Şair Kenan Yücel: Avcılığa soyunacaksa şair kendisinin peşine düşmeli
Şair Kenan Yücel ile “Bilinenlerin Ölümleri” isimli yeni şiir kitabı üzerine konuştuk.
Ege KARACAN
Şair Kenan Yücel ile yeni şiir kitabı “Bilinenlerin Ölümleri”ni konuştuk. Şiirin her zaman şairi avladığını söyleyen Yücel, “Avcılığa soyunacaksa şair, iyi iz sürmeli, kendi ormanında avlanmalı, ruhunun en derin, en karanlık bölgelerinde gezinmeli, kısacası kendisinin peşine düşmeli” diyor.
Kitabın ismiyle başlayalım… “Bilinenlerin Ölümleri” isimli şiirinizi neden kitap başlığına taşıdınız?
Bir şiir kitabı söz konusu olduğunda, ismi, bölümlemesi, içerdiği şiirler, bunların sıralaması, yani kitabın inşasındaki her seçim poetiktir.
Düzyazının aydınlık alanından uzaklaşır, karanlık bölgeler yaratır şair, okuru bu karanlık alana sürükler. Bilinenlerin öldüğü, bilinmeyenin doğduğu bu karanlık bölgede, anlam, belli belirsiz bir şimşek çakımıdır, görürsünüz ama gördüğünüzden emin olamazsınız, sesi çok sonra gelir çarpar, sarsar sizi. Yakaladığınızı sandığınız anda elinizden kayıp gider her şey, muğlaktır. Karanlıktır, büyük boşlukları, derin çatlakları, uçurumları vardır.
Şiirin kaynağı yaşamdır, yaşayan insandır, onun yaşantı birikimi, yaşam görgüsüdür. Şair bakışıyla tazeler, yeniler dünyayı, bilinenlerin, düz anlamın, verili gerçekliğin dışında yeni bir evren kurar. Bilinenlerin ölümü, verili olanın parçalanması, sezgisel alanı genişletir, derinleştirir. Anlamı sürekli çoğaltan bir gözedir şiir, bilinmeyene kapı aralar, üçüncü gözünü açar insanın; insan orada kalbiyle görür, tüm varlığıyla duyar, aydınlanır.
“Bilinenlerin Ölümleri” bütün bu anlattıklarımı ve daha fazlasını imliyor: “dilin aşkınlaştırıcı duygusu aradığın // yalımına tutunuyorsun / dilleneceği gövdeyi arayan söz / kavrıyor seni bir bilinmezlikte / arayışların kesiştirdiği yollar // yürüyorsun.”
Yürümek, bilinenden uzaklaşmak ve yeni yollar açmak gerekiyor.
Kitap “İşaret Fişeği” bölümüyle başlıyor ve kitabın ilk şiiri “İşaret Fişeği”… Niçin işaret fişeği atarak başlıyorsunuz kitaba?
İşaret fişeği önemlidir, durduğunuz yeri gösterir, konum bildirir. Tam da bu nedenle “İşaret Fişeği” şiiriyle açılıyor kitap, “uzun bir geceye hazırlanıyorsun // şiir diyorsun / bir işaret / yolunu gösteren yitirmişlere” dizeleriyle.
Nerde durduğunuz, nereye baktığınız, nereye çağırdığınız önemli. Karanlığın reisi çoğaltırken ordusunu, uzun süreceği görünen bir gece hızlanarak yaklaşırken üstümüze, şiir bir sığınak, şiir bir barikat, şiir umudumuzu körükleyen, içimizi ısıtan direnç parçacığıdır. İşte, tam da burada duruyorum, buraya çağırıyorum.
“Avcıyı ava dönüştüren şiir”e gelmek istiyorum… Bu şiirden yola çıkarak poetik bir soru sormak istiyorum: Şair avcı, şiir av mıdır? Yoksa şiir avcı, şair av mıdır?
“dönen bir kartaldır üstüme / gölgesini düşüren ölüm” dizeleriyle başlıyor sözünü ettiğiniz şiir, sonunda “elleriyle çaresiz bir kartalı sürükleyerek” ölümsüzlüğe yürüyor şiir kişisi. Bu şiirdeki ‘ölüm’ sözcüğü yalnızca ölümü mü imler, neden ‘kartal’ ile sembolize edilmiştir, şairin “sözcüklerini bileyerek son nefesine dek boğuştuğu” şey nedir gibi soruları da buraya bırakıyor, bu şiirden yola çıkarak sorduğunuz soruya geliyorum.
Avcılığa soyunacaksa şair, iyi iz sürmeli, kendi ormanında avlanmalı, ruhunun en derin, en karanlık bölgelerinde gezinmeli, kısacası kendisinin peşine düşmeli. Cevher orada!
Şiirin avcılığına gelince... Şiir her zaman şairi avlar.
