” demesi durumu özetler nitelikte.

HER ŞEYE RAĞMEN BİSİKLETİN ÖZGÜRLÜĞÜ

Bu satırları kaleme alırken bu seneki tur için de bir doping soruşturmasının başladığı haberleri var. Üzerindeki doping şaibesi devam etse de bir ekonomik kazanç enstrümanı olarak düşünülse de pelotonu Fransa’nın irili ufaklı güzel şehirlerinden geçerken seyretmek, bisikletçilerin bir tırmanış etabındaki hırslı mücadelesine tanık olmak oldukça güzel.

Ülkemizde ancak bir karne hediyesi konusu olabilen ya da sürüş keyfine doyamayıp eve her geç gelişlerimiz için bir azar vesilesi olmaktan öteye gidemeyen bisikleti bu topraklardan Tour de France’ta temsil eden kimse yoktu. Bisikleti yaşamlarının bir parçası haline getirmiş ülkelerin bisikletçilerini yine turun en önlerinde gördük. 

Bisikletin selesine oturunca ve pedallara asılınca hissettiğimiz özgürlük hissini çok az şeyde hissederiz, Paul Cornish’in dediği gibi: “Bisikletlerin duvarları yoktur.”

ÖNCEKİ HABER

Resulayn'da bombalı saldırı: 6 ölü, 3 yaralı

SONRAKİ HABER

HDP Hopa İlçe Örgütü: Gözaltılar serbest bırakılsın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa