Sovyetlerde din
Sovyetlerde din devrimden sonra Bolşeviklerin yeni bir yaşam kurma gayesi içerisinde en çok tartışılan konulardan biri olmuştur.
Kaynak:Religious Procession in Kursk Province, Tretyakov Galeri, Moscow. 175 × 280 cm
Sovyetler Birliği’nde halk tarafından uzun yıllardır hayatın doğal bir parçası olarak görülen din, o günkü coğrafi sınırlar içerisinde önemli bir tartışma ve uygulama alanı olmuştur. Marksist-Leninist teori içerisinde tartışmaya değer görülen dinin, ele alınma biçimi onun nasıl bir kavram olduğunun hem tarihsel hem de politik analizinin yapılması ve dinin toplumsal üretim ilişkileri içerisinde nasıl bir temsiliyeti olduğunun tespiti ile başlamıştır. İnsanı biat etmek, inanmak, tevekkül etmek, ibadet etmek gibi eylemlere iten din, egemen sınıfların elinde bir ayrıcalık, halkı ikna ve yönlendirme mekanizması halindedir. Bu durum dünyada dinlerin yayıldığı en geniş coğrafyalardan biri olan Çarlık Rusya’sında da böyleydi. 1905’ten 1917’ye kadar olan mücadele döneminde Bolşevikler bu yayılmış dini baskı alanının içerisinde kitleleri dinin egemen sınıfın iktidarını koruma araçlarından biri olduğuna dair aydınlatma çalışmaları yapıyorlardı. Temelde bireysel bir inanca ya da tercihe indirgenerek onun yaşam pratiğinin ve toplamsal görüngülerinin üstünün örtülmeye çalışması karşısında Bolşevik Devrimi, kitlelerin, din ile kurdukları ilişkinin maddi temellerini göstermek adına bilimsel düşünceyi yaymak, geri bir yapının ve yaşamın iktidarının karşısında üretimin ve toplumsal ilerleyiş yasalarının tanıdığı zeminde devrimi üstlenen işçi sınıfının tarihsel materyalist perspektifini yaşam pratiği haline getirmek için aydınlatma faaliyetini sürdürüyordu. Bu yüzden Lenin 1905 yılında Sosyalizm ve Din kitabını kaleme alarak teorik ve pratik olarak devrimci mücadelede nasıl konum alınması gerektiğinin yolunu daha da aydınlatmıştır.
DEVRİMDEN HEMEN SONRA DEĞİŞİMLER
Ekim Devrimi’nden sonra Sovyetler Birliği daha tam olarak ilan edilmeden önce Bolşevikler ülkede ilk olarak bir inanç yasası yürürlüğe koyarak tüm Sovyet coğrafyasındaki halkların kişisel inançları doğrultusunda bireysel olarak inanç özgürlüğünü garanti altına aldılar. Bununla birlikte ülkede o güne kadar büyük ölçüde Hristiyanlık öğretisi üzerine şekillenmiş birçok toplumsal yapı ve inanış da hızlı bir şekilde işçi sınıfının iktidarı ve onun dayanağı bilimsel sosyalizmin ışığında yeniden şekillendirildi. Ülkede ilk olarak okullar ve eğitim Hristiyanlığın baskısından ve kilise öğretimi metodundan uzaklaştırılarak bilimsel bir müfredata dayalı şekilde bir kamu ihtiyacı olarak organize edildi. Bununla birlikte yüzyıllardan bu yana kiliselerin ve farklı dinlere ait cemaatlerin ellerinde bulundurdukları araziler, kiliseler, camiler, manastırlar, şatolar kısa zamanda ülkedeki tüm özel mülkler gibi kamulaştırıldı ve farklı kullanım alanlarına tahsis edildi. Bu kullanım alanları arasında okullar, müzeler gibi fonksiyonlarla birlikte bireysel inanış neticesinde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan dini merkezlerin bir kısmı da halkın kullanımına açık bırakıldı. Toplumsal ilişkiler içerisinde özellikle kadının toplumdaki konumuna ve ailenin şekillenişine dair oldukça katı kurallara sahip olan dinlerin etkisi ortadan kaldırıldı. Toplumsal hakları cinsiyet eşitliği temelinde yeniden yapılandırıldı. Böylece başta kilise olmak üzere diğer etkin dinlerin de toplumsal hayattaki gücü, gücünü bilimsel sosyalizmin ışığından alan Bolşevikler tarafından sınırlandırılarak insanlığın tüm boyunduruklardan kurtulduğu sosyalizmin inşasına uygun bir hale getirildi. Yapılan bu uygulamalar çoğu ülkedeki eş değerleri ile kıyaslanamayacak ölçüde hızlı bir şekilde hayata geçirilerek sosyalizm yolunda atılan adımları garanti altına almak amacıyla bir basamak olarak da kullanıldı. Devrimin hemen ardından, 1917 ile 1918 arasında yeni yaşamı inşa edecek şekilde bu adımlar atılmıştı. Bu süreçte özellikle Ortodoks Hristiyanlık ve İslami grupların temsilcileri atılan bu adımlara karşın oldukça etkili karşı devrimci faaliyetlerin de merkezi oldular.
ORTODOKS KİLİSESİ VE İKTİDAR HAYALLERİ
Çarlık Rusya’da büyük bir baskınlığa sahip olan Ortodoks Hristiyanlık’ın Çarlık ile ilişkisi çok önemli bir ideale dayanıyordu: 1453’te o zamana kadar Ortodoks Hristiyanlık’ın temel temsilcisi olan Bizans İmparatorluğu yıkılınca Rusya’daki Ortodoks Kilisesi bu durumu kendisi açısından bir gelecek hedefi ile bütünleştirmişti. Ortaya atılan görüşe göre Bizans’tan sonra Ortodoks’luğun Çarlık Rusya’sında temsili ile bir “Üçüncü Roma” kurulacaktı ve bunun görevi ilahi olarak Çarlık ve Ortodoks Kilisesi’ne verilmişti. Bu yayılmacı ve kendi içerisinde oldukça yol kat etmesi gereken hedef için çarlık tüm halkı dinle birlikte temsil eden bir mekanizma haline gelerek tüm ülkedeki nüfusu kendi politikaları ile çok uzun seneler sömürdü. Elindeki iktidarı kaybedince de bu idealinden hemen vazgeçmeyen Çarlık ve onun burjuvazisi devrimden hemen sonra Sovyetlere karşı kurulan Beyaz Ordu’yu destekleyerek sosyalizmi yıkmak için adımlar attı. 1918 yılında devrimden sonra atanan patrik Tikhon, devrimcilerin asıl hedefinin İsa’yı yeryüzünden silmek olduğunu belirterek açıkça dini bir çağrı ve Sovyet karşıtı propaganda faaliyeti yürütüyordu. Buna karşın İkinci Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede özellikle Stalin döneminde kilisenin gücü partinin çalışmaları ile oldukça zayıflatılmış ve İkinci Dünya Savaşı sürecinde de Sovyetler Birliği’ne karşın bir tehdit unsuru olarak diğer emperyalist devletler tarafından kullanılabileceği göz önünde bulundurulmuştu. Bu süre zarfında tüm coğrafyada eğitimin de materyalizm ve bilime dayalı geniş yaygınlığı tüm kitleleri kilisenin olası dogma ve müdahale politikalarına karşın savunmasız bırakan temel noktalardan biri olmuştur.
KAFKAS HALKLARININ İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
Özellikle İslam üzerine çalışmak yapmak amacıyla Bolşevikler tarafından bölgeye gönderilen uzmanların yaptığı yayınlar ve kurdukları dernekler ile halkın dini konudaki tutumu bilinçlendirme faaliyeti üzerinden sosyalizm ile karşıt olmadığı şeklindeki çalışmaları ile bu halkların tutumlarını değiştirmek üzere uzun uğraşlar vermişlerdir. Bölgede bulunan halkların değil bu halkları yönlendiren farklı yapıların ortadan kaldırılması ve halkın inanç özgürlüğü dahilinde kendi inancına karar verdiği bir ortamı inşa etme sorumluluğu alan devrimcilerin çalışmaları ile birlikte Kafkas halkları da devrimden sonra gelişen sosyalizmin etkisi ile önemli seviyede değişim göstererek devrimin önemli parçaları olmuşlardır.
SOSYALİZMİN NİHAİ HEDEFİ
İki din ve dinleri yönlendiren zümreler açısından da görüldüğü gibi temelde devrim karşıtı bir tutum almalarının temel noktası dinin bireysel bir noktadan çok toplumu ve üretim ilişkilerini kontrol eden gücünün teslim edilmek istenmemesidir. Bu noktadan bakıldığında Sovyetlerin karşısında yer alan düşüncenin ana odağına da sömürünün kaynağı olarak kapitalizmin elinde şekillenen bir din aygıtının devamı niteliğinde olduğundan söz edebiliriz. Sovyetler Birliği kurulduktan sonra işçi sınıfının iktidarını daha da ileriye taşıma amacında olan SBKP, bilimsel sosyalizmin ışığında dinlere karşın halkın inanç özgürlüğünü garanti altına alarak bir aydınlatma faaliyetine devam etmiş ve tüm Sovyet halklarının giderek dinlerin etkisinden kurtulduğu bir geleceği inşa etmeye çalışmıştır.
Kaynakça
Childers, B. (2012). The Plurality of Soviet Religious "Policy", Florida State University Libraries
Walters, P. (1984). The Rights Of Religious Believers In The Soviet Union, Sage Publications, Ltd.
Rayapen, L.C.W. (1989). Religious Freedom In The Soviet Union, International Journal on World Peace
Brickman, W.W. (1974). Resistance To Atheistic Education In The Soviet Union, Journal of Thought
Smirnov, N.A. (2005). Sovyet Rusya’da İslam Tarihi İncelemeleri, Evrensel Basım Yayın.
https://ozgurlukdunyasi.org/arsiv/408-sayi-059/1734-din-sorunu-ve-marksizm
https://ozgurlukdunyasi.org/arsiv/438-sayi-036/1998-din-ve-komunizm