Sevda şiirleri ve futbol
"Sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyenlerin sevda şiirleri okuması ne kadar sırıtıyorsa; futbolun günümüze dair gerçeklerini bilmeyenlerin çözüm üretmeye çalışması da bir o kadar sırıtıyor"
Fotoğraf: Pixabay
Önder GÖKSAL
"Kulüp olma ama şampiyon ol' felsefesi 3 büyüklerin yönetim odalarına asılan değişmez bir muska olmuş, tarihlerindeki bu kupalarla yaşanan balayının ilelebet süreceği zannedilmiştir.”
Yukarıdaki cümleler belki de spor basınının şimdiye kadar uzak ara en iyi kalemi İslam Çupi’nin 13 Temmuz 1980 tarihinde ‘3 Büyükler Değil, Zavallı Uyuyan 3 Güzeller’ ara başlığı altında kaleme aldığı ve günümüze kadar geçerliliğini sürdüren satırları.
İslam Çupi’den bir girizgah yapınca ister istemez yazı birden seviye atlıyor farkındayım. Onun gibi aynı dolulukla, teşbih sanatının uzun koridorlarında dolaşarak ülkemiz ve dünya literatürünün eşsiz hazinesine vakıf bir şekilde bu yazıyı ilerletmek ne kadar mümkün olur bilmiyorum, ama 48 sene sonra İstanbul’un üç büyük kulübünün Avrupa kupalarında boy gösteremiyor oluşu için en iyi başvuru kaynaklarından birisi kendisi ve cümleleriydi.
KULÜP OLMAK
Bugün Barcelona futbol takımı dediğimizde hepimizin aklına muhteşem pas trafiği gelir. Bayern Münih dediğimizde makine gibi işleyen bir disiplin ve onlara ‘panzer’ lakabının yakıştırılmasını sağlayan fizik gücü gelir. Juventus ya da Milan dediğimizde katı bir defans futbolu, estetikten uzak ama sonuca giden defans futbolu akla gelir. Manchester ya da Liverpool ise hızlı futbolun sembolüdür. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu köklü ve başarılı kulüplerin hepsinin kendileriyle birlikte özdeşleşmiş bir futbol ekolleri vardır. Bu ekolleri ya tarihlerindeki bir olaydan ötürü benimsemişlerdir, ya ülke futbol stratejilerinin temsiliyet yeri olmalarından kaynaklanmaktadır ya da zamanın birinde kulüpte görev almış bir teknik adamın elinin değmesiyle oluşagelmiştir. Bu ekoller onlara başarı getirmiş ve bu başarı da bir kulüp kültürü oluşturmuştur. Yöneticiler değişse de, futbolcular değişse de bu kulüpte yer alan ve alacak herkes bu bilinçle hareket edip kulüplere katkı sunmuştur.
Peki bizde bu böyle midir? Koca bir ‘hayır’ yıllardır futbolumuzu sırtlamaya çalışan kalburüstü dediğimiz ve bu uğurda büyük paralar harcayan kulüplerimizin çok köklü bir tarihleri olmasına rağmen hiçbirinin kendine has köklü bir futbol ekolü yok. Günü kurtarmak adına yapılan adımlar bir ekol oluşturmak yerine ‘Ekol satın alma’ fikrini günümüze kadar sürdürdü. Dönemin revaçta olan futbol anlayışından ya da ekolünden getirilen teknik adamların ellerine teslim edilen futbol kulüpleri, her sezon farklı bir tarz ile günlük başarılar elde etmek için çaba gösteriyor. Bu geçici adımlar, başarıyı sürekliliğe çeviremediği gibi endüstriyel futbolun çok paralar gerektiren yapısına hızlı geçişte iyice yaya kalıyor.
Ekolsüz kulüpler her başarısızlıkta değiştirilen birbirinden taban tabana zıt teknik direktörler ile her seferinde yeni bir yapılanmaya gidiyor. Bu durum kulüplerin üzerine bir maddi yük bindiriyor. Bu anlayış UEFA’nın son dönemlerde katı bir şekilde uygulamaya başladığı finansal fair play ilkeleriyle ve ülkemizdeki sınırsız yabancı oynatma politikasıyla daha farklı bir yol aldı. Kulüpler artık maddi olarak yönetilemez bir durumda.
AVRUPA’DA HEZİMET
Siyasi saiklerle, ahbap çavuş ilişkisiyle, hırla gürle bir şekilde içeride kaportasındaki boyası çizilen futbolumuz, Avrupa’da pert olup çekici üzerinde ülkeye dönüyor. Bir zamanlar sınırsız yabancıyla ancak Avrupa’da başarı gelebilir, fikri sınırsız yabancı oyuncu kuralını ekonomik yetersizlikten dolayı iyi kullanamadığından elinde patlıyor.
Futbolu günü kurtarmak üzerine inşa ettikçe Avrupa kapılarından boynumuzu eğerek yurda döneriz. Magazinselleşen ve artık futbolun güncel gerçeklerinden bihaber federasyon, kulüp yöneticileri, spor basını… kalitesini ve anlayışını düzeltmedikçe aynı sakızı çiğneyip duracağız.
Sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyenlerin sevda şiirleri okuması ne kadar sırıtıyorsa; futbolun günümüze dair gerçeklerini bilmeyenlerin çözüm üretmeye çalışması da bir o kadar sırıtıyor.
Son sözü de İslam Çupi’ye bırakalım. 1969 yılının 12 Mart’ından bu sefer yine güncelliğini koruyan bir bölüm var:
“Futbolu kalkındırma yürütme, Avrupa seviyesine çıkarma lafları da bir dolu piyaz… Birkaç adam, yüz binlere narkoz verip duruyor. Futbol dünyamızı “peyzaj” olarak fırçalayan dahiler(!) hep Winston Churchill’in ( Çörçil ) sanat mantığı ile yürüyüp gidiyorlar. Bir tarihte İngiltere’nin eski Başbakanına: ‘Neden hep peyzaj yapıyorsunuz?’ diye sormuşlar.
Çörçil’in cevabı, tıpkı bizim futbola kumanda eden kişilerinki gibi olmuş:
Çünkü hiçbir ağaç bana bu zamana kadar: ‘Bu bana benzemiyor!’ diye hesap sormadı.”
Not: Meraklıları için söylemekte fayda var İslam Çupi’nin makalelerinden oluşan Futbolun Ölümü, Olaylar Sağbekin Lahana Dolmasını Yemesiyle Başladı ve Mağlubu Anlatmak üçlemesini tavsiye ederim. Kendileri baş ucu kitaplarımdır.