"DEVİNİM İÇİNDEDİR ŞİİR"
Kitabın toplamında “ölüm-yaşam”, “dün-gelecek”, “umut-umutsuzluk”, “dağılma-toparlanma”, “kabulleniş-reddediş” gibi çatışmalar dikkat çekiyor… Yaşamı, an’ları, düşleri, hisleri çatışmalarıyla yansıtıyorsunuz? Neler söylemek istersiniz?
Ölümü yaşamdan, geçmişi gelecekten, umudu umutsuzluktan bağımsız düşünebilir miyiz? Diyalektik bir bütündür yaşam, içindeki çatışmalar, çalkantılar, gelgitler her zaman ilgimi çekmiştir. Çelişkilerin, karşıtlıkların, çatışmanın olmadığı yerde bir devinimden, bir yaşam belirtisinden de söz edemeyiz. Şiir için de böyledir bu. Yaşam enerjisinin ve çoğalan bir anlamın her dizesinde, her sözcüğünde, her harfinde sonsuzca devindiği büyüleyici bir beden olarak görüyorum onu.
Evet, sürekli bir devinim içindedir şiir, yazılırken de böyledir bu, bittiğinde de. Yeni giren her sözcüğün, her tümcenin şiirin yapısını etkilediği, dengeleri değiştirdiği muazzam bir bütün. Yazılmış, bitmiş bir şiir belki durağanmış gibi görünür kağıt üstünde, müthiş bir devinim içindedir halbuki. Göründüğü gibi değildir kesinlikle, görünenden de ibaret değildir, içinde yer alanlar kadar yer almayanlardan da oluşur, çelişkileri, çatışmaları, uyum ve uyumsuzlukları, birbirini iten ve çeken ögeleri, çeşitli katmanları vardır, bütün bunlar arasında sonsuz ilmekler, ilişkiler, akışlar vardır. Devinir şiir, ilmeklerini okurun iç dünyasına atar, anlam onun imgeleminde çoğalır, devinimini orada sürdürür. Gücünü işte buradan alır şiir. Devinen anlamı hiçbir yere hapsedemezsiniz çünkü. O alır sizi bambaşka dünyalara götürür.
Kitabın son bölümü “Buzul yürekler cehennemi”ne gelmek istiyorum. Nasıl bir yer “Buzul yürekler cehennemi”…
Yaşama, sevgiye, özgürlüğe, emeğe, kendine düşman haline gelmiş / getirilmiş, sevgisiz, iki yüzlü, hırslı, üçkağıtçı, hırsız, dedikoducu, sinsi, dürüstçe savaşmak yerine sırtından hançerleyen, eleştirmek yerine kara çalan, görünürdeki iyilikleri bile sinsice hesaplara dayanan, yüzüne “kardeşim” dediği insanın arkasından türlü fırıldaklar çeviren, “dostum” dediği insanın altını oyan, “yoldaşım” dediğini öldüren, ölümü yücelten, her şeyin sahtesini gerçeğine yeğleyen; ırk ayrımcılığını savunan, hırsızları, katilleri, Zübükleri alkışlayan; yaşamı, doğayı, insan doğasını, sevgiyi, emeği, daha güzel bir dünyayı savunanları yuhalayan, ihbar eden, linç eden, öldüren; bu dünyanın cehenneme dönmesine sessiz kalıp cenneti öte dünyalarda arayan; sömürüyü apaçık gördüğü halde bunu yok etmeye çalışmak yerine sömürü çarklarına yerleşen, doğrulardan ve doğruları savunanlardan nefret eden... bu halleriyle birer zombiye dönüşmüş, sevgisizliğiyle, mutsuzluğuyla, kötülüğüyle katılaşmış “insan”ların çoğunlukta olduğu bir yer “Buzul yürekler cehennemi”.
Gezi’yi anlatan şiirlerle bitiyor kitap… Gezi ve şiir sizin için ne anlam ifade ediyor?
Gezi Parkı direnişi, üstümüze doğru hızla yaklaşan karanlığı gören ve buna müdahale etmek isteyen, eşitliği, adaleti, özgürlüğü, kardeşliği savunan milyonların “Faşizme geçit yok!” diyen büyük ve umutlu kalkışmasıydı. Aradan geçen yedi yılda faşizm hiç olmadığı kadar güncel bir tehlike haline geldi, Gezi direnişinin haklılığının en açık kanıtıdır bu. Kurumsallaşan, kendini iyice tahkim eden, gün geçtikçe azgınlaşan faşizme karşı adalet, demokrasi ve özgürlükten yana tüm kesimlerin ivedilikle bir araya gelmesi gerekiyor. Halkın tüm kesimlerine nefes aldıracak demokratik bir direniş mevzisi oluşturmak zorundayız. Karanlığın her geçen gün ağırlaştığı bir ülkede direnişin ışıltısı görkemli olacaktır. Dünya tarihini, yazan insanın ülkesine, çağına ve insanlığa karşı sorumluluğunu, Marti’yi, Ritsos’u, Char’ı bilen şairler şiirleriyle olduğu kadar gövdeleriyle de o mevzilerde yerlerini alacaklardır. Söyleşiyi de bu işaret fişeğiyle noktalamış olalım.
Evrensel'i Takip Et