Yoksulluk rakamlarının ‘insan’ hali: Hayallerim olmadı, hayal kurmayı bıraktım
Bugün Dünya Yoksullukla Mücadele Günü. Dünyada milyarlar, Türkiye’de milyonlar yoksul. Öyle bir yoksulluk ki, Türkiye’de 19 yaşındaki Şeyhmus’a, “Ah bir sigortalı iş bulsam" dedirtiyor.
Fotoğraf: Evrensel
Meltem AKYOL
İstanbul
Koronavirüs pandemisiyle birlikte ekonomik kriz derinleşirken, ortaya çıkan faturanın en ağır kısmını dünyanın her yerinde yoksullar ödüyor. Öyle ki Dünya Bankasının verilerine göre 736 milyon “aşırı yoksul”a 177 milyon insan daha eklenecek. Salgın öncesine göre yoksulluk oranı ise yüzde 2.3 yükselecek. Asgari ücretin 2 bin 360 TL olan açlık sınırının altında olduğu Türkiye’de de rakamlar aynı gerçeklere işaret ediyor.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) işsiz sayısını daraltılmış hesaplama yöntemiyle bile ancak 4 milyon 227 bin kişiye yükseldi. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezine (DİSK-AR) göre ise bu sayı 9.8 milyon.
Bu rakamlara bir de borçlanma verilerini eklersek fotoğrafı daha net görmüş oluruz. İstatistiklere göre bu yılın ilk 9 ayında yurttaşların bankalara olan borcu yüzde 36.5 artarak 806 milyar lira oldu. Rakamlar böyle… Bu rakamların bir de hayatlara yansıması var. Onlardan biri Şehymus’un hayatı. Yoksulluğa bir de onun ve kardeşi Hüsnü’nün anlattıklarıyla bakalım.
MARDİN’DEN URFA’YA ORADAN İSTANBUL’A…
Şeyhmus 19 yaşında Mardinli bir genç. Mardin’den Urfa’ya oradan İstanbul’a uzanan bir hikayesi var. Babasının işi nedeniyle Urfa’da büyüdü Şeyhmus. Daha 15’indeyken başladı işçilik etmeye. Önceleri hem iş hem okulu birlikte götürdü, ama iş nedeniyle devamsızlıkları da arttıkça arttı, sınıfta kaldı, okulu bıraktı. Sonrası tam zamanlı işçilik… Büfede de çalıştı, kıraathanede ve kafede de. 2 yıl Urfa’da çalıştıktan sonra iş bulamadı artık, buldukları da yetmedi. Bana da anlatırken, “Kıraathane vardı gidiyordum, günlük 15 liraya, 15 lira abla, nasıl yetsin” diye sordu. Ve sonrası işsizlik. Bunca düşük ücrete rağmen iş bulamamaya başlayınca da düştü İstanbul yollarına, aile yok tabii, dayısında bir süre misafir oldu. Sonra ailesi de geldi. 7 kardeşten 3’ü evli, 4 erkek kardeş ve anne-baba iki oda bir salon ev tuttular. Bir ağabeyi asker şimdi, Şırnak’ta. “Bin lira kira. Faturalar desen aylık 600-700’ü buluyor” diyor Şeyhmus.
Bir de banka ödemesi var… Babası da iş arıyor ama nafile: “Emekli diye almadılar işe, ben bir de babamın emekli maaşı. Geçim zor. Abim midyeye gidiyor şimdi, annem pişiriyor evde onu, kardeşim de satıyor. İşte yani şimdi midye biraz açıldığı için Allah’a şükür geçinebiliyoruz” diye anlatıyor Şeyhmus.
ÖZENMEYİ DE HAYAL KURMAYI DA BIRAKTIM, BAKMIYORUM ARTIK…
Hayat zor, Ne bekliyorsun, ne istiyorsun kendin için diyorum: “Bir ev” diyor ve ekliyor: “En azından rahat otururuz, kiramız falan olmaz… Belki biraz para biriktiririz. Annem-babamı kurtarmak istiyorum.”
Sen peki diyorum, sen kendin için ne istiyorsun, hayalin ne örneğin, yok mu sevdiğin seni… Çocukluktan yeni çıkmış bir genç yok karşımda sanki. Uzun uzun düşünüyor, “Hayatımda hiç tiyatroya gitmedin, sinemaya da bir kere, Mucize’ye” diyor ve devam ediyor: “Özeniyordum, eskiden istiyordum, işte monttur, pantolondur, kottur, konserdir, filmdir… Ama bıraktım onları. Şimdi bir şey gördüm ya diyelim, direk gidiyorum oradan, bakmıyorum, bakmıyorum ki istemeyeyim. İstediklerim olmadı zaten be abla, benim sınıfımdakiler iş sahibi oldu, ben… Sevgili dedin ya, nerede olacak abla. Kim bize bakacak. Hep çalışıyoruz, hadi buluşalım dese gidemezsin. Hiçbir şey yaptığım yok ki, uyan gel işe çalış eve git, bir saat telefonla oyna, sonra yat. Sonra yine iş. Şimdi sen söyle ben nasıl hayal kurayım. Her şey üstümüze kaldı. Bir de ben hayal kurdum önceden, hiçbirisi olmadı. Ondan sonra da hayal kurmayı bıraktım, istemedim yani. İşte şimdi askerden sonra sigortalı bir işe gireyim istiyorum, en azından giriş-çıkış saatleri belli olan…”
12 YAŞINDAKİ İŞÇİ KARDEŞ
Hüsnü Şeyhmuz’un kardeşi. 12 yaşında, henüz. 5. sınıfa gidiyor. Annesinin pişirdiği midyeleri satıyor o da. Şeyhmus’un gözü hep üstünde. “3’te geliyorum, 11’e kadar çalışıyorum, harçlığımı çıkarıyorum” diyor. Eee dersler, diye soruyorum, onlar nasıl olacak, anlatıyor: “EBA’dan izliyorum. Onu da anlamıyorum, biz daha yazmadan yazıp-anlatıp geçiyorlar. Bazen sayfayı bile söylemiyorlar. Bir şey anlamıyorum yani ama gene de izliyorum.”
Ne yapıyorsun kazandıklarını diye soruyorum, paranın yarısını masraflara gidiyor, diğerini de kumbaraya atıyorum” diyor. Okul masraflarını çıkaracak, belki bir de bilgisayar: “Eski bir tablet vardı kırıldı, ama o çok para olur, olmaz yani.” Bir de okulda etkinlik falan yaparlarsa onlara gitmek için para biriktiriyor, öyle diyor yani.
"HEM ÇALIŞIP HEM OKUMAK ZOR GELDİ BE ABLA, OLMADI…"
Okul diye söze girecek oluyorum, bir çırpıda anlatıyor kendisi: “Okulu bıraktığım ilk gün pişman oldum zaten. Mecbur kaldım ama. Okurken çalışmak çok zor abla. Sabah yedide kalkıp yarım saat yol yürüyordum okula, sonra iki buçukta çıkıp eve dönüyordum koştur koştur. Üstümü değiştirip işe gidiyordum. Gece on iki buçuğa kadar çalışmaya… Haftalık 105 liraya… Derse geç kalıyordum, devamsızlık yapıyordum. Yorgundum yani. Sonra sınıfta kaldım devamsızlıktan. Arkadaşlarım benim gibi değildi, onlar okuldan eve gidiyorlardı işte. Yani Allah daha da versin tabii ama vardı onlarda. Benim gibi olanlar da vardı ama… Öğretmenler kapının önüne kadar geldi ‘Bırakma’ diye. Olmadı işte.”
PANDEMİ YIKICI VE UÇURUMLAR KESKİNLEŞTİRİCİ BİR ETKİ YARATTI
UNICEF de dünya genelinde pandeminin çocuk yoksulluğunu ciddi ölçüde artırdığını, yaşadıkları hanelerde temel ihtiyaçlarının karşılanamamasının yanı sıra eğitime uzaktan devam edebilmeleri için gerekli araç ve teknolojiye erişemeyen çocuklar için daha derin ve nesillerarası düzeye taşınacak okul terk vb. etkilerin söz konusu olduğunu aktarıyor.
Doç. Dr. Burcu Yakut Çakar, buna bir de Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Programı ve BM Kadın Biriminin değerlendirmelerini ekliyor. Rakamlar pandeminin daha fazla kadını yoksulluk riski ile karşı karşıya bıraktığını, gerek hane içinde, gerek toplumsal yaşamda ve çalışma yaşamında çoklu eşitsizliklerden muzdarip olan kadınların pandemiden çok daha fazla etkilendiklerini gösteriyor.
Tüm bu rakamları yorumlayan Çakar’a göre dünyada da Türkiye’de de durum pek iç açıcı görünmüyor: Çakar, “Gerek küresel gerek ulusal ölçekte aslında durum bize mevcut ve yapısal nitelikli eşitsizliklerin üzerine gelen bir pandemi dalgasının çok daha yıkıcı ve uçurumları keskinleştirici bir etki yarattığını betimliyor” diyor.
Türkiye’de pandeminin gelir dağılımı ve eşitsizlik üzerindeki etkisi konusunda Ayşe Aylin Bayar, Öner Günçavdı ve Haluk Levent tarafından yapılan araştırmayı hatırlatan Çakar, “Pandeminin ortalama gelirleri (Her gelir grubunda farklı düzeyde olsa da) belirgin biçimde azalttığını ve gelir eşitsizliğini artırdığını tespit ediyorlar. Derin Yoksulluk Ağı’nın sahadaki çalışmaları çerçevesinde pandemide işyerleri resmi olarak kapalı olan, gündelik/yevmiyeli/geçici işlerde çalıştığı için, pozitif tanı ya da temaslı olmak gibi çok çeşitli nedenlerle kentte işsiz ve dolayısıyla gelirden yoksun kalan kesimlerin ve bakımıyla yükümlü oldukları hanelerindeki bireylerin daha derinden yaşadıkları bir yoksulluk tablosunun izleğini buluyoruz. Bu hanelerdeki çocuklar açısından mevcut geçim koşullarının kötüleşmesinin yanı sıra pandemi döneminde eğitime erişim ve eğitime devam konusunda da önemli sorunlar olduğu ve bu sorunların okulu terk vb. gibi daha uzun vade etkileri olan sonuçlara yol açabildiğini de görüyoruz” diyor.
ASGARİ BİR GELİR GÜVENCESİNİN OLMADIĞI TÜRKİYE’DE PANDEMİ GİBİ KRİZLER YIKICI OLABİLİR
Asgari bir gelir güvencesinin bulunmadığı Türkiye’dekine benzer durumlarda pandemi dahil tüm kriz dönemlerinin haneler için etkilerinin yıkıcı olabildiğine dikkat çeken Doç. Dr. Çakar, devamında şu değerlendirmeleri yapıyor: “Bu etkiler gelir kaybı, borçluluğun artması, sağlık ve bakım hizmetlerine erişim ihtiyacı gibi çok çeşitli boyutlarıyla ortaya çıkıyor. Bu durumda da kamunun refah sistemi içinde, vatandaşlarını karşı karşıya kaldıkları risklere karşı koruyacak ve insana yaraşır bir refah düzeyinde yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayabilecek tüm önlemleri alması beklenir. Nihayetinde şimdiye değin iktidar tarafından alındığı duyurulan önlemlerin tümü, pandeminin belirli kesimler açısından (daha ziyade sermaye yanlısı şekilde) kısa vadedeki etkilerini hafifletmeyi amaçlıyor gibi görünüyor. Haneler için ise başa çıkma stratejileri gittikçe daralıyor. Öte yandan pandemi sonrası dönemin beraberinde getireceği ekonomik ve toplumsal dönüşümleri, (Hanenin içinden başlayarak) keskinleşen eşitsizlikleri, çalışma yaşamının ve gündelik rutinlerin evrimini de dikkate alacak bir yaklaşıma ihtiyacımız olduğu son derece açık.”