Toplumsal muhalefet değil, sınıf mücadelesi
“KESK ve iş kolu kongreleri, uzun zamandır kamu emekçilerinin ortak talepleri ve mücadele deneyimleri üzerine kurulmadığından, yenilenme olanağından da yoksun kalınmaktadır.”
Fotoğraf: Evrensel
Satı BURUNUCU
Tüm Bel-Sen MYK Üyesi
Kamu emekçilerinin uzun zamandır giderek ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarına, salgın sürecinde alınmayan tedbirler, bu süreci fırsata çeviren işverenlerin ve hükümetin yeni hak gaspları, ücret kayıpları, ek ödeme adaletsizliği, esnek çalışma ve online denetim uygulamaları eklendi. Son 8 yılda yüzde 42 oranında yoksullaşan kamu emekçileri, işyerlerinde artan baskılar ve keyfi uygulamalarla boğuşuyor.
Tüketen koşullar özellikle sağlık iş kolunda emeklilik ve istifalara yol açıyor. Büro Emekçileri Sendikasının İŞKUR emekçileri arasında düzenlediği ankete verilen cevaplar pandemi koşullarında yoğunlaşan esnek çalışmanın ne anlama geldiğinin özeti gibi: “Bu süreçte yaptığımız çalışma saatlerini toplasak emekli olacak kadar yoğun, yaşlanacak kadar stresliydi”, “Günde 1 saat bile uyku uyumadan, telefonda hazır ol vaziyetinde çalışmak... Normal hayat yok, üç kat fazla gelen elektrik faturası, yöneticilerin sürekli seni araması”...
Pandeminin ilk zamanlarında alınan kimi kısmi ve göstermelik tedbirler, zaman içinde işçi ve emekçiler için rafa kaldırılırken, bütün ekonomik önlem ve paketler bir avuç sermaye sınıfının kârdan zarar etmemesi için kullanıldı, kullanılıyor. Milyonlar ise hastalığa, açlığa, işsizliğe, eğitim ve sağlık hizmetinden tamamen yoksunluğa, temel hak ve özgürlükler açısından ise yoksunluğa itildi. İşçi sınıfı ve emekçiler, çalışıp üretmediklerinde bütün bir hayatın duracağını ama aynı zamanda bu sistemde hayatlarının bir değerinin olmadığını, kitlesel, yaygın ve eş zamanlı olarak tecrübe ettiler, ediyorlar.
Burjuvazi aşırı kâr hırsı için önümüzdeki yıllara yaydığı planlarını, pandemiyi fırsat bilerek öne çekerken, yoksulluk ve sömürüye karşı en küçük bir hak arama çabası ise şiddetle bastırılıyor. ‘Tek adam tek parti’ yönetimi, milliyetçiliği, militarizmi, bölge halkları arasında düşmanlığı kışkırtan söylemleri ve savaş politikaları eşliğinde tüm emekçi kesimlere yönelik saldırılarını artırıyor. Basın, meslek örgütleri, odalar hatta siyasi partiler zapturapt altına alınmaya çalışılıyor. İşçi ve emekçilerin grev, sendikalaşma, toplu sözleşme hakları kullanılamaz halde…
GENEL KURULA NASIL GİDİLİYOR?
İşte KESK ve bağlı sendikaların genel kurulları, bu koşullarda toplanıyor. Hükümetin politikalarına karşı artan hoşnutsuzluk elbette kamu emekçileri sendikal hareketine de yansıyor. Memur-Sen’de istifalar (Yerel yönetim iş kolunda 8 bin, eğitim iş kolunda 5 bin) yaşanırken, örgütlenme ihtiyacı artıyor. Ortak talepler etrafında gösterilen hiçbir çabanın karşılıksız kalmadığı bir dönem yaşanıyor. Haber-Sen ve BTS’nin yaptığı eylemlerle sağladığı üye artışı, sağlık iş kolunda ortak talepleri ve tepkileri içeren işyeri eylemlerinin üye olsun olmasın emekçilerden olumlu tepkiler alması, yerel yönetim emekçilerinin örgütlenme ve TİS hakkını koruma mücadeleleri bunun sınırlı da olsa olumlu örnekleridir. Ancak genel olarak KESK ve bağlı sendikalar, kamu emekçilerinin zorlaşan koşullarını, yakıcılaşan taleplerini, hükümete tepkilerinin artmasını örgütlenme ve mücadele olanağı olarak ele alamamış, hatta içine kapanmıştır. KESK, iş kollarındaki mücadeleyi birleştirerek büyütme ve işçi sendikaları ile ortak bir mücadele konusunda da ilerletici olamamıştır.
