İşsizliğin sokak hali
Eyüp Emek Gençliği olarak beş yıldır rekor kırarak yükselen, pandemi koşullarıyla da katmerleşen genç işsizliğin semtimizdeki yansımasını ortaya çıkartmak için anket çalışması başlattık.
Fotoğraf: Pixabay
Murat DOĞU
Eyüp/İstanbul
Bugün kiminle konuşursak konuşalım ekonomiden, çalıştığı yerin koşullarından dert yanıyordu. Eyüp Emek Gençliği olarak iki aydır sürdürdüğümüz anket çalışmasının da dayandığı nokta tam burası. Zaten beş yıldır rekor kırarak yükselen genç işsizlik pandeminin koşullarıyla katmerlenmişken bu durumun semtimizdeki yansımasını ortaya çıkartmak için başlattık anket çalışmamızı. Hayatın koşuşturmacası içinde soluklanmak için parka oturana da rastladık, parkları mesken belleyenlere de. “Çalışma durumuna dair çok kısa bir anketimiz var” dedik tam 100 kişiye. Ne birisi geri çevirdi bizi ne de kısa kesmeye çalıştı sorularını. Motivasyonumuz daha da artarak ayrıldık anket yaptığımız her yerden.
TÜRKİYE GENELİNDEN DAHA KÖTÜ BİR DURUM
Çalışmamızı birbirine komşu iki mahallede; Akşemsettin ve Karadolap’daki parklarda
gerçekleştirdik. 18-28 yaşında olduğunu düşündüğümüz herkese sorduk sorularımızı. Belki de başka bir tartışma konusu olabilecek şekilde sadece 10 kadın ile yapabilme şansı bulabildik bu anketi. Anket sonucunda karşılaştığımız tablo ise Türkiye genelinden* daha da kötü bir durumdu. Sorduğumuz kişilerden sadece %42’si bir işte çalışıyor, %43’ü ya işsiz ya da iş aramıyor ve %15’ide öğrenci. Öğrenci olanların da %4’ü çalışıyor.
Şu anda düzenli bir işte çalışmayanların ne kadar süredir çalışmadıkları farklılık gösterse de ortalama olarak bu süre 1.2 yıldır devam etmekte Yine aynı kişilerin eğitim durumu; %23’ü ortaokul, %48’ü lise, %29’ü üniversite düzeyinde. Bu katılımcılar geçimlerini de ailelerinin yanında kalarak veya seyrek de olsa günlük çalışmaya katılarak sağladığını belirttiler. Çalışma hayatına katılamamanın zorluklarını ve nasıl yıpratıcı bir süreç olduğunu belki sorulara verilen cevaplarla değil fakat sonrasındaki uzayan konuşmalarımızla rahatça anlayabiliyoruz. Fakat durum çalışma yaşamına katılanlarda da pek farklı değil.
Çalışanların %58’i hizmet, %20’si imalat ve inşaat, %22’si de diğer sektörlerde kendisine iş bulduğunu öğreniyoruz. Bulundukları iş yerinde 2 yılı aşkın süredir çalışanlar ancak birkaç kişi. Bu veri şüphesiz çalışanların ücretlerinden memnuniyeti, sigortalı olma durumu ve çalışma koşullarının nasıl olduğundan bağımsız değerlendirilemez. 42 çalışan içinden %22’si sigortasız olarak çalışmakta, %38’i tüm işi kendisinin yaptığını düşünmesi, çok uzun çalışma saatlerinin olması ve işin çok ağır olması gibi sebeplerle çalışma koşullarını beğenmemekte ve ancak %18’i aldığı ücretten memnun. Çalışma durumunun ağır olduğu, sigortalı bir çalışma imkanının tanınmadığı ve ücretin hak edilen seviyede olmadığı durumlarda insanların çalıştığı işlerde 2 seneden daha uzun çalışıyor olması giderek düşük bir ihtimal oluyor. Bir insanın kendine uygun görmediği ve gelecek görmediği bir iş yerinde bulunurken kendi hayatına dair uzun vadeli planlar yapması giderek zorlaşıyor. Bu durum bir anket sorusu olarak kağıtlarımızda bulunmasa da soruların ötesine geçen konuşmalarımızda çok rahat anlaşılabiliyor. Ortalama olarak 2600 TL kazanan genç çalışanlar kazandıklarıyla kurmak istedikleri yaşamı, özellikle de giderek pahalılaşan bu koşullarda, karşılamayacak olduğundan bahsediyor. Çalışan veya çalışmayan herkese istedikleri hayatı kurmaları için kazanmaları gereken aylık tutarı sorduğumuzda ise bunun cevabının neredeyse 5000 TL’nin altına düşmediğini görüyoruz.
REKOR KIRAN GENÇ İŞSİZLİK
Daha sonra katılımcılara sadece kendilerinin değil ülkenin genel tablosunun neden bu şekilde olduğunu sorduk. Bu noktada cevapları 3 başlık altında toplamak daha rahat olacaktır. Bunlar; eğitim, iş beğenmeme, istihdam politikaları ve mülteciler.
51 kişi ülkemizdeki eğitim politikalarının düzensiz olduğunu ifade ediyor. Özellikle üniversitelerde açılan bölümler ile iş hayatına atıldığında gereken istihdamın uyuşmadığına vurgu yapıyor. Okuyanların da yeteneğe göre değil çoğunlukla torpil ile bir yerlere yerleşmesinin giderek yaygınlaştığından bahsediyor.
25 kişi genç işsizliğin giderek yükselmesini günü kurtarmaya çalışan devlet anlayışından kaynaklandığını düşünüyor. Teknolojiye yatırım yapılmaması da ön plana çıkıyor bu noktada işverene uzun iş saatlerini uygulamasında engel koyulmamasına eleştiriler de.
17 kişi genç işsizliğin nedenini iş beğenmemede görüyor fakat bu durum tek bir şekilde ifade edilmiyor. Çoğunlukla verilen cevap; çalışma koşullarının çok ağır oluşu ve ücretlerin yetersizliğinden dolayı çalışma şartlarından doğal olarak yaşıtlarının ve hatta kimi zaman kendilerinin de kaçabildiği kadar kaçma eğiliminde olduğundan bahsediyor fakat yine yaşıtlarını tembelliğe alıştığını düşünenler de yok değil.
7 kişi ise mültecilerin kendileri yerine çalıştığı için işsizliğin yüksek olduğunu düşünüyor. Bu görüş genellikle işlerin ağır oluşu ve Türkiyelilerin bu işleri düşük fiyatlara kabul etmeyişiyle de birleşiyor bir noktada.
Yazının girişinde bahsettiğimiz gibi rekor kırarak yükselen genç işsizlik oranları pandemiyle birleştiğinde de daha kötü bir durumu çıkartıyor. Anketimizi cevaplayanların çoğunluğu bu konuya yönelik sorularımızı karantina dönemini kastederek “en azından atlattık” diyerek cevaplamaya başlıyor. Pandeminin yaşamlarını çok da kötü etkilenmediğini belirtenlerin sayısı ancak 20 kişi. Etkilenenlerin ise bu süreci nasıl geçirdikleri çeşitleniyor. Katılımcıların hepsinin ailesiyle yaşadığı göz önünde bulundurulduğunda bu süreçte sadece kendilerinin çalışma hayatına katılımı değil ev ekonomisine etkisi olan her bireyin durumu da bu noktada belirleyici oluyor. Pandemiyi nasıl atlattığımıza dair sorduğumuz soruya verilen cevap ya birikimleri tükettik ya da borçlandık oluyor. Birikimlerinden dolayı daha rahat bu süreci atlatanlar ise o eriyen birikimi tekrar oluşturamayacaklarından bahsediyor.
Çalışabilmemizin, kendi hayatlarımızı inşa edebilmemizin önünde çeşitli engeller konmakta. İşten çıkartmada, kötü koşullarda çalıştırılmada, çalıştıktan sonrasına yaşamaya zamanın kalmamasında veya hak ettiğimiz ücretten mahrum bırakılışımızda bu engeller vücut buluyor. Durum bu iken değişiklik istemek, değişim için bir araya gelmek kadar doğal bir şey yok. Bir araya gelip engelleri yıkabilecek bir gövde oluşturabilmenin yolunun sorunlarımızın ne kadar ortak olduğunu göstermekten geçtiğini düşünüyoruz. Gerisi yine bir araya gelip ne yapacağımızı konuşmak.