Vampir de olsa... Kardeşlik kardeşliktir
Üçgen ve bembeyaz vücutlu bir genç adam, ormanda kendisine hayran gözlerle bakan yanındaki genç kadına dönüp sorar: “Vampir olmak istediğine emin misin?” Bunu uçak koltuğundaki ekranda izleyen genci takip eden yarasa şeklindeki vampir ise, camdan gördüğü film parçasına inanamayıp patlar: Bizi böy
Ergen vampirlerin beş filmdir bitmeyen macerası Alacakaranlık daha güzel özetlenemezdi. Bu haftanın çizgi filmi Otel Transilvanya, ondan sadece daha eğlenceli ve daha manalı değil, daha bile inandırıcı, kendi fantastik evreni bağlamında tabii. Vampirlik, kurmaca dünyasının başka doğaüstü varlıkları gibi insanların birbirine duyduğu korku ve düşmanlığın temsillerinden biri, malumumuz. Sonuçta soyu cani mülki amirlere, Kazıklı Voyvodalara, kontlara falan dayanıyor. Aristokratlardan korkmanın para etmediğinin fark edildiği son yıllarda ise, daha çok marjinal, bazen mağdur bir topluluğa dönmüş vaziyetteler. Kan emmek meselesini insanlara saldırmadan halletmeyi akıl ettiklerinden beri, elini sallasan vampire çarpmaya başladı, onlar da korkudan başka her türün konusu olmaya, komedi mi istersiniz, romantizm mi... Alacakaranlık serisinin, lisede dışlanmış bir grubun gerçekçi benzerliğiyle başlayıp cinselliğin tükenmeyen çağrışımlarıyla ilerleyen anlatımına baksak, nihayetinde bütün seri bir “ilk ısırık” hikayesi örneğin, artık ne anlarsak o.
Otel Transilvanya ise, vampir edebiyatının bu yenilenmiş yanının farkında, ama gelenekle bir oyun oynamayı seçiyor. Mesela buradaki kont Drakula, karısını insan denen canavarların saldırısında kaybetmiş, onun emaneti olan küçük kızını korumak için de dünyadan yalıtarak büyütmeyi seçmiş. O ta 118 yıldır dışarıda neler olduğunu bilmediğinden eski önyargılarıyla hareket ederken, insanların kendisine benzemeyenleri öldürme eğiliminin içerdiği politik eleştirinin tüm meselenin altını çizişi, fark edilmeyecek gibi değil. Çıkıp dünyayı görmek isteyen kızının doğumgünü partisi için bir dünya canavar bu korunaklı şatoya toplanıyor. İşte tam aralarına olan bitenden habersiz meraklı bir insan turist düşünce, her şey altüst oluyor. Her şey derken, sadece kontun bildiklerini değil, kızının, genç adamın ve tabii seyirci olarak bizim vampirlik hakkında alıştıklarımızı da unutturup şaşırtmakta başarılı.
Korkunç geleneksel vampirlerin siyasi anlamı, kan emici soylulara dair “Tanı bunları, tanı da büyü” idi basitçe. İşte vampirler vejetaryen olduğundan ve daha rahat türlerde karşımıza çıkmaya başladığından beri politik olarak en doğru vampir filmi olabilir, Otel Transilvanya. Farklı olana düşmanlık ve önyargılılık üstüne anlamlı bir tartışmayı, çocuğuna karşı aşırı korumacı davranma yanlışını yapan bir ebeveyn gibi basbayağı çocuk ve gençlik filmlerinin konusu olan bir hikayeye yedirmek az marifet değil. Hem Frankeştayn’ın parçalarının maceraları gibi görsel, hem kontla turistin farklı kültürlerinin çarpışması cinsinden metinsel komik unsurların, her yaştan seyirciye hitap edebilir olması cabası. İzlerken herkes aynı anda gülmez belki ama kim demiş farklılıklar bir arada olmaya engel diye?