14 Ekim 2020 02:00

Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarında kazanan kim olur?

Savaşa karar verebilen yöneticilerin bu savaştan göreceği zarar ile emekçilerin, kadınların, gençlerin bu savaştan göreceği zarar elbette bir olmayacaktır.

Fotoğraf: Yevgeni Khaldei

Paylaş

Barış TİMUR

Kayseri

Bir süredir Kafkasya’da yaşanan Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmalar, ardından gelen savaş ilanları bölge ve ülkemizde oldukça yankı buldu. Zaman zaman kesintiye uğrasa da yaşanan ağır çatışmalarda iki taraf askerlerinin yanı sıra sivillerin de hedef alınarak hayatlarını kaybettikleri biliniyor. Uzun yıllarca birlikte barış içerisinde yaşayan bu iki ulusun bir süredir çeşitli planlar altında çatışmalara sürüklenmesinin ve bu çatışmaların sorumluluğunu, iki tarafının birbiri üzerine atması süreç açısından en bilindik gerçekler. İki ülke arasında sınır anlaşmazlığı üzerinden çıkan çatışmalarda;  Azerbaycan’ın sınıra yakın bölgelerinde sıkıyönetim, Ermenistan’ın ise savaş seferberliği ilanlarının, bölgede ki halkların yaşamı ve geleceği düşünülmeden verilmiş kararlar olduğu anlaşılmaktadır.

SAVAŞIN KURBANI GENÇLER OLUYOR

1990’lı yıllardan bu yana iki ülke arasındaki gerilimin devam etmesi ve mevcut ateşkesin sağlanamaması can kayıplarına ve bölgedeki halkların geleceklerinin belirsizliğine yol açıyor. İki ülke de saldırgan tarafın diğeri olduğunu iddia etse de bölgedeki zengin petrol ve doğalgaz rezervlerinin, transfer hatlarının kullanımının paylaşılamaması aslında aralarındaki sorunun en büyük nedeni. Tabi iki tarafın arasını kızıştıran ve bölgeye ciddi manada askeri teçhizat gönderen, yasadışı savaşçıları bölgede kullanan sömürgeci ülkeler, iki ulusun düşmanlaştırılmasını özellikle hedefine alıyor. Azeriler ve Ermeniler arasında ezelden gelen bir düşmanlığın olduğu, bu iki ulusun düşmandan başka bir şey olamayacağının propagandasının kendi ülkelerinde güçlü bir şekilde yapılması ile gerilim besleniyor. Oysaki son 30 yıl öncesine kadar iki halk kardeşlik içerinde yaşayan ve kendi aralarında hakça paylaşmayı başarabilen pozisyondalardı. Savaşın desteklenmesi ve savaşacak birilerinin bulunması açısından halklar arasında olmayan bir düşmanlığın öyküleştirilmesi ve övülmesi işte bu yüzdendir. Bir örnek olarak bu süreçte Azeri bir gencin sosyal medyada savaş karşıtı paylaşımlar yaptığı için evi basılarak gözaltına alınması, barışın bir seçenek olmasının istenmemesinden kaynaklıdır. İki ülkenin de birbirlerine terör yapılarını destekledikleri iddialarında bulunması ve bu yapıları destekleyen ülkelerden yardım aldıkları konusu aslında bu savaşın birçok taraftarı olduğunu göstermektedir. Tüm bunlarla birlikte Ermenistan ve Azerbaycan ise bölgedeki barışı ciddi anlamda tehlikeye atmaktadır. Buralarda yaşayan Ermeni ve Azeri gençler ise bu savaşın kurbanı olmaktadırlar.

