10 Ekim'in acısı da mücadelesi de sürüyor: Adalet arayışımız bitmeyecek!
10 Ekim katliamının üzerinden tam 5 yıl geçti, ancak katliamın üstündeki sis perdesi kalkmadı. Aileler ve dava avukatları Evrensel'e konuştu, "Adalet arayışımız hiç bitmeyecek" dedi.
Burcu YILDIRIM
Birkan BULUT
Ankara
10 Ekim Ankara Katliamı’nın üzerinden tam 5 yıl geçti. Cihatçıların ellerini kollarını sallayarak gerçekleştirdiği bombalı saldırılarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Diyarbakır, Suruç, Ankara, İstanbul, Antep... IŞİD’in Ankara’nın göbeğinde Emek, Demokrasi ve Barış Mitingine yönelik iki canlı bomba ile gerçekleştirdiği saldırı, Türkiye yakın tarihinin en kanlı saldırısı olarak kayıtlara geçti. 103 kişinin hayatını kaybettiği 10 Ekim Katliamı’nın acısı da, adalet mücadelesi de hâlâ sürüyor. Barış için 5 yıl önce yola çıkanlar, adalet mücadelesine devam ediyor. Katliamın 5. yıl dönümünde konuştuğumuz yakınlarını kaybeden aileler, yaralılar ve avukatları, iktidarın emniyet ve yargı başta olmak üzere tüm gücüyle üzerini kapatmak istediği bu dosyanın aydınlatılması için sonuna kadar mücadele edeceklerini söylüyor. Aileler, “Bu katliamı yapanlardan, arkasında duranlardan, göz yumanlardan hesabını mutlaka soracağız” diyor.
"BACAĞIMIN OLMADIĞINI UNUTARAK DÜŞÜYORDUM"
10 Ekim Katliamı’nın ağır yaralılarından Gökhan Yaralı, İlk zamanlarda patlamanın verdiği duygularla geceleri sıçrayarak ayağa kalkmaya çalıştığını ve düştüğünü söylüyor: “Uzun süre bacağımın olmadığını unutarak çok düştüm.” 5 yıldır hayata tutunma mücadelesi verdiğini anlatan Yaralı, “Bu süreçte bambaşka bir hayat yaşamaya başlayarak engelli bir insanın yaşadığı sorunlarla da mücadele etmeye çalışıyorum. Basamakları yüksek olan devlet dairelerine gidemedim. Bugün bacağı olmayan birinin taktığı bir silikonun engelliye farkı 5 bin TL. Devlet sadece bunun 1000 TL’sini ödüyor. 6-7 ayda bir, bir engelli bunu cebinden ödemek zorunda. Bu ülkede asgari ücret 2 bin 324 TL. Var olan engelli rampalarını normal insanlar bile kullanamıyor. Adeta toplumun dışına itilmesi için ne varsa yapılmış. Bu toplumda engelli olmak, ağaç olmak, sokak canlısı, yaşlı olmak zor. Artık bunlarla da barışmak zorundayız” diyor.
"BUGÜN BARIŞA DAHA FAZLA İHTİYAÇ VAR"
O günlerde “Barış olsun, savaşlar olmasın” dediklerini belirten Yaralı, artık komşunun komşuya düşman olduğunu söylüyor. İnsanların etnik müziklerini dinlemeye, düşündüklerini söylemeye korkar olduğunu ifade eden Yaralı, “Ben de korkar oldum, çünkü sosyal medyada ortaya koyduğum her fikrimde “Terörist misin” suçlamasıyla karşı karşıya kalmaya başladım. 2015’te barışa ne kadar ihtiyaç varsa bugün çok daha fazlası var” diyor. Barışın önündeki en büyük engellerden birinin katliam sorumlularının ceza almadığı olduğunu vurgulayan Yaralı, “Bunları koruyan eller kimler, mesele burada. Toplumun barış içerisinde yaşamasını istemek çok şey mi? Biz kendimiz için para pul ya da mevki istemiyoruz sadece ortak yaşam kültürünün geliştirilmesini istiyoruz. Kürt’ü, Türk’ü, Laz’ı, Ermeni’si, Sünni’si, Alevi’si birbirinden rahatsız olmasın ve kendi benliği ile yaşayabilsin. Beni huzura erdirecek tek olay bu işin kamu ayağının aydınlatılması. Toprağa düştüğünde 8 yaşında olan Veysel bir daha gelemeyecek. Bu çocuğun bu yaşta hayatını kaybetmesinin sorumluluğu hepimizin ellerinde” diyor.
