01 Ekim 2020 11:48

PEN Norveç Türkiye’den iddianameleri inceledi: Kanıtlardan yoksun

PEN Norveç Türkiye’de ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünü hedef alan 12 iddianameyi inceliyor. İncelemeye göre iddianameler kanıttan yoksun, basma kalıp, anlaşılır değil.

‘Türkiye İddianame Projesi 2020’ tanıtım toplantısı

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

Türkiye’de ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünü hedef alan davalar son yıllarda gündemin en üst sıralarında. İddianamelerin hazırlanış biçimi ve içeriğinde yer alan suçlamalar da tartışma konusu. PEN Norveç Türkiye’deki öne çıkan 12 iddianameyi incelemeye başladı. Çeşitli ülkelerden uzmanların yaptığı incelemeye göre iddianameler hukuktan yoksun, çoğu kopyala yapıştır hazırlanmış, kanıta dayanmıyor, masumiyet karinesi yok sayıldı.

PEN NORVEÇ’TEN ‘TÜRKİYE İDDİANAME PROJESİ’

Uluslararası PEN Kulüpleri Federasyonu’nun Norveç şubesi, ‘Türkiye İddianame Projesi 2020’ ile 12 davanın iddianamesini inceliyor. İncelenen iddianamemeler arasında Gezi Davası, Büyükada davası gibi davaların iddianamelerinin yanı sıra gazeteciler Pelin Ünker, Berzan Güneş, Nedim Türfent ve Deniz Yücel’in yargılandığı davaların iddianameleri de bulunuyor.

İddianameleri Türkiye mevzuatı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uluslararası standartlar bakımından inceleyen hukuk uzmanları incelemelere ilişkin şu ana kadar iki rapor hazırladı.

Projenin tanıtım toplantısı ise online olarak gerçekleşti. Moderatörlüğünü PEN Norveç Proje Koordinatörü Caroline Stockford’un üstlendiği toplantının açılışında PEN Norveç Başkanı Kjersti Løken Stavrum, Norveç Dışişleri Bakanlığı Kıdemli Danışmanı Kari Eken Wollebæk, İsveç İstanbul Başkonsolosu Peter Ericson, Alman Avukatlar Birliği ve (DAV) Başkanı Edith Kindermann konuştu. PEN Norveç Türkiye Koordinatörü Aşkın Duru projeyle ilgili “Uygulamaya yönelik değişimler elde etmek istiyoruz. Projenin asıl amacı uygulamalı bir değişim” diye konuştu.

'Türkiye’de Hukukun Üstünlüğü Konusundaki Kriz' başlıklı ilk bölümde avukatlık kanunu ve hukuk alanında yapılan düzenlemeler ele alındı. İlk bölümde Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Uzmanı Dr. Kasım Akbaş, İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, Avrupa Parlamentosu Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Sergey Lagodinsky, DAV İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Stefan von Raumer ve MLSA Eşdirektörü Avukat Veysel Ok sunum gerçekleştirdi.

İkinci bölümde ise Norveç PEN’in ‘Türkiye İddianame Projesi’ değerlendirildi. İddianame incelemelerinden örneklerin anlatıldığı bölümde İngiltere ve Galler Barosu İnsan Hakları Komitesi Üyesi Avukat Kevin Dent QC, Yargıç Heidi Heggdal, Avukat Clarissa Fondi, Avukat Hannah Beck, Avukat Ceren Uysal, Kolombiya Universitesi’nden ve Clooney Vakfı Dava Gözlem Programı’ndan Dr. Sarah Mehta ile Pen Norveç Türkiye Koordinatörü Aşkın Duru sunum yaptı.

ÇOKLU BARO: TEMSİLDE ADALET DEĞİL, ADALETSİZLİK

İlk bölümde “çoklu baro”ya ilişkin konuşan Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi uzmanı Dr. Kasım Akbaş, Türkiye’deki 130 bin avukatın 80 bininin İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunduğuna dikkat çekti. Düzenleme ile büyük illerdeki delege sayısının düşürüldüğüne dikkat çeken Akbaş, “5 bin üyesi olan Antalya Barosu’nun 4 delegesine karşılık 94 üyesi olan bir başka baronun da 4 delegesi var. Bu mu temsilde adalet. Hükümetin iddia ettiği gibi demokrasi, temsilde adalet gibi bir durumun da ortaya çıkmadığını sayısal olarak da söylemek mümkün” dedi.

LAGODİNSKY: DEĞİŞİM İÇERDEN OLABİLİR

Avrupa Parlamentosu Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Sergey Lagodinsky ise Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarına değindi. “Bazı konularda kesinlikle taviz veremeyiz” diyen Lagodinsky, hukukun üstünlüğü, fikir özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi başlıkların bunların başında geldiğinin altını çizdi. Lagodinsky, AİHM başkanının Türkiye’deki bir üniversitede doktora unvanı almasını da eleştirdi.