Sendikaların genel kurul süreçleri, iki dönem arasındaki çalışmaların değerlendirildiği, emekçilere yönelik saldırılara karşı planların yapıldığı, mücadele kararları ile yenilenen dönemlerdir. Fakat KESK ve iş kolu kongreleri, uzun zamandır kamu emekçilerinin ortak talepleri ve mücadele deneyimleri üzerine kurulmadığından, yenilenme olanağından da yoksun kalınmaktadır. Siyaseten verilen karar önergeleri, emekçileri sendikal sürecin her düzeyde dışına atan örgütlenme ve model dayatmaları, siyaseten ittifaklaşmalar genel kurulların gündemini teşkil etmektedir.
Bu durum, içinden geçtiğimiz genel kurul sürecinde, geçmiş süreçlerin tamamına rahmet okutacak düzeydedir. KESK’te sendikal anlayışların temsilcilerinden oluşturulan bir merkezi komisyon, genel kurul tarihlerinden kongrenin kaç gün olacağına, tüzük değişikliği ve karar önergelerine, yeni yürütme kurullarının hangi çevrelerden olacağına kadar bütün sendikalar adına karar verme hakkını kendinde görebilmektedir. Bu planlamada bırakınız iş kolu delegelerini sendikaların MYK üyeleri dahi etkin değildir.
Sadece Emek Hareketi, eleştirileri ile birlikte KESK düzeyinde oluşturulan bu merkezi komisyonda yer almayacağını açıklarken, iş kolu sendikalarının genel kurul iradelerine ve emekçilerin ihtiyaçlarına dikkat çekmiştir.
KAMU EMEKÇİLERİ SÖZ VE KARAR SAHİBİ DEĞİLDİR
KESK içinde sınıf sendikacılığını benimseyen Emek Hareketi ile toplumsal hareket sendikacılığında buluşan anlayışlar arasında süren tartışmaların esası, sendika tanımından başlayarak emekçilerin işyerinde, sendikada, yerellerde, ülke çapında ve uluslararası düzeyde sermaye sınıfının saldırılarına karşı birleşik mücadelesinin örgütlenip örgütlenmeyeceğine dayanır. İşçi ve emekçileri saldırılar karşısında birleşik hareketten alıkoyan, karar ve mücadele süreçlerinin dışına atan, bölünmeye ve rekabete katkı koyan, toplu sözleşme ve grev hakkı mücadelesinden uzaklaştıran, emekçi kitlelerine güvenmeyerek üretimden gelen gücünü terk eden, protestocu kadro eylemleriyle kendini muhalefet örgütü ilan eden tutum mücadeleye zarar vermektedir.
Kamu emekçileri hareketi, sendika kapatmalara, baskı ve sürgünlere rağmen “sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı” taleplerini kazanmak için kısa zamanda kamu emekçilerinin yüzde 40’ını örgütlemeyi başarmıştı. “400 bin kamu emekçisinin değil 2 milyon emekçinin sesiyiz” şiarıyla yapılan grevler ve kitlesel fiili mitinglere giden süreç, işyerlerinde tüm emekçilerin katıldığı toplantılarda karara bağlanan ortak talepler ve çözüm önerileri ile başlıyor; kamu emekçileri kararların sahibi olarak mücadeleye katılım gösteriyordu.
Bugün kağıt üstünde 10 kamu emekçisinden 6’sı sendika üyesidir. Ne yazık ki çoğunluğu hükümet yanlısı Memur-Sen’e üye olan kamu emekçileri, söz ve karar hakkına sahip oldukları gerçek bir örgütlülüğe sahip değildir. Mücadelesiyle sendika hakkının önünü açan KESK’e bağlı sendikaların hemen hepsi ise kendi iş kollarında 3’üncü, 4’üncü sendika konumundadır (Tüm Bel-Sen hariç) ve örgütlenme oranları yüzde 4-6 civarındadır. Ve yine ne yazık ki geldiğimiz noktada KESK üyesi kamu emekçilerinin de söz ve karar hakkına sahip oldukları söylenemez.
Sendikalarımızın kuruluş yıllarında işyerlerinde, şubelerde uzun tartışmalar sonucu hazırlanan tüzükler, 2011 kongrelerinde bırakın işyeri temsilciliklerinin, şubelerin görüş ve önerilerinin alınmasını, genel kurula verilen gündem önergeleri ile o an, orada değiştirildi. Toplu sözleşme ve grev hakkı mücadelesinden uzaklaşmayla başlayan zayıflama ve darlaşma, “karar organlarını genişleterek demokratikleşmek” iddiası ile kurulan ve seçilmişler yerine siyaseten temsiliyetlerden oluşan KESK GYK’si sürecinde daha da hızlandı. KESK’in zayıflığının nedenleri söz konusu olduğunda, hükümetlerin kamu emekçilerini bölme ve hareketi kendi güdümüne almaya yönelik saldırıları, çokça konuşulan dış etkenlerdir. Ancak zayıflamanın asıl nedeni; grev ve TİS mücadelesinden uzaklaşılmasında, emekçilerin karar alma ve eylem süreçlerine katılımının önünün kapatılmasında aranmalıdır.
