24 Kasım 2012 14:14

Daha güzel bir dünyanın türkülerini söyledik

Bir efsaneyi sinemada izlemek yahut okumak gibiydi “Tebriz’den Toros’a” albümü için Cavit Murtezaoğlu ve Feryal Öney’le söyleşmek. İnanmak! Yarının başka olacağına, ilahi bir gücün seni koruduğuna, adaleti sağlayan birileri olduğuna, dipdiri bir davanın bütün karanlıkları aydınlığa çıkaracağı

Daha güzel bir dünyanın türkülerini söyledik
Paylaş
Ayşen Güven - Erkan Araz

Tebriz’den Türkiye’ye devam eden yolculuğunuzdan  başlayalım. Yani Ehl-i Hak’lardan. Kimdir Ehl-i Haklar? Dünyada hakikati sadece bunlar mı biliyor?

Cavit Murtezaoğlu: 14. yüzyılın sonlarına doğru “Sultan Sahak” tarafından kurumsallaştırılan bir şiî-suf / tasavvufî Alevî Kürt tarikâtıdır. Ehl-i Hak’ların yani. Bundan 600 sene önce Sultan Sahak’la ortaya çıkıyor. Sahak, Kürdistan bölgesinde zuhur ediyor ve Halepçe’nin bir bölgesinde yaşıyor. Ve oradan Oramar’a geliyor. Giderek sevenleri artıyor. Hacı Bektaş-i Veli’de Mevlana’da olduğu gibi Sahak’da da ışığı görüyorlar. Daha sonra Sultan Sahak’ın şöhreti Kürdistan’ı aşıyor. Azerbaycan, Fars bölgelerine kadar dağılıyor. Ve müritler çoğalıyor. Ama Ehl-i Hak sözü Sultan Sahak’tan önce Rufiler’de kullanılıyor. Nesimilerin üstadı Şah Feyzullah Naimi, ilk ve resmi olarak Ehl-i Hak  felsefesini de açıklıyor ve hemen bir tehlike olarak görülmeye başlıyor. O zaman karşısında büyük bir emperyalist var; Timur. Onun bayrağında ne var Allah-u Ekber var. Eğer o bayrağın karşısında başka bir felsefe olsa ezip geçecek ama o da İslam’a ve Muhammed’e inananların. Sadece yorum farklı. O zaman tehlike on katına çıkıyor. Çünkü insanlar iki yorum arasındaki farkı anlayabiliyorlar. Mesela bugün İran’da İslam, iktidar olanların dediği gibidir. İran’da mesela kalkıp “ben ateistim” desen seni hemen öldürürler, ama kalkıp desen “Ben de Müslümanım. Ama İslam senin dediğin gibi değil” o zaman daha büyük bir tehditsin. Çünkü sen halkın inandırıldığına alternatif yaratıyorsun. Aslında saldırgan bir ideolojinin karşısında diri, capcanlı bir felsefe durabilir. Yani savaş sadece kılıç meydanında değil, esas savaş felsefe meydanında.

Feryal Öney: Yok edemiyorsun ki insanları öldürerek...Türkiye’de anlatılan Timur’unki aslında.

C.M: O kadar soyut ki o Allah’ı hissedemezsin. Feyzullah’ın felsefesinde hissedebiliyorsun. Eriyebilme aşamasına geliyorsun. Bize niye erenler diyorlar, eriyenler aslında.

Biz ermekten geliyor sanıyorduk.?

C.M: Erenler eriyenlerden bir aşama öncedir. Ermişsin ama eriyememişsin. İşte bu felsefeden dolayı sen tehlikeli oluyorsun. Ve benim de İran’dan kovulma nedenim budur. Şekillerin içeriği örtmemesi lazım. Esas içte olandır. Neden Aleviliğin özünde siyasete katılmak yoktur, çünkü o sandalyeye yerleştikten sonra öbürünü aşağılamak zorundasın. Emperyalizm bayrağında dini kullandığı zaman, gerçek inananlar diskalifiye oluyor.  Timur zamanında korkunç katliamlar yapıldı. Feyzullah parça parça edildi. Seneler boyu yağmur yağınca Tebriz’de duvarlardan kan akmış. İnsanları canlı canlı duvara örmüşler.

Niye yapıyorlar bu kadar acımasızlığı?

C.M: Çünkü bir özgürlük savaşı veriliyordu.O felsefenin vasıtasıyla insanlar başkaldırmıştı. Sultan Sahak’ın en önemli işlerinden biri insanları sözlü kültürden yazılı kültüre geçirmesiydi. Onların istediği susulmasıydı. Sahak’ın istediğiyse insanların aydınlanması.

