Koronavirüs göndermeli "Saraydan Kız Kaçırma"
11. İstanbul Opera Festivali, "Saraydan Kız Kaçırma" ile sona erdi. İstanbul Arkeoloji Müzelerinin bahçesinde sahnelenen oyunda güncel koronavirüs göndermeleri dikkat çekti.
Fotoğraf:
İstanbul Devlet Opera ve Balesi
Özlem ERTAN
Ölümsüz Besteci Wolfgang Amadeus Mozart’ın en sevilen operalarından ‘Saraydan Kız Kaçırma’, orijinal adıyla ‘Die Entführung aus dem Serail’, opera tarihinde Osmanlıları konu edinen eserler arasında ayrıcalıklı bir yere sahip. Osmanlı devri İstanbul’unda, bir paşanın sarayında geçen ve aşkı, harem hayatını, fedakarlığı konu edinen bu opera, öyküsüyle olduğu kadar, Mozart’ın kendine özgü müzikal tarzını yansıtan, hepsi de birbirinden çekici, zarif, aryaları, düetleri, ansamblları ve koro parçalarıyla da unutulmaz.
Romantik ya da eğlenceli konuları işleyen, konuşmalı bölümleri yani resitatifleri bulunan, Almanca yazılmış, “Singspiel” tabir edilen müzikli oyunların nadide örneklerinden biri olan ‘Saraydan Kız Kaçırma’, bu yıl da geleneğe uygun olarak İstanbul Opera Festivali kapsamında sahnelendi. Bu yıl 11’ncisi düzenlenen İstanbul Opera Festivali, İstanbul Arkeoloji Müzelerinin bahçesinde buluşturdu sanatseverleri.
HEM TENOR HEM REJİSÖR
11. İstanbul Opera Festivali’nin son iki etkinliği ‘Saraydan Kız Kaçırma’ operasına ayrılmıştı. Şurası bir gerçek ki, mekan sanatın gücünü arttıran bir faktör. Eğer etkileyici bir atmosferdeyseniz, izlediğiniz oyundan, dinlediğiniz müzikten aldığınız haz da daha fazla oluyor. Bu anlamda İstanbul Arkeoloji Müzelerinin rüzgarla buluşunca iç ferahlatıcı şarkılar söyleyen asırlık çınarlarla ve birbirinden güzel yapılarla dolu bahçesi, Mozart’ın ölümsüz müziğinden ve başarılı, yetenekli sanatçıların icralarından aldığımız keyfi de çoğalttı.
Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin yetiştirdiği değerli sopranolardan ve opera rejisörlerinden Yekta Kara’nın rejisiyle izlediğimiz ‘Saraydan Kız Kaçırma’yı bu kez sesi ve yorumuyla operaseverlerin hafızasında yer edinen, başarılı Tenor Caner Akın sahneye koymuştu. Böylece sanatçının rejisörlük yönünü de tanımış ve takdir etmiş olduk. Dans sahnesiyle açılan operanın koreografisi ise Tan Sağtürk’ün imzasını taşıyordu.
KORONAVİRÜS GÖNDERMELERİ
Rejide en çok dikkatimi çeken hususlar, geçmiş yıllarda eski stil Osmanlı kavuğuyla sahneye çıkan Selim Paşa’nın bu kez fesli ve daha modern görünümlü bir Osmanlı paşası olarak sahnede arzıendam etmesi ve koronavirüs süreciyle ilgili güncel göndermelere de eserde yer verilmiş olmasıydı.
Oyunun geçtiği dönemin ve coğrafyanın sağladığı kolaylık sayesinde kadın koro sanatçıları peçelerin altına sakladıkları maskelerle oynadılar oyunu. Tabii bir de rol gereği hapşıran oyuncuların “Çekil, bana da bulaştıracaksın,” gibi replikleri hoştu ve hepimizi gülümsetti.
Bir de dekor yoktu oyunda. Olması da gerekmiyordu. Çünkü İstanbul Arkeoloji Müzelerinin klasik dönem eserlerinin sergilendiği binasının dış cephesi ve merdivenleri, Selim Paşa’nın sarayında geçen opera için doğal bir dekor oluşturmuştu. Ekstra dekor kullanılmaması da pandemi döneminde daha güvenli bir temsil olanağı sağladı.
BAŞARILI SOLİSTLER
Son yıllarda başarılarıyla adından sıkça söz ettiren genç Orkestra Şefi Murat Cem Orhan’ın yönettiği İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ve solistler çok başarılıydı. İçinde bulunduğu gemiyi ele geçiren korsanlar tarafından Osmanlı paşası Selim’e cariye olarak satılan Konstanze’yi Soprano Hale Soner Kekeç, yine onun gibi saraya satılan nedimesi Blonde’yi Soprano Nazlı Deniz Süren, sevgilisi Konstanze’yi kaçırmak için Pedrillo’nun yardımıyla mimar olarak Selim Paşa’nın sarayına giren Belmonte’yi Tenor Erdem Erdoğan, Pedrillo’yu Tenor Serkan Bodur, Selim Paşa’nın kahyası Osmin’i Bas Tuncay Kurtoğlu oynadı. Sözlü bir rol olan Selim Paşa’yı ise Selim Borak canlandırdı.
Tuncay Kurtoğlu’nu daha önce de Osmin yani Osman rolünde izlemiş ve hayran olmuştum. Sanatçı bu kez de gerek ses ve yorum gerekse oyunculuk açısından akılda kalıcı bir performans sergiledi. Osmin’in son aryasını söylerken yaptığı Türk müziği nağmeleri de çok hoştu ve esere yakıştı. Soprano Hale Soner Kekeç’in pırıl pırıl bir sesi var. Tizlerde açık ve pürüzsüz… Koloratur Soprano Nazlı Deniz Süren de sempatik oyunculuğu ve kıvrak sesiyle Blonde rolüne çok ama çok yakışıyor.
Özetle Mozart’ın müziği ve başarılı sanatçılar sayesinde gece çok keyifli geçti. Oyun boyunca sık sık sahneye, daha doğrusu müzenin merdivenlerine çıkıp nazlı nazlı yürüyen kedi de gecenin hoş ayrıntılarından biriydi.