EMEK HAREKETİ SENDİKA MECLİSLERİNE NEDEN KATILMIYOR?
Emek Hareketi, şube ve sendika MYK yöneticilerinin de içinde olduğu KESK Danışma Meclisi toplantılarına katılırken, KESK Genel Meclisi ve Kadın Meclisi toplantılarına katılmamaktadır. Neden?
Sorunun direk yanıtından önce 2011’deki tüzük değişiklikleri ile KESK’teki karar alma süreçlerinin nasıl şekillendirildiğine bakalım:
1- KESK GENEL MECLİSİ: Genel kuruldan sonra en yetkili karar organı olarak belirlenmiştir, üç ayda bir toplanır. KESK Yürütme Kurulu üyeleri, bağlı sendikaların merkez yönetim/yürütme kurulunu temsilen 1 kişi, sendika genel kurullarından seçilecek biri kadın biri erkek olmak üzere 22 üye ve yine sendika genel kurullarından seçilecek 61 üyenin katılımıyla 101 kişiden oluşur.
KESK Genel Meclisinin 61 üyesi, sendikal anlayışların belirlediği kadrolardır. Çoğunluğu işyeri temsilcisi, şube ya da MYK yöneticisi olmadığından aldıkları kararları uygulamak ya da hesap vermek gibi bir sorumlulukları yoktur. Ancak yetkileri olağanüstüdür; konfederasyonun program ve politikalarına karar vermek, eylem kararları almak ve kararların uygulamasını değerlendirmek, olağanüstü genel kurulu ya da seçimsiz genel kurulu toplamak, sendikaların konfederasyon üyeliğine, çalışan personele ve onların ücretlerine karar vermek gibi…
2- KESK KADIN MECLİSİ: KESK Kadın Sekreteri, Kadın Birimi, Yürütme Kurulu kadın üyeleri, bağlı sendikaların MYK’lerindeki kadın üyeler, şubelerin kadın meclislerinden (Kadın meclisi olmayan iş kollarında kadın komisyonlarından) her toplantı için ayrıca seçilecek bir kadın temsilciden oluşur.
Yani şubelere seçimle gelen kadın sekreterleri bu kurulun üyesi dahi sayılmazlar. Her toplantıya şubelerden farklı katılımcı katılabilir, politika ve kararları belirleyebilir, ancak uygulama sorumluluğu yoktur.
KESK Kadın Meclisi kararlarını Genel Meclise sunmakla birlikte, fiiliyatta bir karar organıdır.
3- DANIŞMA MECLİSİ: KESK Genel Meclisi ve MYK’si ile üye sendikaların MYK üyeleri ve şube başkanlarının katılımı ile oluşur. Yılda bir kez toplanır ve KESK Genel Meclisine öneri sunar. Yani sendika MYK üyelerinin ve işyerleriyle doğrudan bağı bulunan şube başkanlarının içinde olduğu bu kurul, karar organı değildir. Dolayısıyla şube başkanları, Danışma Meclisi toplantılarını anlamsız bulmakta ve katılım her geçen yıl düşmektedir
NE DEMOKRASİ NE KATILIM VAR
Öncelikle yukarıda adı geçen meclislere, “Katılımın düşük olduğu, çalışmadığı, üretemediği” gibi pek çok eleştirinin, bizzat katılımcıları tarafından da yapıldığını ifade edelim. Emek Hareketinin eleştirileri ise özetle şöyle:
- Meclislerin “demokratik katılım organı” olduğu öne sürülmektedir. Oysa sendikal demokrasi, sendika içindeki anlayışların karar alması ve onların sayısı ile değil işyeri ve iş kolundaki üyelerin katıldığı, denetlediği süreçlerle ölçülür. Kararlar karar alıcıların sayısı ne olursa olsun tepeden değil, işyerlerinden tabandan alınıyorsa “demokrasiden” söz edilir.
- Meclislerin bu mantıkla oluşturulması, sendikal anlayışların kendi fikir ve ayrılıklarını örgütlerken, emekçilerin taleplerine ve mücadele araçlarına kendisinin karar vermesini zorlaştırıyor.
- Söz konusu meclis yapılanması nedeniyle, kararları alanlarla uygulaması ve hesap vermesi gerekenler aynı değildir. Seçilmiş bir işyeri temsilcisi, şube ya da MYK üyesi emekçilere hesap vermekle yükümlü iken, KESK Meclisi üyeleri hayata geçirme, hesap verme sorumluluğu olmadan karar alabilmektedir. Böylece meclisler, inisiyatifi parçalamakta, sendikal mekanizmaları bozmaktadır.
