Halkevleri Genel Başkanı Merttürk: "Seçimde gidecekler" demek, yanlış yere sürüklüyor
Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk ile erken seçim tartışmalarını, muhalefetin tutumunu ve olası seçim ittifaklarını konuştuk.
Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk | Fotoğraf: Evrensel
Birkan BULUT
Ankara
Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk, özellikle son yerel seçimlerin ardından gündeme gelen iktidarın zayıfladığını ve ilk seçimde gidecekleri tutumunun yaygınlaştırılmasının öfkenin yanlış kanala akmasına sebep olduğunu söyledi. Çünkü “ilk seçimde” gitmeyince de halkta iktidarın yenilmezliği fikri ve umutsuzluğunun pekiştiğini söyleyen Merttürk, “Solun hareketsiz kaldığı bir dönemde yeniden inşa sürecine de ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda sadece masa başında kurulacak birlikler sorunun esasına yanıt üretmeyecektir. Sokakta sınavımızı vermeye ve yeniden kazanmaya hazır olmalıyız” dedi.
"YA İTAAT EDECEKSİN YA YOK OLACAKSIN POLİTİKASI"
Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan 2021 Yılı Bütçesi kriz, pandemi, rekor işsizlik koşullarında Meclis’e geldi. Türkiye’de ekonomideki kötü gidişatın ortaya çıkardığı tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yoksulluğun, yoksunluğun arttığı bir dönemde yapılan bütçelerin hiçbirinde bunlarla mücadele programları yer almıyor. Üzerine yaşadığımız salgın sürecini, derinleşen ekonomik krizi, zamları, enflasyonu, giderek büyüyen işsizliği de katalım. 2021 bütçesi; pazarda dolmayan filelerimize, işsizliğimize, insanca yaşayacak bir ücretle çalışma olanaklarımıza, kadınların istihdam ve eşitlik sorununa pek çare olacak gibi değil. İçeriğine kabaca baktığımızda bugün en çok bütçeye ihtiyacı olan sağlık, eğitim, çalışma yaşamı gibi alanlara yönelik önemli bir artırım görünmüyor. Bütçe temel olarak kamudan sermayeye kaynak aktarımını hedef alıyor. Bunu yapabilmek için de otoriter emek rejiminin inşasına yönelik adımlarla geliyor. Sendikaların etkisizleştirildiği, patronların lehine hukuki düzenlemelerin yapıldığı, işsizlik fonunun talanının hızlandırıldığı bir bütçe ile karşı karşıyayız.
Aslında iktidarın siyasi partilerden meslek odalarına ve yargıya kadar baskıcı politikaları giderek artıyor. Bu kapsamda rejim tartışmasına yaklaşımınız nedir?
Rejim tartışmasına bu saydıklarınızın dışında salgın yönetim biçiminden de bakmak gerekir. Sağlık Bakanlığı ve salgın formasyonu olan bilim kurulları tarafından yürütülmesi gereken salgın süreci, bugün Erdoğan ve Soylu tarafından yürütülmektedir. Sağlık Bakanı’nın ve Bilim Kurulu’nun bir figüre dönüştürüldüğü süreçte salgınla değil, adeta muhalefetle bir mücadele yürütülmektedir. Genel Kurullar, basın açıklamaları, etkinlikler sürekli salgın bahanesi ise yasaklanmaktadır. İl Hıfzıssıhha Kurulları adeta emniyetin keyfi kararlarının uygulayıcısı yer olmuştur.
Kendisine en ufak muhalefete bile tahammülü olmayan bir iktidar anlayışı, tüm kararların tek bir merkezden alındığı “Tek Adam” rejimi ile karşı karşıyayız. Tabii ki tek adama bağlı iktidar ittifakları ve dengeleri de mevcut. Meclis tamamen devre dışı bırakılmış durumda. Halkın seçtiği vekiller Meclis’te seçmenlerini temsil etmekte zorlanıyor. En ufak soru önergeleri bile kamu kurumları tarafından ciddiye alınmıyor.
Böyle bir ortamda halktan yana doğruları söyleyen meslek odalarının, iktidara ters kararlar alan hakimlerin, hak isteyen sendikaların saldırıya uğraması doğal. “Ya itaat edeceksin ya yok olacaksın” politikası tüm muhalifler için sürdürülüyor.
"BİZİM İSTEDİĞİMİZ DÜNYANIN SOKAKTAN BAŞKA BİR YOLU YOK"
Seçilmişlere yönelik saldırılar ve seçim yasasını değiştirme hazırlığına bakınca iktidarın seçimle gitmeyeceği yönündeki yorumlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
İktidarın seçimle gitmeyeceğini çok uzun zamanlardan beri dile getiriyoruz. Ancak bugün gelinen noktada kitleler açısından bu fikir daha da güçleniyor. Çünkü herkes seçimin de, hilenin de her türlüsünü gördü ve sonuçta sandıktan da diktatörlük çıktı. İktidarın zayıfladığını düşündüğümüz her anda “İlk seçimde gidecekler!” savının ortaya atılması veya siyaseten bu tutumun yaygınlaştırılması, her seferinde öfkesi biriken kitlelerin devrimci potansiyelini sönümlendirmeye, öfkenin yanlış kanala akmasına sebep olduğu gibi; iktidar sahipleri “ilk seçimde” gitmeyince de halkta iktidarın yenilmezliği fikri ve umutsuzluğu pekişiyor. Aynı zamanda onlar gittiğinde yerine kimin geleceği de tartışma konusu olmalıdır.
Seçim ekseninde geçen 5 yılın ardından geçmişe dönüp baktığımızda; iktidarın sokakta geriletildiği yanılgısına kapılarak, sandıkta da geriletilebileceği savıyla seçim süreçlerine dahil olduk. Şimdi geldiğimiz noktada ise sokakta yenildiğimizi açık yüreklilikle ifade ediyoruz. Dolayısıyla sokağın yeniden kazanılması ve sokakta mücadele edilmesi noktasında kararlıyız. Bizim istediğimiz dünyanın sokaktan başka bir yolu yok. Diktatörlükle yönetilen bir ülkede seçimle rejim değişikliği çok iyi niyetli bir yaklaşım olur.
"SADECE MASA BAŞINDA KURULACAK BİRLİKLER YANIT ÜRETMEYECEKTİR"
Bu baskı ve saldırılara karşı ortak muhalefet ihtiyacı ve ittifaklar sıkça gündeme geliyor. Halkevleri bu konuda ne düşünüyor?
Faşizme karşı mücadelede demokrasi güçleriyle ortak tutumların sergilenmesinden, ortak mücadele zeminlerinin sağlanmasına kadar birlikler tarif edebiliriz. Faşizmin baskı aygıtlarını hep birlikte bertaraf etmeye ve geniş kitlelerle buluşmaya da ihtiyacımız var. Ancak solun hareketsiz kaldığı bir dönemde yeniden inşa sürecine de ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda sadece masa başında kurulacak birlikler sorunun esasına yanıt üretmeyecektir. Sokakta sınavımızı vermeye ve yeniden kazanmaya hazır olmalıyız.