Özele devredilen eğitimin anatomisi
Neoliberalizmin getirisi olarak Türkiye burjuvazisi, AKP dönemi ile birlikte eğitim alanlarını piyasa haline getirerek kâr elde edebileceği şekilde dönüştürmeyi başardı.

Fotoğraf:Kelli Tungay/Unsplash
Cenk Yılmaz BAYIR
İstanbul Üniversitesi
Hatırlarsınız Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk EBA’da yaşanan erişim sıkıntısına yönelik “Bu aslında bizim için olumlu bir haber. İnanılmaz bir talep var”* demişti. Ekonomide sıkça kullanılan arz-talep gibi kavramların eğitimde dillendirilmesi uzun bir süredir bize garip gelmiyor artık. Çünkü eğitimde piyasalaşmanın tam gaz devam ettiği yıllardan geçiyoruz. Türkiye’nin bu döneme gelmeden önce eğitim sisteminde onlarca değişiklik yapıldı. Hepsini bu yazıya sığdıramayız fakat eğitimin neoliberal dönüşümünde değinebileceğimiz birkaç temel nokta var. Bu noktalar hafızamızı tazeleyecek ve bugün neden burada olduğumuzu anlamamızda bizlere yardım edecektir.
1980’LERDEN MİLENYUMA
Dünyada neoliberal politikaların uygulanmaya başlanması; kamu hizmetlerinin küçülmesi, sermaye ihracının kolaylaşması, emek sömürüsünün derinleşmesi ve özelleştirme uygulamalarının hızla artışı ile bizleri karşı karşıya getirdi. Türkiye’de 1980 darbesi birçok alanda Türkiye burjuvazisinin imdadına yetişti. Neoliberalizmin özelleştirme furyasından ilk-ortaöğretim ve üniversiteler de nasibini aldı. Neoliberal dönüşümler, dünyada burjuvazisinin gerçekleşmesi için çabaladığı hedefler olduğu için IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü bu dönüşümde yapısal uyum programları altında dünyada ve Türkiye’de Bologna süreci, GATS gibi çeşitli anlaşmalarla büyük rol aldı. Ancak bu furyanın gerçekleşme süreci uzun yıllar aldı ve hala almaya devam ediyor. Bu yıllar içinde piyasanın ihtiyaçlarına yönelik öğrenci yetiştirme, piyasa ilkelerinin müfredata girmeye başlaması, rekabete dayanan eğitim sistemi, YÖK’ün kurulması, üniversitelerin karar alma süreçlerinde demokrasinin ve özerkliğin hasıraltı edilip “profesyonel”lerin görev üstlenmesi gibi birçok uygulama devlet okullarına sokulmuş oldu. Kamu imkanlarıyla sürdürülen eğitim kurumlarının içindeki işleyiş özele devredilmeye başlandı. Örneğin okullarda verilen ücretsiz eğitim hakkının bir parçası olan beslenme, barınma gibi temel hakları sağlayan kamuya ait hizmetler “kamuya yük oluyor” iddiasıyla özelleştirilerek işletmelere dönüştürüldü. Kamu personelleri işten çıkarılarak bu işletmelere güvencesiz ve esnek çalışma biçimlerini uygulamada zorluk çıkarmayacak işçiler(kadrolu/taşeron) alındı. Eğitimde gerekli materyaller üzerinden ciddi bir pazar oluşumu sağlandı. Bu süreçte hedef; sermayenin uluslararası dolaşımını rahatlatmak, bilginin metalaşmasının önündeki engelleri kaldırmak, piyasa odaklı, bireycilik ve girişimcilik ilkeleriyle yetiştirilen nesillerin ortaya çıkarmaktı diyebiliriz.
2000 SONRASI ŞAHLANIŞ
1980-2002 arasındaki uygulamalar tam da bugün için gerekli koşulları sağlamış oldu. 2002 sonrası bu politikalar derinleşerek daha da etkili hale geldi. Ancak 1980-2000 yılları arasında özel okulların tüm okullara oranı %2’den yüksek değildi. Özel okullaşma yönündeki asıl atılım 2002 sonrasında gerçekleşti. Neoliberalizmin getirisi olarak Türkiye burjuvazisi de AKP dönemi ile birlikte eğitim alanlarını piyasa haline getirerek kâr elde edebileceği şekilde dönüştürmeyi başardı. Devlet okulları kâr-zarar hesabıyla ticarethane gibi yönetilmeye zorlanırken devlet bütçesinde eğitime ayrılan payın azlığı okulları veli inisiyatifine muhtaç bıraktı.