- Meclisler emekçilere ve sendikal mücadeleye güvensizliği büyütmektedir. Kararları kadrolar almakta, kadro eylemleri planlanmakta, sonra da gıyabında karar alınan emekçilerin katılımı sorgulanmaktadır. Böylece emekçilere güvensizlik örgütlenirken darlaşma sürmektedir.
SINIF SİYASETİ YERİNE DAR GRUPÇULUK
- Sendikalar bir toplumsal muhalefet örgütü olmadığı gibi, anlayışların siyaset kürsüsü, tartışma platformu değildir. Tıpkı parlamento gibi sendika içindeki siyasal anlayışların temsilcilerinden oluşan bir meclis, sendikayı sendika olmaktan çıkarır, çıkarmaktadır da.
Sendikal mücadele işyerlerine dayanır ama elbette işyeri talepleri ile sınırlı değildir. Sınıf mücadelesi politik bir mücadeledir. Ekonomik ve politik taleplerin doğrudan bir ilişkisi vardır ve asıl hedef, işçi ve emekçilerin bu ilişkiyi kurarak burjuvaziye karşı bir sınıf olarak mücadele eder hale gelmesini sağlamaktır. TİS hakkı, bütçe talepleri örneğin doğrudan hükümeti ve sermayeyi karşısına alan taleplerdir. Aynı şekilde savaşçı politikalar, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması, ifade, örgütlenme ve basın özgürlüğü üzerindeki baskılar, kadınların eşitsizliğinin derinleşmesi, kapitalizmin doğayı yıkıma uğratması vb. tüm sorunlar sendikaların mücadele gündemleri olarak aslında işyerlerinde dile getirilen özlük, ekonomik ve sosyal talepleri doğrudan etkileyen meselelerdir. Bu yüzden ülkedeki her gelişmeye ilişkin söyleyecek sözümüz olmalı. Ama bu sözümüzü etkili kılacak olan, işyerinde söylenmesi ve işyerlerinden yükselmesidir.
KESK’te ise siyaset yapma tarzı genellikle anlayışların kendi dünya görüşlerini kurullarda karar haline getirerek çeşitli açıklamalar yapmak biçimindedir. Yüz binlerce emekçinin örgütlü gücünü bir kenara iterek, onların ekonomik ve demokratik talepleri arasındaki bağı kuracağı bir mücadelenin gereği yapılmazken, sendikalara kamuoyucu bir muhalefet örgütü rolü yüklenmektedir. KESK’e hakim anlayışın savunduğu siyaset yapma tarzı ile Emek Hareketinin bu meseleyi ele alışı arasındaki fark buradadır.
NE ÖNERİYORUZ?
Emek Hareketi olarak, bu işleyişin bir anlamda tam tersini savunuyoruz. Yani kararları emekçiler alır, seçilmiş organlar hangi anlayıştan olursa olsun bu kararların uygulayıcısıdır.
İşyerindeki emekçilerin örgütlü-örgütsüz, sözleşmeli-işçi ayrımı gözetmeksizin mücadele birliğinin sağlanması görevi, sendikal mücadele ve örgütlenmenin ilk ve en önemli halkasıdır. Sonra sendikada bütün işleyiş ve karar organları, işyeri örgütlerinin üzerine kurulmalıdır.
Sendikalarda karar alma süreçleri şube temsilciler kurulu, şube yönetim kurulu ve seçilmiş organları ile işyerlerinde seçilmiş temsilcilerden oluşmalıdır. İşyeri temsilcileri, emekçilerin talep ve önerilerinin sendika kurullarına taşınması ve bu doğrultuda alınacak kararların işyerlerinde hayat bulması açısından en önemli damardır.
Her şubeyi temsilen, başkan ya da yönetim kurulundan bir üyenin, merkez yürütme kurulu ile birlikte oluşturacağı sendika merkez kurulu. Burada üyelerin karar, öneri ve taleplerini iş kolu sendika toplantısında dile getirmek ve sendikanın toplam bir eğitim, örgütlenme, mücadele programı ile toplu sözleşme taleplerini oluşturmak görevi şubelerdedir.
Sendikalar ihtiyaç halinde genişletilmiş temsilciler kurulu, merkez temsilciler kurulu gibi kurullar da oluşturabilir. Aslolan isminin ne olduğundan öte bu kurulların işyerlerindeki emekçilerin söz ve karar sahibi olmasına dayanmasıdır.
KESK düzeyinde ise iki karar organı mümkündür:
- İş kolu sendikaları ve KESK’in MYK üyelerinin oluşturduğu kurul,
- Şube başkanlarının ya da şube yöneticilerinden birinin katılımcı olduğu karar organı.
Yarın: İşyeri çalışması ve kadın örgütlenmesi