Hocam hem orayı hem burayı biliyorsunuz. On yıl olmuş siz Türkiye’ye geleli.Türkiye’deki Alevilikle İran’daki Aleviliğin ritüellerinden, düşünce sistemlerine benzerlikleri ya da farklılıkları neler?

C.M: Şimdi yumuşak bir ortam var burada. O taraftan bakarsan Türkiye şükretmelidir haline.

F.Ö: Aman hocam demeyin öyle.

Yapmayın hocam, valla gidişatımız oraya doğru.

C.M: İran’da insanlar her gün ölüm korkusuyla terbiye ediliyor. 400 senelik bir saklanma var. iftiralar, korku...  Yoksa ben Türkiye’de her şey yolunda demiyorum. Ama buraya gelince gördüm birçok şeyi. İran’da Türkiye çok rahat; işte yeniliyor, içiliyor, oryantaller dans ediyor, insanlar eğleniyor gibi gösteriliyor. Özellikle televizyonlarda. İstanbul’da yaşamaya başlayınca anladım, burada da yoksulluk varmış, işsizlik, haksızlık. İşte o baskı ve zulümün ardından Alevilik’te ne kalmış? Alevilere soruyorsunuz; “Müslüman mısınız değil misiniz?​” Buna bile cevap veremiyorlar. Çünkü temel taşlar alınmış bu felsefeden. Biraz tarihte geriye gittiğimiz zaman bir altın yüzyıl göreceğiz Hacı Bektaş, Mevlana, Sultan Sahak, Feyzullah, Hatayi... Bunların döneminde iki tane önemli grup göreceğiz. Bir vahdedi vücuda inananlar ve Sultanlık rantına inananlar. İkisi de Allahın tezahürünü görürler. Ene’l Hak hepsinde var. Bence Aleviler doğdukları yere geri dönmeliler. Yani eğer bugün bir Alevi, bir mutassavvıf ve hatta bir materyalist tevhid meselesini bilmeli.

Albümde sanki İran müziği ağırlıklı...

C.M:  Toros müziğini biraz daha dar tuttuk.Zaten memlekette Toros müziği yapan bir sürü adam var. Biz öncelikle İran’da bunlar var dedik. Onları anlatmak istedik.

Kadın türküleri ve bozlaklar sizin projeniz içinde ağırlıklı bir yere sahip. Albümde de öyle mi?

F.Ö: Bu albümde kadın bozlakların eserlerine çok ağırlıklı yer vermedik. Ama “Tebriz’den Toros’a” projesi dahilinde yaptığımız konserlerde elbette büyük yerleri var. Çok duyurduğumuz konserler de olmadı onlar. Çok ortalıkta vermedik. İstanbul’un uzak semtlerinde yaptığımız çok güzel konserler oldu. Daha çok kültürel içeriği zengin diğer yandan farklı farklı insanlara ulaştığımız konserler oldu. Bu albümle hedeflediğimiz de o aslında. Daha çok insana sesimizi duyurmak yani. Abdal müziği konserlerimizin vazgeçilmezi tabii. Sonuçta Abdallık da Batıniliğin içinden geliyor. “Bedel”den geliyor değil mi hocam.

C.M: Evet. Arapça.

Besteleyeceğiniz deyişleri, yorumlayacağınız türküleri nelere dayanarak belirliyorsunuz?

F.Ö: Aslında biraz daha Sivas odaklı Alevi ozanların deyişleri, türküleri, yani bu coğrafyadan doğan eserler bizim malzememiz ya da repertuvarımız olmuyor. Bizim projemize Orta Anadolu’nun herhangi bir aşk türküsü de, bir bozlak da girebiliyor. O yüzden biz konserlerimizde Anadolu’nun her yerinden farklı formlarda türküler söylemeye çalışıyoruz. Albümdeki altıncı şarkı örneğin “Aldı Dert Beni” Cavit Hoca besteledi; bildiğin zeybek. Hoca anlamış Anadolu’nun damarını “zeybek” deyince insanlarımız bir durur. Yani bütün müzik formlarını içeren ama ortak olan; “iyi günlere inanç”, “iyi günler nasıl gelecek?​”,  onun için bizim, tek tek ve birlikte neler yapabileceğimizi anlatan sözleri seçtik. Daha güzel bir dünyanın türkülerini söyledik biz bu albümde.