Kayyım düzenlemesini, sosyal medyaya kısıtlamalar getiren yasaları hatırlatan Lagodinsky, “Bizim dışarıdan yapabileceklerimiz sınırlı, içeriden bir dayanışma olmalı. Değişim içeriden gelir” dedi.

YÜCEL: ÇOKLU BARO DÜZENLEMESİ SİYASİ HEDEFLERLE HAZIRLANDI

İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, Türkiye’de çok sayıda avukatın “savundukları insanlar” nedeniyle gözaltına alındığını, tutuklandığını ya da hüküm giydiğini vurguladı:

“Bir avukata bunu reva görmek aslında savunma hakkını tümden ortadan kaldırmak anlamına gelir. Bu avukatların savunmalarını sansüre uğratmak anlamına gelir. Avukatlara bu müvekkile nasıl ulaştın, bu müvekkilden ücret aldın mı almadıysan neden almadın, neden müvekkiline susma hakkı kullandırdın gibi soruları sorma cüretini gösterebildiler. Baktılar ki bütün bunlara rağmen barolar demokrasi mücadelesinden ödün vermiyorlar ve siyasi iktidarın yanlış iş ve eylemlerini söylemekten taviz vermiyorlar. İşte o zaman başka bir ihtiyaç ortaya çıktı: Çoklu baro. Ki bu çoklu baro avukatların ihtiyacı değil, baroların da ihtiyacı değil.”

Çoklu baro yasasının siyasi hedeflerle hazırlandığını söyleyen Yücel, Ankara’da ikinci baroyu kurmak için harekete geçenlerin bir siyasi parti liderini ziyaretine dikkat çekti ve “Şimdi emir ve talimatla hareket edecek bir baro yaklaşımında söz ediyoruz” uyarısında bulundu.

STEFAN VON RAUMER’DEN ‘EĞİTİM’ VURDUSU

Avrupa Birliğinin eğitim programları kapsamında hakim ve savcılara eğitim veren DAV İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Stefan von Raumer, “Türkiye’de hakim ve savcılar istedikleri gibi karar almak konusunda güvende hissetmiyorlar. Pek çok davanın bu kaygılarla ertelendiğini görüyoruz. Bu konuda eğitim önemli AİHM’in içtihatlarını bilirlerse başka kararlar verebilirler” dedi.

AVUKAT OK: HSK’NIN YAPISININ DEĞİŞTİRİLMESİ LAZIM

MLSA Eş Direktörü Veysel Ok ise sözlerine HSK’yi eleştirerek başladı. Ok, “HSK Türkiye’de hakimlerin özlük haklarını düzenliyor, onların nerede çalıştığına karar veriyor, işten atıyor. HSK üyelerinin yarısı Cumhurbaşkanı kalan yarısını da Meclisteki en büyük parti seçiyor. Türkiye’nin şu anki hukuk sisteminde AİHM’den hakim-savcı getirseniz de aynı kararları vereceklerdir. Bu kurulun yapısı değişmedikçe, hakimler bu kurulun politik çizgisinde karar vermek zorunda. Avrupa’nın Türkiye’yi yargı reformuna davet etmesi lazım ve bu kurumun değiştirilmesi çağrısı yapması lazım” dedi.

Anaysa Mahkemesinin Osman Kavala kararı hatırlatan Ok, “Anayasa Mahkemesi karar vermedi, çünkü aynı gün Osman Kavala’yı tutuklayan savcı iddianamesini hazırladığını duyurdu. Anayasa Mahkemesi neden iddianameyi beklesin, neden bekliyor ki. Bunun hukukla açıklanamaz. Anayasa Mahkemesine çok büyük baskı var. Türkiye’nin İçişleri Bakanı günlerdir Anayasa Mahkemesini ve başkanını hedef gösteriyor” dedi.

Türkiye’de hazırlanan iddianamelerin hukuki metin olmadığını söyleyen Ok takip ettiği davalarda bunu net biçimde gördüğünün altını çizdi. Ok, “Birçok iddianame Cumhuriyet savcının elinden dahi çıkmıyor, polisin elinden çıkıp savcıya geliyor onlar da mahkemeye gönderiyor. Örneğin benim bir müvekkilimin iddianamesinde Can Dündar’ın adı geçiyor. Savcı Can Dündar’ın iddianamesinden kopyalamış ve adı kalmış orada” ifadelerini kullandı.