"RÜYAMDA GÖRÜNCE KABUSMUŞ, GİTMEMİŞ DİYORUM"
Dilan Sarıkaya’nın annesi Nesligül Sarıkaya, sık sık kızının fotoğrafına bakarak “Çok özledim” diyor. Dilan’ı rüyasında gördüğünde öpüp kokladığını anlatan Sarıkaya, “Kabus gördüm demek ki; gitmemiş diyorum. Sonra uyanınca aynı acıyı yeniden yaşıyorum. 5 yıldır ciğerimiz yanıyor, 5 yıldır ben normal hayata dönemiyorum. Bir sene boyunca her şeyi perde arkasından gördüm, insanların yüzlerini hatırlamıyorum” diyor.
5 yıldır her mahkemeye gittiklerini söyleyen Sarıkaya, mahkeme heyetinin istediği belgelerin gelmediğine dikkat çekerek “Antep emniyeti niye göndermiyor? Eğer koskoca Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesini ciddiye almıyorlarsa bir yerlerden cesaret buluyorlar demektir. Arkalarında kim var bunların?” diye soruyor. Avukatlarının topladığı belgelerin de üstüne gidilmediğini dile getiren Sarıkaya, iğne ile kuyu kazdıklarını, davanın avukatların çabasıyla bugüne kadar geldiğini söylüyor. 5 değil, 15 yıl da olsa adalet mücadelelerini sürdüreceklerini söyleyen Sarıkaya, şöyle devam ediyor: “Çocuklarımız çok günahsızdı. Barış için büyük bir sevinçle gitmişlerdi. Çocuklarımıza verilmiş bir sözümüz var. Bir gün adalet yerini bulursa; burada parmağı olanlar, o kapıyı açanlar, kol kanat gerenler yargılanırsa; ülke olarak hepimiz rahatlayacağız. Fakat hâlâ kamu görevlilerinden kimse yargılanmadı. Nasıl yargılanamazlar? Ya bu adam çıkıp Antep’ten geliyor, Ceyhan’da tutulup ‘Hadi git’ deniyor, Ankara’nın göbeğinde bunu nasıl yapıyor... MİT benim akşam ne yediğimi bile biliyorsa, bunu nasıl bilmiyor? Ancak bu işte parmağı olan herkes baştan sona tutuklandığında gerçekten adil bir şekilde yargılansınlar istiyorum.”
"İÇİMİZİ SOĞUTACAK BİR KARAR VERİLMEDİ"
Oğlu Korkmaz Tedik’i kaybeden Zöhre Tedik, “Katliamın üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen biz ailelerin, Türkiye hatta dünya kamuoyunun içini soğutacak, vicdanımızı rahatlatacak herhangi bir karar verilmedi. Sadece -biraz da göz boyamak için- 19 sanığa ceza verildi ve gerçek suçlular ceza almadı. Ama bu sanıkların bile ceza almasını sağlayan da bizim ve avukatların verdiği mücadelenin sonucunda oldu” diyor. Mahkemenin “Daha ne istiyorsunuz ceza verdik ya” diyerek kendilerini susturmaya ve davanın peşini bırakmalarını sağlamaya çalıştığını ifade eden Tedik, “Ama mahkeme hem firarilerin hem de buna yol verenlerin, katliamı örgütleyenlerin, barış isteyen yüz binlerin üzerine polis salanları, dönemin başbakanını yargılamaktansa bu 19 kişiye ceza vererek neredeyse bizi baştan savmaya çalıştı. Ama bizler bu katliamı yapanlardan, arkasında duranlardan, göz yumanlardan hesabını mutlaka soracağız ve yargılanmasını sağlayacağız” diye konuştu. Firari sanıklar açısından ise devam eden yargılamada sanık sandalyelerinin boş olduğunu ancak bunların nerede olduklarının tespitine rağmen mahkemeye getirilmediğini anlatan Tedik, “Sorumluluğu olan siyasi yöneticilerin ve kamu görevlilerinin de yargılanmasını istiyoruz ama yargı da bu siyasi güçten dolayı her gün geri adım atıyor. Fakat herkes biliyor, biz bu davanın peşini bırakmayacağız. Belki bizler hayatımızı kaybedeceğiz ama geride kalanlar hesap sormaya devam edecek” diyor.
