Karabağlarlı kadınların yazarlık serüveni
“Denizi Görmeyen Kadınlar-Karabağlarlı Kadınlardan Öyküler” kitabının yazarları Evrensel'e konuştu.

Soldan sağa üsttekiler: Bengü Demiray Fatma Akbaba, Funda Özdemir; soldan sağa alttakiler: Hatice Akar, Suzan Gülal / Fotoğraf: Evrensel
İLGİLİ HABERLER

Karabağlarlı kadınlardan öyküler

Buca’da bir kadın, eski sevgilisi olan erkek tarafından vuruldu
Emine UYAR
İzmir
Pek çok farklı sebeple yıllar önce Karabağlar’a göç etmiş kadınlar, çocuklarını büyüttükten ya da başlarını sokacak bir eve sahip olduktan sonra ancak kendilerine zaman ayırabildikleri bir dönemde katıldıkları Karabağlar Belediyesinin ve Kent Konseyinin etkinlikleri, yaşamlarında yeni sayfalar açmış ve yazmaya başlamışlar. Kent Konseyi ve Kadın Yazarlar Derneğinin birlikte düzenlediği yazarlık atölyesinin sonucunda “Denizi Görmeyen Kadınlar-Karabağlarlı Kadınlardan Öyküler” kitabı 40’ı aşkın kadının yazılarıyla çıktı geçtiğimiz günlerde.
"YAŞANMIŞLIKLARIMIZI BIRAKACAĞIZ GERİDE"
25 yıldan fazladır Karabağlar’da oturan Funda Özdemir yıllarca geceyi gündüze katıp bir evleri olsun diye çalışmış. Bu süreçte hiçbir sosyal faaliyete katılmamış. Ta ki kansere yakalanana kadar. Hastalık süreci ile birlikte kendini dışarı atmış ve takı tasarım kurslarının ardından Kent Konseyinin çalışmalarına katılmış, kadının insan hakları eğitimini almış, kadın derneklerinde çalışmalar yapmaya başlamış. Kent Konseyinde Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu kurduklarını ve Karabağlar’ın 58 mahallesinde ‘kahve bahane’ adı altında ev toplantılarının yanısıra semt merkezi ve derneklerde 6284’ü, İstanbul Sözleşmesi’ni anlatmayı hedeflediklerini belirtiyor.
Kadınların kendini yalnız hissetmemesi ve haklarını öğrenmesi için elinden geleni yapmak istediğini dile getiren Özdemir, 8 ay süren yazarlık eğitimine katılmış. Hastalıkla mücadele sürecini anlattığı ilk yazısı, Kadın Yazarlar Derneğinin Ayna Ayna Söyle Bana kitabında çıkmış. Denizi Görmeyen Kadınlar kitabının kendisi için çok kıymetli olduğunu dile getirerek, “Yaşanmışlıklarımızı bırakmış olacağız geride. Çocuklarımızın, torunlarımızın okumasını sağlayacağız. O yüzden çok mutluyum. Kadınlarla 12 söyleşi yaptım. Bunlardan dördünü rumuz kullanarak yazdım. Bir tanesinde kendi çocukluğuma ait çok sevdiğim bir komşumu anlattım. Onun dışında 7 öykü var arkadaşlarımızın adına kaleme aldığım. Karabağlarlı kadınlar yaşayacak” diyor.
"HERKES YAZANLARIN ELİNDEN TUTTU"
Bengü Demiray’ın da bir öyküsü var kitapta. Daha önce de yazdığını ve birkaç dergide yayımlandığını anlatan Demiray, “Öykü kitabına ilk kez bir öyküm girdi. Yaklaşık 3 yıla yakın bir zamandır da beklediğimiz bir şeydi. Hem KYD’nin hem Kent Konseyinin atölyelerine katıldım. Karabağlar farklı bölgelerden göç alan bir yer. Ben Balkan göçmeni bir ailenin buradaki biçimlenmesi ile ilgili bir öykü yazdım. Gelenekleriyle, konuşma tarzı ve yaklaşımlarıyla büyük annenin çocukları ve torunuyla olan ilişkisi üzerine küçük bir öykü. Karabağlar geniş bir alan. Biz bu çalışmaları yürütürken gerçek Karabağlar’a, daha yukarıdaki semtlere gittik kadınlarla konuştuk. Hiç gitmediğim yerlere gittim. Kadınlarla birbirimize dokunduk. Yemek yedik, zaman geçirdik. Çok farklı hikayeler dinledik. Başka bir Karabağlar olduğunu gördük ve hakikaten kadın kadının yurdudur diyebileceğimiz bir birliktelik yaşadık. Benim açımdan çok katkısı oldu farklı hikayeler dinlemenin bundan sonraki yazma sürecimde de yararı olacağını düşünüyorum”.
Kitapta bir öyküsü bulunan Karabağlar Refet Bele Mahalle Muhtarı Hatice Akar, muhtarlık işlerinin yoğunluğundan kaynaklı olarak atölyeye birkaç gün devam edebilmiş. Muhtarlıkta açılan okuma yazma kursuna katılan kadınları heveslendirmek için “Ben de şöyle yazıyorum” diyerek böyle bir işe kalkıştığını anlatan Akar, “Benim mahallemden 4 kadının yazısı var kitapta. O daha güzel benim için. Kendisini ifade etmekte zorlanan arkadaşlarımız yazı yazmayı öğrendi. Duygularını anlatabilecek duruma geldi. Herkes yazanların elinden tuttu. Pandemi olmasaydı daha ilerleyebilseydik. Bütçemiz olsa idi geçen yıl bassaydık kitabı daha iyi olurdu tabi. Ama her şeye rağmen sonuç iyi oldu” diyor.
"İNSANA ÖZ GÜVEN GELİYOR"
Fatma Akbaba ve Suzan Gülal ise yazma serüvenlerine dair şunları söyledi:
Fatma Akbaba: Karabağlar’a geleli 18 yıl oldu. Kars’tan geldik. Aktif olarak siyasetle uğraşıyorum. Şu an Kent Konseyi yürütmesindeyim. 3 öyküm var kitapta. İnsana bir öz güven geliyor. Mektup dışında hiçbir şey yazmamıştım. Ne anlarım öykü yazmaktan diye düşünüyordum. Şimdi çok sayıda öyküm var, masallar yazıyorum aynı zamanda. Yeğenlerimin çocukları için masallar yazdım. Ben bu masalları üretiyorum, içlerinde çağımıza uygun şeyler var. Kağıda basıp çocuklara yaş günlerinde hediye ediyorum. Hayatından birşeyler biliyorsam bir kadınla ilgili onun üzerine hayal gücümü kullanarak eklemeler yapıyorum ve öykü haline getiriyorum.
Suzan Gülal: Kadın hakları kursuna başlamadan önce anne olduğumun, hatta yaşadığımın farkında değildim. Bize önayak olan kadınlar sayesinde ben de varım diyebildim. Muhtarım sayesinde yazarlık kursuna katıldım. Ev hanımıyım 3 çocuğum var. İkisi üniversiteyi bitirdi öğretmen oldu. Bir kızım bekar evde. Eşim emekli. Hikayem benim kendi hayatımı anlatıyor. Biraz hüzünlü, biraz acı. Eşimle bile konuşamazken, bir şeyleri anlatamazken şimdi her şeyi anlatıyorum.
Evrensel'i Takip Et