GEZİ İDDİANAMESİ: KANIT NE BULAMIYORSUNUZ

İlk bölümün ardından iddianameleri inceleyen uzmanlar sunumlar gerçekleştirdi. Bunlardan ilki Gezi davası iddianamesi. İddianameyi inceleyen İngiltere ve Galler Barosu İnsan Hakları Komitesi Üyesi Avukat Kevin Dent QC, “Hukuki açıdan korkunç bir iddianame” yorumunda bulundu. 657 sayfalık iddianamede suçlamalara ilişkin herhangi bir kanıt gösterilmediğine dikkat çeken Kevin Dent QC, “İddianameye konu olan kişilerin uçuş bilgileri var ama bunlar birbirine kanıtla değil, siyasi teori ile bağlanmış durumda. Sonuç olarak iddianame dengeden yoksun, adil olmaktan tamamen uzak, suçlamaların bu kadar önemli olduğu bir noktada kanıt yoksa bunun siyasi bir araç olduğunu görüyorsunuz” dedi.

PELİN ÜNKER İDDİANAMESİ: ANLAMAK İÇİN 3 AYRI ÇEVİRİDEN OKUDUM

Ardından “Paradise Papers” (Cennet Belgeleri) haberleri nedeniyle yargılanan Pelin Ünker iddianamesini inceleyen Yargıç Heidi Heggdal “Kısa olduğunu görüp işimin çok zor olmayacağını düşündüm. Üç farklı çeviri geldi elime iddianameye ilgili olarak. O kadar karmaşık ki, üçüncü çeviriden sonra bile içeriği anlamakta zorlandım. Yani suçlanan kişinin ne ile suçlandığını anlamasını zorlaştırıyor. İddia edilen suç herhangi bir kanıta dayandırılmamaktaydı” dedi.

GAZETECİ BERZAN GÜNEŞ İDDİANEMESİ: BELİRSİZ SUÇLAMALARLA CEZA ALDI

İncelenen iddianamelerden bir diğeri ise “terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütü propagandası” iddialarıyla ceza alan Gazeteci Berzan Güneş’in iddianamesi oldu. Avukat Hannah Beck ve Avukat Clarissa Fondi tarafından yapılan inceleme sonucunda çıkan rapor yayımlandı. Hannah Beck tarafından özeti sunulan rapora göre 2 sayfadan oluşan iddianamenin formatı kötü, kaotik ve iyi yapılandırılmamış. İddianamenin kanıt sunma konusunda da yeterli açıklıkta olmadığına vurgu yapan Hannah Beck, Güneş’in tam olarak ne ile suçlandığına dair belirsizlik bulunduğuna dikkat çekti.

BÜYÜKADA DAVASI: MASUMİYET KARİNESİ DİKKATE ALINMADI

Avukat Clarissa Fondi ise Büyükada Davası olarak bilinen, 11 hak savunucusunun yargılandığı davanın iddianamesini inceledi. İddianameyi inceleyen Avukat Clarissa Fondi suçlamalara dair kanıtların yetersiz olduğuna dikkat çekti. Yapılan toplantının iddianemede sır gibi anlatıldığına dikkat çeken Fondi, “Sanıklar toplantılar ve aktiviteler ile sosyal karmaşaya yol açmakla suçlanıyor sanıklar. Ayrıca ‘bir terör örgütü ile bağlantı’ iddiası da yer alıyor ancak bunun neye dayandırıldığına dair hiçbir bilgi yok. Bu iddianamede gereksiz ve geçerli olmayan suçlamalar var ve sanıkların masumiyet karinesinin dikkate alınmadığını görüyoruz” dedi.

GAZETECİ NEDİM TÜRFENT İDDİANAMESİ: İDDİANAMENİN TAŞIMASI GEREKEN HİÇBİR ÖZELLİĞİNİ TAŞIMIYOR

Gazeteci Nedim Türfent davasının iddianamesini inceleyen Avukat Ceren Uysal ise 22 sayfalık iddianamenin 16 sayfasında Türfent’in üyesi olduğu ileri sürülen örgüte ilişkin özet bilgi verildiğini söyledi. Uysal şunları söyledi:

“İncelenen iddianame gerek iç hukuk düzenlemeleri, gerekse uluslararası mevzuat kapsamında bir iddianamenin taşıması gereken özelliklerin neredeyse hiçbirini içermiyor. Bu iddianameden şüphelinin hangi yasa maddeleri uyarınca suçlandığı anlaşılabilmekte ancak gazetecilik faaliyetleri dışında (röportaj yapmak, fotoğraf çekmek gibi...) hangi fiillerinin bu suçlamalara yol açtığı anlaşılmıyor.”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Saatte 5 lira kazanan kadınlar anlattı: Sofraya koyacak sebze yok!

SONRAKİ HABER

“Grip aşılarına ulaşımın sorumlusu eczacılar değil, bakanlık düzenleme yapmalı"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa