30 Eylül 2020 03:00

Adalet için göstermelik yayınlar

Birlikteliğin kazanımla sonuçlanacağının yakın örneklerine kadınların ısrarı ve dayanışmasıyla kazanılan Şule Çet ve Emine Bulut davalarında tanık olduk. 

Adalet için göstermelik yayınlar

Kaynak: Freepik/ rawpiksel.com tarafından üretilmiştir.

Suna ŞAHİN

Hacettepe Üniversitesi

Kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayetlerin artmasına rağmen yargının işlevsizliği, toplumu adaleti alternatif yöntemlerle aramaya itmekte. Yargıya başvurulduğunda sonuçsuz kalan davalar, suçluyu iyi hal indirimleriyle cezasız bırakan adalet sistemi kadınların adaletin yerine getirilmesi için yeni yollara başvurmasına neden olmaktadır. Özelikle son zamanlarda sosyal medya platformlarında çeşitli kampanyalar yoluyla görünür olmaya çalışan toplumun adalet arayışı oldukça belirgin halde.

Yargının devletin kendi sorumluluğunda işlemesi gerekirken, son dönemlerde izlenen politikalarda da gördüğümüz gibi iktidarın görevini ötelemesiyle sorumluluğun halka yıkıldığı bir durum söz konusu. Devletin kadın cinayetlerinde sorumluluk almaktan kaçınması ve kadınların adalet ve hak kazanımları için mücadeleye soyunması iktidarın bu politikasından ayrı düşünülemez. 

MEDYANIN GÜTTÜĞÜ KAYGI YALNIZCA REYTİNG

Yargının adaleti sağlamakta kendini soyutladığı ve kadınların ancak mahkeme kapılarında direnerek ya da ortak platformlar oluşturarak kurulan birlikteliklerle hak kazanabildikleri günümüz açısından, bu problemlere dair çözüm arayışı çeşitli televizyon kanallarına katılarak oralardan medet ummaktan da geçmekte. Fakat yalnızca reyting kaygısından ibaret olan bu programların kadın cinayetlerini ele alış biçimi popüleritenin beslenmesi gayesinden doğmaktadır. Örneğin, Müge Anlı’nın yaptığı televizyon programına Aleyna Çakır’ın şüpheli ölümünün aydınlatılması için gelen yakınlarının serzenişleri üzerinden yakınlarının ve izleyicinin duygularının istismar edilmesi ama aynı olay içinde bürokratların çocukları istismar ettiği iddiaları gibi çok derinlikli durumun dahi üstünün kapatılması, şiddetin en yapay tanımlamasıdır. Aynı zamanda, İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar arasında bu kadar tartışılıyor olmasına rağmen hiç dillendirilmediği, kadınların adil yargılama talepleri için bir araya gelmelerinin haber değeri oluşturmadığı televizyon kanallarında tekil örneklerle kadın cinayetlerinin konuşulması, hatta içinde kadınların dahi yer almadığı grupların gündemi değerlendirmesi, medyanın kadın cinayetlerini ele alınış biçimini göstermektedir. Dolayısıyla bu programların duyarlılıkları başka çıkarlarıyla çatışmadığı sürece varlığını sürdürmektedir. Bu durumu şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden Rabia Naz ve AKP milletvekilinin evinde ölü bulunan Nadira Kadirova cinayetlerinin yine Müge Anlı’da ele alınış sürecinde deneyimledik. Muhatapların iktidara yakın olması ya da devletin sorumluluğu konusunda yapılacak bir sorgulamanın olası tehdidinde bu iki cinayet dosyasında olduğu gibi geri çekilmeler var olacaktır. 

YAN YANA GELMENİN ÖNEMİ

Kadın cinayetlerinde, kadınları intihara sürükleyen etkenlerde ve taciz olaylarında bu programlardan sonuç alınabileceği umudu yargıya olan güvensizlikten kaynaklanmaktadır. Fakat adaletin asıl sağlayıcısı olması gereken yerin sorumluluğunu azaltmak hata olacaktır çünkü gördüğümüz üzere adalet televizyon programlarından medet ummakla gerçekleşmeyecektir. Dolayısıyla adil sonuçlar alınana kadar mücadele edip dayanışma içinde yüksek sesle hakkımızı aramamız gerekmektedir. Nitekim birlikteliğin kazanımla sonuçlanacağının yakın örneklerine kadınların ısrarı ve dayanışmasıyla kazanılan Şule Çet ve Emine Bulut davalarında tanık olduk. Bu noktada “Haklarımızdan vazgeçmiyoruz” diyerek İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması talebi tartışılıyorken kazanılmış her hak mücadeleyi güçlendirmekte ve yan yana gelmenin önemini vurgulamaktadır.

Evrensel'i Takip Et