New York’tan Gebze’ye fotoğrafın dili!
"Günümüzden neredeyse 90 yıl önce çekilen bir fotoğrafa karşılık biz de bu eylül başında çekilen bir fotoğraf üzerinden yorumunu sizlere bıraktığımız mektupla paylaşmak istedik."
Fotoğraflar: New York Herald-Tribune ve Gebze'deki işçiler | Kolaj: Evrensel
Gebze’den bir işçi
Bu mektup ve fotoğraf Evrensel gazetesi yazarlarından ve Fotoğraf Sanatçısı Özcan Yaman’ın 2 Ekim tarihli Evrensel’de yayımlanan “Bir fotoğrafa hikaye yazmak” yazısından esinlenerek yazılmaya çalışılmıştır. Özcan Yaman yazısında New York’ta 1929 ekonomik buhranı sonrasında inşa edilen en yüksek gökdelen olan Rockefeller binasının tepesinde yemek yiyen işçilerin fotoğrafı üzerine yazmıştı. (Yaman söz konusu yazıda fotoğrafın ortaya çıkış şekliyle ilgili yeni soruların ortaya çıktığını ve fotoğrafların bu yeni sorular etrafında yorumlanmasının önemine dikkat çekmişti). Elbette bir yandan Yaman’ın dikkat çektiği nokta sürekli aklımızda olmalı, diğer yandan ise ortaya çıkış şekli ne olursa olsun bu fotoğrafların çelişkileri yansıttığı da. Günümüzden neredeyse 90 yıl önce çekilen bir fotoğrafa karşılık biz de bu eylül başında çekilen bir fotoğraf üzerinden yorumunu sizlere bıraktığımız mektupla paylaşmak istedik.
Öncelikle söylemek isteriz ki memleketteki ileri demokrasinin yüzü suyu hürmetine işçi arkadaşlarımızın yüzlerini kapatmak zorunda kaldık. E ne de olsa 90 yıl sonra bile memleketteki demokrasi sınıflar mücadelesinde patron sınıfına hizmette sınır tanımıyor.
Sanırım fotoğrafların şöylesi bir özelliği de var. Uzun cümlelerle anlatmak istediğiniz bir durumu bütün çıplaklığıyla gözler önüne serebiliyor. Hayatın içinden süzülüp gelen bir fotoğrafa mücadele ve duygu yüklü cümlelerle bir şeyler yazmak istediğinizde tıkanıp kalıyorsunuz. Üstelik 10 saatlik bir fabrika mesaisinin sonundaki yorgunluk da kapınızı çalınca kağıt ve kaleme bakıp bakıp duruyorsunuz. Ah ulan diyorsun, Evrensel gazetesinin pazar sayfalarında 3 cümleyle bir hayatı özetleyen Adnan Ağabey’e (Özyalçıner) özeniyorsun ya da emek mücadelesinin sıra neferi Sennur Abla (Sezer) yüreğinize düşüyor, ah diyorsun abla ne şiir yazardı şimdi! Neyse biz yine de affınıza sığınarak işbaşı yapalım.
90 yıl önce yerin 70 kat üstündeki bir gökdelenin tepesinde mola vermiş Amerikalı inşaat işçileri, bugün yerin 70 kat altında ekmeğini katık eden Somalı, Zonguldaklı maden işçileri… Ya da 1600 derecelik cehennem kazanlarının karşısında yaşamlarını tüketen demir çelik işçileri, silikozis hastalığının pençesindeki kot taşlama işçileri…
Sömürü devam ediyor, kavga da.
Malzeme istiflemede kullanılan plastik kasanın üzerine serilmiş yemek örtüsü yerine kullanılan karton parçası. Üzerinde bir iki parça salata, bir kutu ayran ve ekmek arası köfte. Korona günlerinde bir kap sıcak yemek hak getire, ana yemek ekmek arası. Yemek yenilen yerin yemekhane olmadığı da çok net. Yemek yenilen yer yemekhane değilse neresi? Cevap sizce de çok net değil mi? 16-24 vardiyasında akşam yemeğini bu koşullarda yemek zorunda kalan işçiler.
Şimdi bu fotoğrafa ve yazılanlara bakarak diyebilirsiniz ki burası Gebze’de merdiven altı diye tabir edilen küçük bir atölyedir. Hemen söyleyelim, burası küçük bir atölye değil, Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan, üstelik yabancı sermaye ortaklığı da bulunan metal iş kolunda yer alan büyük bir fabrikadır. Bu memlekette patron örgütleri olan TİSK, TÜSİAD hele ki MESS deyince aklınıza kim gelir? Bu memlekette sermaye sınıfının “koç başı” kimdir? Şimdi bulabildiniz mi bu fabrikanın patronunu?
Derdimiz bir fotoğrafa hikaye yazmak değil. Bir fabrika düşünün, koronavirüsün işçilerde en yaygın görülen bir fabrika olmasına rağmen üretimine hız kesmeden devam edebilsin. Bir fabrika düşünün özellikle bahar ve yaz aylarında 200’e yakın sözleşmeli genç işçiyi kadroya alacağız deyip günde 14-15 saat çalıştırıp eylül başında kapının önüne atıversin. Damadın açıkladığı ekonomik pakette de yasal hale getirilmiyor mu, bugün git-yarın gel, bugün gel-yarın git, tümüyle güvencesiz ve esnek çalışma modeli. Bir fabrika düşünün yaz aylarında kadrolu ve sözleşmeli işçileri nefessiz çalıştırdıktan sonra 16 Ekim’de kısmi çalışma uygulamasına geçiversin.
Bir fabrika düşünün 2015 metal fırtınasında Gebze’de büyük bir mücadele ve direnişin de merkezi olsun. Bu fabrikayı ve direnişini hatırlayabildiniz mi? Şimdi New York’tan Gebze’ye sömürü hâlâ devam ediyor, mücadele ve kavgamız da. Mektubumuzu emeğin kavgasında yaşayan Sennur Abla’nın dizeleriyle bitirelim.
“Emek senin, umut senin
Korku ne?
Yeter ki ellerin ellere kavuşsun”