2 Ekim 2020 01:00

Şair Naile Dire: Uçağın kara kutusunda özgürlük, kızgınlık ve cesaret var

Şair Naile Dire ilk şiir kitabı Türbülans'ı anlattı: "Kitap en temelde insanın dayatılmış rollerinden kurtulup özgürleşme isteği sonucunda girilen bir mücadeleyi, türbülansı yansıtıyor."

Şair Naile Dire: Uçağın kara kutusunda özgürlük, kızgınlık ve cesaret var

Fotoğraf: Naile Dire kişisel arşivi / Kolaj: Evrensel

Ege KARACAN

Türbülans, Naile Dire’nin ilk şiir kitabı… Geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınlarının poetik sersinden okurla buluştu. “Sarsıntı” ve “İrtifa Kaybı” bölümlerinden oluşan kitapta kadın, ten ve cinsellik üçgeninde şairin toplumsal kodlarla çatışmasına, özgürleşme çabasına tanık oluyoruz.

Naile Dire ile yeni kitabını, türbülansta olma halini, şiirine taşıdığı kadınları konuştuk. “Bu uçağın kara kutusunda özgürlük, kızgınlık ve cesaret var” diyen Dire; kadın sorunu bitmedikçe türbülanstan çıkabilmenin mümkün olmadığını söylüyor.

Kitap türbülansın aşamaları olan “Sarsıntı” ve “İrtifa Kaybı” bölümlerinden oluşuyor.  Şiirlerdeki ana izlekler olan kadın, ten ve cinsellik üçgeninde şairin türbülansa girmesine, sarsıntı ve irtifa kaybı yaşamasına dair neler söylemek istersiniz?

Sarsıntıyla ve en sonunda irtifa kaybıyla devam eden türbülans hali, içinde barındırdığı “kadınlık” izleği ile ilişkili olarak aslında kendimden yola çıkarak tüm kadınları yansıtmaya çalıştığım bir hal. Yani kişisel bir kitap değil, sadece benimle ilgili değil. Türbülanstayız ve henüz bu türbülanstan kurtulmuş değiliz. Böylece bu sarsıntının içinde kadın figürlerinin çeşitlemelerini görmek mümkün. Fakat kitabı yalnızca bu açıdan değerlendirmek de yanlış olur, kitap en temelde insanın dayatılmış rollerinden kurtulup özgürleşme isteği sonucunda girilen bir mücadeleyi, türbülansı yansıtıyor.

“Adem ile Havva”, “Lilith” gibi mitolojik atıflar; “baba” “devlet”, “tanrı” gibi siyasal ve sosyolojik göndermelerden yola çıkarak genç bir kadının toplumsal kodlarla çatışmasına, özgürleşme çabasına tanık oluyoruz. Bu çatışma şiirinize nasıl bir renk veriyor?

Tam olarak bu tür çatışmalardan besleniyor aslında şiirim. Bu da onların biraz isyancı bir doğaya sahip olmasını sağlıyor ister istemez. Şiirlerim daha dişli olsun istiyorum, daha kızgın, daha öfkeli… Çünkü birilerine sesinizi duyuramadığınızda artık bağırmak zorunda kalırsınız. Benimki de öyle bir durum. Toplumsal kodlardan dolayı sıkışmış hisseden bir persona ve onun artık katlanamayışı. Sıkışmayı tetikleyen de tam olarak bu çatışmalar diyebilirim.

İran’da tecavüzcüsünü öldüren Reyhane’nin asılarak idam edilmesine duyduğunuz üzüntüyü ve öfkeyi “Reyhane” isimli şiirde anlatıyorsunuz. Sizi Reyhane’nin şiirini yazmaya iten şeyler nelerdi?

Reyhane Cebbari’nin ölmeden önce annesine yazdığı mektubu okumuştum, ilk o zaman haberim olmuştu yaşadıklarından ve bu beni gerçekten etkilemişti. Ama beni o şiiri yazmaya iten asıl şey, Reyhane’nin mektubundaki bir cümleydi: “Güzelliğin burada aranan bir şey olmadığını anladım” Burada güzellik olgusunu dolu dolu kadınlara yakıştırdım ve gerçekten de güzelliğe düşman olan toplumları düşündüğümde zihnimdekiler daha da berraklaştı. Burada bir kadını güzel yapan ilave şeylerden bahsetmiyorum elbette. Bir kadının ojeli tırnakları bile bir güzellikse, Reyhane’nin tırnakları hapishanede işkenceyle çekilmişti.

Kitap “Terör” şiiriyle bitiyor. Şiir, Orta doğu’da yaşayan tüm kadınlara ithaf edilmiş. Şiirinizdeki ‘kadınlar’ türbülanstan çıkabiliyor mu?

Ciddi bir kadın sorunu var ve bu aslında yalnızca Ortadoğu’nun meselesi de değil, evrensel bir mesele. Ben Ortadoğu’daki kadınlara ithaf ettim çünkü çizmeye çalıştığım portre bu topluma yaklaşan bir portreydi. Kadın sorunu bitmedikçe türbülanstan çıkabilmek de mümkün değil. Bu soruna bir bütün olarak bakıyorum ve tek bir kadının bile sırf kadın olduğu için yaşayacağı zorluk, türbülanstan henüz çıkılamadığını gösterir.

Buradan devam edersek sarsıntı ve irtifa kaybı yaşayan şiir uçağının kara kutusunda neler var? Şiiriniz yaşadığınız zamanı nasıl kaydediyor?

Elimden geldiğince zamanıma tanıklık etmeye de çalıştım şiirlerimle. Bunu daha sessiz yapmaya bilerek özen gösterdim. Çünkü şiirlerimin toplumsal bir yanı olsa da toplumcu şiirler değiller. Bu uçağın kara kutusunda özgürlük, kızgınlık ve cesaret var. Duygu her ne kadar ele ayağa düşse de -duyguya karşı bir allerji gelişti- ben oldukça önemserim. O kara kutuda yoğun duygular gizli. Duyguların en baskın yaşanan hali gizli. Okunan şiirlerden sonra hissedilen her şey, orada gizli.

Son olarak Kadıköy atmosferi sık sık yansıyor şiirlerinize. Kadıköy sizin ve şiiriniz için ne anlam ifade ediyor?

Kadıköy’de yedi yıl yaşadım. Oraya tam anlamıyla aşığım. Birçok sebebim var. Aurasını seviyorum, sokaklarını, kafelerini, insanlarını çok seviyorum. Neredeyse her yerini gezdim, dolaştım. Şiirime yansıtmak da hoşuma gidiyor çünkü Kadıköy benim bir parçam. Ya da ben onun bir parçasıymışım gibi hissediyorum gerçekten. Bir gün yine Kadıköy’e döneceğimi biliyorum.

Evrensel'i Takip Et