"SOKAKTA BİR ÖĞRETMEN GÖRSEM KIZIMIN ACISI YAKIYOR"
Saldırıda hayatını kaybeden Gülhan ve Yılmaz Elmascan çifti ise henüz bir yıldır evliydi. Katliamda kızı ve damadını kaybeden Baba Yusuf Can, geçen yıllara rağmen konuşmakta ve hissettiklerini anlatmakta zorlanıyor. Can, “5 yıldır yaşadığımız acı gün geçtikçe büyüyor. Tatillerde, bayramlarda insanlar bir araya geliyor, bizde ise hep boşluk... Sokakta ne zaman bir öğretmen görsem kızımın acısı daha da yakıyor” diyor. Yargı sisteminin gün geçtikçe bağımsızlığını yitirdiğini ve beklentilerinin olmadığını ifade eden Can, “Ancak adalet arayışımız hiç tükenmeyecek. Bir gün mutlaka yargılanacakları güne olan umudumuzu hiç yitirmiyoruz” diyor.
AVUKATLAR: 10 EKİM KATLİAMI ENGELLENEBİLİRDİ
Beşinci yılında hâlâ gelmeyen belge ve kabul edilmeyen taleplerle devam eden Ankara Katliamı davası avukatlarından Avukat İlke Işık, savcılık ve mahkemenin soruşturmanın gizli yürütülmesinden davada karar verilmesine kadar 10 Ekim mitingine yapılan saldırıyı sadece IŞİD katliamı olarak değerlendirdiğini söyledi. Katliamın faili IŞİD’liler olsa da onlara yol veren sorumluların yargılanmadığını belirten Işık, “Türkiye’de birçok IŞİD davası bulunuyor ancak 10 Ekim davasının IŞİD’lilerin tahliye edilmediği neredeyse tek dava olduğunu söyleyebiliriz.
Antep’ten yola çıkan canlı bombaların olduğu iki aracın çok rahat bir şekilde Ankara’ya gelmesini, 2013’ten beri Antep’te neler olduğunu, Adıyaman’da nasıl örgütlendiklerini, İslam Çay Ocağı’na yapılan şikayetlerin neden yerine getirilmediğini sormadan bu yargılamadan adalet çıkmayacağını vurgulayan Işık, “Dosyada gelinen aşamada, Suriye sınırının tamamen IŞİD’e bırakıldığını görüyoruz. İlhami Balı sınırları kontrol ediyor, askerlere ve kaçakçılara talimat veriyor... Bunları uydurmuyoruz; telefon görüşmeleri kayıtları var. Katliamın üzerinden geçen 5 yılda neden İlhami Balı’yı yakalamadınız?” diye sordu.
10 GÜN ÖNCESİNDE GÜBRE ALIRKEN İHBAR EDİLMİŞTİ
Antep’teki IŞİD hücresinin sadece 10 Ekim’i değil, Suruç, Diyarbakır, Antep’te kına gecesi gibi birçok katliamı da örgütlediğini belirten Işık, “Kimse engel olmamış, Antep emniyeti yol vermiş, derneklerde örgütlenmişler, hücre evleri ve depolar tutarak çok açık bir hayat sürdürmüşler. Katliamın plancısı Yunus Durmaz’a adım adım takip ettikleri halde dokunmamışlar. Genç Ensar Derneği, IŞİD örgütlenmesi yapıyor diye tespit ettikleri halde kapatılmamış ve faaliyetlerine izin vermişler. Yargılama sürecinde çıkan çok korkunç bilgiler var. Katliamda canlı bombalara eskortluk yapan Yakup Şahin saldırıdan 10 gün önce gübre alırken ihbar edilmiş. Nizip Emniyeti bunu Antep’e bildirmiş olmasına rağmen Antep Emniyeti yakalamamış. O gün yakalansaydı bu katliam gerçekleşmeyecekti. Bu katliam engellenebilirdi” dedi.