4+4+4+2023=0
4+4+4, eğitimin piyasalaşması ve piyasaya işgücü yetiştirme anlamında 80-2000 dönemini mumla arattı diyebiliriz. OSB’lere kurulan meslek liseleri öğrencilerin ucuz, nitelikli, esnek çalışan emek gücü olarak yetiştirilmesinde büyük rol oynarken başka bir taraftan da maddi yetersizlikler nedeniyle eğitimden ayrılmak zorunda kalan öğrencilerin de piyasaya katılımını kolaylaştırdı. Hem de göz göre göre çocukların sahip olduğu, uluslararası antlaşmalarla sabit hakları çiğneyerek. Dergimizde gördüğümüz birçok meslek liseli ve genç işçi mektubunun bu sürecin şekillenişinin bir sonucu olarak tezahür ettiğini görebiliyoruz ki bu sistemin getirisiyle de eğitimde özel okullaşma oranı da arttı.
Özel okullara devlet desteği ve özel okulu tercih etmek isteyen öğrencilere teşvikler sağlandı. Bu sayede 2017’de özel okulların tüm okullar arasındaki payı %14,7’ye** ulaştı. 2020’de ise bu pay %24’e dayandı. Bu payın daha da artmaya devam edeceğinden hiç şüphemiz olmasın çünkü “2023 Eğitim Vizyon Belgesi” bize bu konuda bir gelecek belirtiyor. Vizyon MEB tarafından 1980’den 2020’ye kadar olan 40 yıllık gelişmelerin devamı niteliğinde oluşturulan eğitimde 2023’e kadar AKP tarafından yapılacak dönüşümlerin belirtildiği bir yapıda. Sermayenin ihtiyaçlarını karşılayan bir eğitim sistemi, sermayenin ilkeleri doğrultusunda yetişen bir nesil, ucuz-esnek-güvencesiz çalışmanın kariyerizm altında dayatılması, kariyer planının ilkokula kadar inmesi ve tüm bunların dini dogmalar ile beraber şekillenmesi vizyonun bize işaret ettikleri diyebiliriz.
Hazır hafızamız tazelenmişken şu soruyla bitirmek yararlı olacaktır: “Sermaye kamuya ait tüm alanları gasp etmiş, bilimsel eğitimin içeriğini boşaltmış, nesilleri kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirirken gelecek kaygısı yaşamadan özgür, bilimsel ve demokratik bir eğitim alabilmek için bizim üzerimize düşen ne?” Hayallerimize ve geleceğimizin elimizden alınma planlarının topyekun ve uzun erimli bir nitelikte olduğunu biliyoruz. Bu sebeple kendi geleceğimizi kendimiz belirlemek için bizden bağımsız planların karşısında durabilmemiz gerekiyor. Biliyoruz ki kendi geleceğimizi karanlığa teslim etmeyip aydınlık bir hale ancak bizler getirebiliriz. Bunun için de demokratik mekanizmalar yaratmalı, sesimizi duyurmalı, hak taleplerimizde ısrarcı olmalı, gittikçe çoğalmalı ve bir ağ gibi tüm ülkeyi örmeliyiz. Ancak bu şekilde 40 senenin faturasını ödemeyi reddedebilir, ısrarcı olursak da yeniyi birlikte kurabiliriz.
* https://evrn.sl/Y8VRDf?
** Eğitim Reformu Girişimi, 2018, Eğitim İzleme Raporu. Aktaran: Evşen ALTUN ASLAN, Türkiye’de Özel Okullaşma. BEÜ SBE Derg. 2019; 8(1), 263-276
*** Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, 2019-2020 Eğitim-Öğretim Yılı I. Yarıyıl Değerlendirmesi. 17 Ocak 2020
Evrensel'i Takip Et