GERİLİMLİ SAVAŞ SİYASETİ

Gelelim bu gerilimin bizim ülkemizde nasıl yankı bulduğuna. AKP hükümeti Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Ege’de Yunanistan meselesi ile müdahil olduğu her yerde dış politikası köşeye sıkışmış bir noktada kalmaktadır. Ülke içerisinde ise yarattığı gerilim ve savaş siyasetini halkının çıkarlarına olduğunu ve bu Türkiye’nin refahı ve geleceği doğrultusunda yaptığını benimsetmeye çalışmaktadır. Azerbaycan-Ermenistan geriliminde ise daha önceden de olduğu gibi “İki devlet tek millet” sloganı ile çatışmayı körükleyerek, doğrudan savaşın tarafı olduğu mesajını verdi. Öte yandan Suriye’den cihatçı çetelerin bölgeye Ermenistan’a karşı savaşmak için gönderildiği iddiaları uluslararası kamuoyunda da ciddi bir biçimde yankı buldu. İddialar Azerbaycan tarafından yalanlansa dahi, hükümetin diğer dış politikalarında olduğu gibi hem masada hem de sahada kaybetmek istememesi, kendi geleceği için oldukça doğaldır. Tüm bunlar tartışılırken, milliyetçi odakların destekleriyle ülke içerisinde şovenist bir coşku dalgası yaratma çabasındaki en büyük neden iktidarını sağlamlaştırmak istemesidir. Dış politikadaki son birkaç yıllık tutumundan anladığımız kadarıyla AKP; hamleleri sonucu yenilse, köşeye sıkışsa veya dışarda yalnız kalsa bile içerde halkın desteğini almak ve milliyetçiler ile kurduğu başkanlık sistemi ittifakını sürdürmek istemektedir. “Dışarda bir savaş içerisindeyiz” imajı yaratmak isteyen Erdoğan ve hükümeti, “emperyalistlere karşı mazlumların yanındayız” söylemleri ile hem dış politikada bir emperyalist gibi davranarak kazanç elde etme hem de ülke içerisinde oylarını kaybetmeyerek iktidarını sağlamlaştırma peşine düşmüştür. Oysa hükümetin bu politikaları ülke içerisinde işçilerin, emekçilerin ve gençlerin sorunlarının üstünü kapatmaya yetmeyecek durumdadır.

NEDEN BARIŞI SAVUNMALIYIZ?

Tüm bunlar olup biterken öte yandan ülkemizde ekonomik krizin salgın süreci ile daha da perçinleştiği bu dönemde işsizliğin ve özellikle gençlik açısından geleceksizliğin belirgin bir hal almış olması, her birimizin yaşamını olumsuz anlamda etkilemiştir. TL’nin değer kaybetmesi ve enflasyonun artış göstermesi emekçi aileleri ve gençliği geçinemeyen hatta açlığa mahkum kalan bir pozisyona sokmuştur. Bu süreçte, silah tüccarlarına kazandıran fakat halka kaybettiren tek şey savaş olacaktır. Savaş politikalarının emekçiler ve gençlik üzerinde kabullendirilmeye çalışılması, açlığın ve işsizliğin üzerini kapatmak için yeterli olmayacaktır. Gençliğin sorunlarının çözümü ile savaşın desteklenmesi arasında herhangi bir bağ yoktur. Aksine tarihsel olarak savaşlarda ortaya çıkan sonuçlarda görülüyor ki yoksulluğun artması kaçınılmazdır. Öte yandan ülkemize sınır ve yakın bir bölgede gerçekleşecek bir savaşın fiziki zararları da kaçınılmaz olacaktır. Savaşa karar verebilen yöneticilerin bu savaştan göreceği zarar ile emekçilerin, kadınların, gençlerin bu savaştan göreceği zarar elbette bir olmayacaktır. Zenginler zenginliklerini arttırırken; bizler daha çok yoksullaşacağız. Kısacası bu savaşın kazananı emekçi aileler ve onların çocukları olmayacaktır.

BARIŞ İÇİN SESİMİZİ YÜKSELTELİM

Bölgedeki sorun silahlarla çözülemez. Bir ülkenin diğerini ezerek savaşı kazanması, bizlerin savunacağı bir şey olmamalıdır. Doğru olan iki komşu ülkenin mümkün olduğu kadar kendi arasında konuşarak bir uzlaşmaya varmasıdır. Bugün Türkiyeli, Ermenistanlı ve Azerbaycanlı gençlerin gelecekleri için doğru olan tek gerçek barıştır. Bölgeye emperyalistlerin ve gericilerin sürekli olarak müdahale etmesine izin vermeyen, bölgede barışı savunan bir tutum almamız gerekmektedir. Gençler, barış içinde birlikte yaşamanın hayali ile geleceğimizi içi boş hayaller ve nutuklarla karartmaya çalışanlara karşı mücadele etmelidir.  Deli gömleği giymişçesine, istedikleri zaman ateşkesi bozan, çatışmalarda hayatını kaybeden sivillerin ve emekçi gençlerin yaşamlarını önemsemeyen, gençliğe daha fazla kan v gözyaşından başka bir şey vaat etmeyen kapitalist iktidarların yeri tarihin çöplüğü olmalıdır. İşte bu sebeplerdendir ki barış, yaşamımızın devamı için önemlidir. İnsanca yaşayacağımız, savaşların olmadığı ve yoksulluğun kayıplara karıştığı bir dünya kurmak mümkündür. Hakça paylaşmayı başarabilmek bizlerin elindedir, geleceğimizi silah tüccarlarına ve onların iktidarlarına bırakmayalım, barış için sesimiz yükseltelim.

ÖNCEKİ HABER

Sur’un 6 mahallesinde taş bırakılmadı, talan diğer mahallelere sıçradı

SONRAKİ HABER

Endişe ve kaygı son bulsun

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa