AKP pandemiyi fırsata çevirdi: "Yeni istihdam paketi" esnek çalışmayı derinleştiriyor
Çalışma Ekonomisti Dr. Erkan Aydoğanoğlu ve DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan, AKP'nin TBMM'ye sunduğu "yeni istihdam paketi"ni değerlendirdi.
Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk | Fotoğraf: DHA
Cihan ÇELİK
İstanbul
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk "yeni istihdam paketi"ni duyurdu. Selçuk'un açıklamasına göre işsizlik ödeneği alanların istihdama dönüşü teşvik edilecek. Bunun için 'Hızlı İşe Dönüş Desteği' devreye alınacak. İşsizlik ödeneği alanlar ilk 3 ay içerisinde işe dönüş yaparsa 3 ayın emeklilik primlerini devlet ödeyecek. Belirli süreli sözleşme en fazla 2 yıl olacak. 2 yıl dolduğunda işverenler bu sözleşmeyi aynı işçiyle tekrarlayamayacak. 6 aylık, 12 aylık sözleşmeler yapılabilecek. 25 yaş altı ve 50 yaş üstü kişiler için esnek çalışma modeli getirilecek.
AKP milletvekilleri teklifi TBMM'ye sundu. AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş da İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin detaylarını Meclis'te gazetecilerle paylaştı.
Çalışma Ekonomisti Dr. Erkan Aydoğanoğlu ve DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan'ın değerlendirmesine göre açıklanan paket işsizlik sorununu çözmekten çok uzak, aksine güvencesiz ve esnek çalışmayı derinleştiren bir adım. Belirli süreli iş sözleşmeleri ile işverenlere 1 yılın altında sözleşme imzalama hakkı veriliyor bu da kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılması anlamına geliyor. Yine bu madde sendikalaşma hakkı önünde de büyük bir engel.
"HAYALDİ GERÇEK OLDU"
Paketi değerlendiren Çalışma Ekonomisti Dr. Erkan Aydoğanoğlu, "AKP’nin 18 yıllık hayali pandemi ile gerçek oldu. Esnek güvencesiz iş gücü piyasası oluşturmak için tam gaz yol alıyorlar. Bunu yaparken işverenin yükünü azaltarak, işçinin emeğini daha fazla sömürüyorlar. En önemlisi 25 yaş altı ve 50 yaş üstüne getirilen esnek çalışmayla kıdem tazminatının kapsamını daraltıyorlar. Yani kıdem tazminatını birdenbire kaldırmayıp muhtemelen peyderpey kaldırmayı hedefliyorlar. Çok dar bir kesim kaldıktan sonra fona geçiş düzenlemeyi planlıyorlar” diye vurguladı.
"İŞSİZLİK YAPISAL BİR SORUN, PAKETLE ÇÖZÜLMEZ"
Belirli süreli sözleşmelerin 2 yıl olmasının da başlı başına bir skandal olduğunu söyleyen Aydoğanoğlu, "Hem esnek olup hem güvence olmaz, olması mümkün değil” dedi. Gerçek işsiz sayısının görülmesinin engellediğini belirten Aydoğanoğlu, şu anda 10 milyon işsiz olduğunu hükümetin de paketlerle istihdam sorunlarını makyajlayarak geri planda kalmasını hedeflediğini belirtti.
İşsizlik sorununun paketlerle çözülebilecek bir mesele olmadığını kaydeden Aydoğanoğlu şöyle devam etti:
“Yapısal bir sorun bu. Bunun için köklü değişimler gerekiyor. AKP iktidarı uzun zamandır despotik bir emek rejimi inşa etmeye çalışıyor. Her şeyin iktidarın, işverenlerin, patronların denetimi ve gözetiminde olduğu; işçi sınıfının en küçük bir hak arama eyleminin bile çeşitli gerekçelerle yasaklandığı, despotik bir emek rejimi oluşturuluyor. Hükümet ve patronlar el ele kol kola her aşamasını birlikte planladıkları bir süreci yönetiyorlar. Masa başında işveren örgütleri ile kol kola girerek paket açıklamayla bu iş olmuyor. Nitekim hatırlayalım geçen sene Maliye Bakanı Berat Albayrak '2.5 milyon istihdam yaratacağız' demişti. Ancak tam tersine işsizlik artıyor. Bakan Selçuk’un açıkladığı bu pakete de işverene istihdam desteği paketi diyebiliriz.
“SENDİKALAR AKTİF BİR POLİTİKA BELİRLEMELİ”
Burada işçi sendikalarının pasif kalmasını eleştirmek gerekir. İşçi sınıfının bunu mutlaka değiştirmesi gerekir. Sendikalar aktif bir politika belirlemeli, Türk-İş, DİSK, Hak-İş ortak bir tutum belirlemeli. Onun dışında hükümet kendi çalıp kendi oynadığı bir düzene doğru gidiyor. Grevler yasaklanıyor. 18 yılda 17'nci grev yasağı. O zaman niye bu toplu sözleşme hakkı var? Anayasada sendikalaşma hakkı var, ama sendikalaşanlar işten atılıyor. Hepsini kaldırın, her şey Saray’ın talimatları ile olsun bitsin. Olan bu."
“İŞVEREN KIDEM TAZMİNATI YÜKÜNDEN KURTULMUŞ OLUYOR”
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan da düzenlemelerin kıdem hakkının ortadan kaldırılmasına ve işçilerin sendikalaşma hakkına engel olacağı uyarısında bulanarak şu değerlendirmeleri yaptı:
"Türkiye’de zaten esnek, kuralsız ve kayıtdışı yaygın çalışma varken şimdi böyle bir düzenlemenin yapılması demek, 16- 25 yaş arasındaki işçilerin ve 50 yaş üzerindekiler de esnek, kuralsız ve kayıtdışı çalışma hayatına dahil edilmesi anlamına geliyor. Belirli süreli sözleşme demek sendikalaşmanın önündeki en büyük engel demek. Belirli süreli sözleşme demek kıdem tazminatı hakkının olmaması demek, işçilerin bu süre içerisinde hakkını hukukunu arayamaması demek, patrona ya da işverene karşı hiçbir talebini öne sürmemesi demek. Bu bütünüyle güvencesiz ve kuralsız çalışmanın yolunu açmak olur.
İşverenler karından kaybetmek yerine üretimini parçalara bölerek, 6 aylığına işçiyi alarak 6 ay sonra işten çıkarabilecek. Yine kıdem hakkının doğmaması için 12 aydan fazla sözleşme yapmayacaklardır. Dolayısıyla böyle bir düzenleme ile kıdem tazminatı verme yükünden kurtulmuş oluyorlar. Yine sendikalı işçilerin ya da kadrolu işçilerin kazanmış olduğu hakların da, belirli iş sözleşmesi yoluyla budanması anlamına gelecektir."
"7.5 SAAT ÇALIŞMA SAATİ UYGULANMALI"
Pandemi ile birlikte alınması gereken önlemlerden birinin çalışma sürelerinin düşürülmesi olduğunu belirten Aslan, bunun istihdam olanağı yaracağını da belirterek şu öneride bulundu: "Yasada olan 7,5 saatlik çalışma düzenine uyan yok sendikalı işyerleri dışında. 13 -14 saat çalıştırılıyor. Türkiye’de çalışma saatleri düşürülebilir. Gerçek anlamda 7,5 saatlik çalışma düzeni tertip edilirse yeni işçi de alarak zaten üretim devam ettirilebilir. Vardiya sayıları artırılabilir. Her fabrikadaki çalışma saati 6-7 saate düşürüldüğünde işçiler gelir kaybı yaşamadan çalışabilir. Böyle yaparak 5 milyona yakın kişiye istihdam olanağı yaratabilir. Ancak burada işverenler kendi karlarından vazgeçmiyorlar kendi artı değerlerinden vazgeçmiyorlar. İşçilerin haklarını budama ve ortadan kaldırma yolunu izliyorlar."
“İŞÇİNİN GELİRİNİN YÜZDE 50 DÜŞERKEN SABIR İSTEMEK UTANMAZLIKTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Gerçek mümin yoklukta sabreder” açıklamasına da değinen Aslan, "Türkiye sermayesi bugünkü kar oranlarını açıklasa bu pandemi sürecinde bile karlarını önemli ölçüde katladıklarını göreceğiz. Yıl sonunda ilk 500’ler açıklanacak, tekellerin karları açıklanacak. Bugüne kadar hep sabretme işi işçi ve emekçilere düştü. Ancak ne Saray ne de iktidar ne de sermaye kesimi kendi geleceklerinden karlarından servetlerinden vazgeçmediler. Örneğin Türkiye’de eşitsiz vergi uygulaması var. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını gündeme getirin, biz de sabredelim o zaman. Yani milyonlarca işçinin gelirinin yüzde 50 düştüğü yerde sabır istemek aymazlık ve utanmazlıktır. İşçi ölürken sabretsin, aç kalırken sabretsin, yoksul kalırken sabretsin, işsiz kalırken sabretsin… Bu sabrın bir sonu olacak, böyle sınırsız bir sabır olması mümkün değil. Sabır isteyenlerin bir eli yağda bir eli balda. Emekçilerden sabır istemek gibi bir hakları yok. Bütün işin dümeni iktidardan ve sermayeden yana dönüyor." dedi.
“BİRLEŞİK MÜCADELE ÖRGÜTLENMEDEN SALDIRILAR SONLAMAYACAK”
Aslan hükümetin ve sermayenin saldırılarına karşı birleşik mücadelesi vurgusu yaparak sözlerini noktaladı: "Petrol-İş grevinin yasaklanması pandemi süreci ile birlikte yeni bir hukukun, normların getirildiği anlamına geliyor. Yasal olan, kağıt üzerinde var olan grev hakkının da önü bütünüyle kapatılmıştır. Bu artık şu anlama geliyor; ‘İstediğiniz kadar grev hakkınız, toplu iş sözleşmesi hakkınız olsun, ben istersem bunu kullanabilirsiniz, benim istediğim ölçülerde bunları kullanabilirsiniz’ diyor. Sendikaların emek örgütlerinin oturup düşünmesi gerekir; iktidar ve sermaye önümüzdeki dönemde her türlü saldırganlığı, hak, hukuk tanımazlığı sürdürecek. Bunun karşısında birleşik bir mücadelenin örgütlenmesi, grev hakkının yasaklamalara rağmen kullanılması, fiili mücadele yol ve yöntemlerinin tartışılarak karar alınması ve eyleme dönüştürülmesi gerekiyor."
{{417200}}