SALDIRI OLACAĞI İSTİHBARATI 14 EYLÜL’DE VAR
Ankara Valiliği ve Emniyetinin de katliamda çok ciddi sorumluluğu olduğunu anlatan Işık, “Bunu biz değil, bakanlığın müfettişleri söylüyor. Eğer bu miting başvurusunu kabul ettiyseniz her önlemi almak zorundasınız. Bunu yapmayan bir Ankara Valiliği var. Gar kontrol edilmemiş, yol taraması yapılmamış ve en faciası istihbaratlar saklanmış.14 Eylül tarihinde saldırı olacağıyla ilgili bir istihbarat var. 5 yıldır bunu anlatıyoruz. Müfettişler diyor ki; Ankara Emniyetindeki müdürler sırasıyla sorumludur. Mitingle ilgili önlemleri almamıştır, istihbarat gizlemiştir...” Ancak bu delillere itibar edilmediğini, hatta dosyaların saklandığını aktaran Işık, Yakup Şahin’in ihbar edildiği bilgisinin de yer aldığı klasörlerin soruşturmadan 4 yıl sonra ortaya çıktığını söyledi. Söz konusu 9 klasörü savcıların bir kenara atıp gittiğini söyleyen Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: “5 yıldır savcılığın soruşturmada yapmadığı işleri takip ediyoruz. Çünkü bu süreçte deliller karartıldı. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi bu kapsamda belge sunma, açıklama yapma gibi bütün talepleri reddetti. Ancak katliamın bütün sorumlularının yargılaması için mücadelemiz sürüyor. Katliamın aydınlatılması için mücadele sadece bizimle değil; ailelerle, yaralılarla, kitle örgütleri ile devam ediyor.”
MAHKEMEYE GÖRE İNSANLIĞA DEĞİL, İKTİDARA KARŞI İŞLENEN SUÇ
Avukat Senem Doğanoğlu da IŞİD’in bütün katliamlarının, insanlığa karşı suç işleyen bir örgüt olduğunu ortaya koyduğunu belirtti. Doğanoğlu, “IŞİD’in insanlığa karşı suç, savaş suçları ve soykırım suçu işlediğine dair uluslararası ceza hukukunun ve Birleşmiş Milletlerin ilgili organlarının belirlediği ilkeler dizini var, Avrupa’daki yargılamalar var, Irak ve Suriye’de de yargılamalar var ama orada insanlığa karşı suç kanunlarında olmadığı için şerh düşülüyor” dedi.
SIRADAN BİR ÜYESİ DE BU SUÇU PAYLAŞIYOR
IŞİD’in Irak’ta, Suriye’de farklı etnik ve dini kimliklere mensup insanların evlerine ve hayatlarına el koyarak, işgal ederek, hilafetini ilan ettiğine dikkat çeken Doğanoğlu, bununla yetinmeyerek soykırım suçu işlendiğini dile getirdi. 10 Ekim Katliamı sanıklarının da bunun bilinciyle Suriye’ye gittiğini vurgulayan Doğanoğlu, IŞİD’in sıradan bir üyesi de aslında insanlığa karşı suç işleyen bir örgütün ideolojini paylaşmaktadır. Faillerin bütün eylemlerinin buradan görülmesi gerektiğini söylerken sadece siyasal retorik peşinde değiliz. Bunu da yapabiliriz, ancak hukuki bir şeyi ortaya koymaya çalışıyoruz” dedi. Ayrıca insanlığa karşı işlenen suçların zaman aşımına tabi olmadığını hatırlatan Doğanoğlu, çünkü bu suçlarda kimsenin sürecin başında konuşmadığını, delillerin yıllar sonra ortaya çıktığını söyledi. Doğanoğlu, mahkemenin Ankara Katliamı’nı anayasal düzene ve onu koruyan siyasi iktidara karşı işlenmiş bir suç olarak değerlendirmesini eleştirdi. Doğanoğlu, “Artık tartışılır bir tarafı olmayacağı şekilde, bilerek yakalanamayan sanıklar orada bu suçları işlemeye devam etti. İnsanlığa karşı suçtan arama kararı çıkarıp İnterpol’e koymak ile terör örgütü üyeliği iddiasıyla koymak arasında büyük farklar var. Çünkü ilkinde insanlığa karşı suçun tanımlandığı bir ülkede yakalanan fail hakkında hukukun gereği yapılabilecek. Ancak terör örgütü üyeliğinden aramada birçok pratik sorunlar ortaya çıkıyor” dedi.