Albümde pek çok ustanın adını görüyoruz

F.Ö: Hikayemizin kaynağı onlar. Çok güzel bir tesadüf oldu, hocam Tebrizli ben Konyalıyım ve yüz yıllar önce yaşanmış bir gerçeklik var; Şems Anadolu’ya gelir ve Mevlana’yı aslında o anlayışı bayağı bir etkiler. Sonra bu hayatına mal olacaktır ama onun muhalif kimliği çok önemlidir. Mevlana’nın Türkiye’de ve dünyada algılanışı var ya. Bir Mevlanacılık akımı devam eden. Aslında oraya da bir alternatif olsun diye bu projeyle çıktık.

Sanki bu söylediğiniz türküleri yaratan coğrafyanın öyle acının ortasında sevinci bulan ya da neşeye bağlanan, umut getiren bir edası var. Neşet Ertaş da hep uzun havayla başlar sonra birden miskette bulurdu dinleyen kendini.

F.Ö: Evet bozlakla başlar, oyun havasıyla bitirirdi. O olmazsa olmaz Abdal geleneğinde. 

C.M: Dervişliğin temelinde geçmişin hüznünü, geleceğin endişesini bırakıp anı yaşamak vardır. Bu umursamazlık ya da programsızlık anlamında değil. Zaten Batınilik de gelecek için umut ve mutluluk vaat eden bir programdır.


SEMAHI KADINLAR BAŞLATIYOR

Türkülerle çıktığınız bu yolculukta İran ve Türkiye’deki kadın hikayelerinin de karşılaştığı bir yer olmalı?

F.Ö: Orası bir cevher. Ama ben henüz oraları yakalayabildiğimi söyleyemem. Elbette Kardeş Türküler’de de bu projede de kadın türküleri, hikayeleri, sözleri olmazsa olmazlarımızdandır. Gerçekten kadınlar sözünü söylemiş. Aynen yüz yıllar boyunca Alevilerin sözleri ya da Batıni inancına dair söylenen sözlerin üzerine nasıl toprak örtüldüyse, kadınlar bunları defaten yaşamışlar. Kadınların sözleri, müzikleri o kadar duyurulmamış, o kadar saklanmış, o kadar evlerinde, o dört duvarın içinde kalmış ki.

C.M: Tabii Batınilikte cinsiyetin hiçbir önemi yok. Ama kadınlara tüm insanların bakış açısı çok zayıf olduğu için, böyle olmuş. Bizim albümde iki tane öyle bestemiz var. Birini Feryal besteledi. Çok güzel oldu. Ben de bir Kürtçe parça besteledim Câmeye Şâdi (Mutluluk Hırkası). Size o parçanın hikayesini anlatayım ki görün, Batınilik’te kadın söz konusu olduğunda, vay be Sultan Sahak da nasıl coşuyor; “Ene’l hak” diyor. Ademe canı hak üfürdüğü için ben yarattım demiyor. Doğru anlaşılsın. Diyor ki; “Ben yerle göğü yarattım. Başladım melekleri de yaratmaya. Önce Cebrail’den başladım.” Yedinci meleği yaratıyor. Kadın kalıbında bu melek, ismi Remzbâr. Yani sırlı yük. Yedinci meleği yarattığında melek geliyor, görüyor; kainat yaratılmış, her şey yerinde. Ve onların her birine yedinci melek yani kadın veriyor mutluluk hırkasını.

F.Ö: Yaşasın kadınlar!

En zor işi yine kadınlara vermişler.

C.M: Mutluluk hırkasını verdiği zaman işte semaha kalkıyor onlar. Semah işte böyle başlıyor.

F.Ö: Hocam benim burada hâlâ şüphelerim var. Türkiye’deki Alevilerin yaşantısına, erkeklerinin o ataerkil bakışına dair gözlemlerim var. Aleviler hep diyor ya; “Adalet, barış insanın önce kendi içinde başlar. Ailesinde başlar”. Herkes insandır, cinsiyet yoktur diyen Aleviler, acaba evlerinde kızlarıyla, eşleriyle adaletli mi? Ben olamadıklarını düşünüyorum.

C.M: Aleviler ile Alevilik farklıdır. Akımları insanlarla analiz edemeyiz. 400 senede çok şey kaybetmişiz biz. Bizim hafızamıza deve derisi geçirmişler. Zulmün güneşi vurmuş bize yani sıcaklığı. Şeytan ateşi altında kalmış hafızamız kaybolmuş. Öyle unuttururlar ki, adını bile hatırlamazsın. Ama tabii bu zulüm Sünnilere olmamış mı? Sonuçta yağmur yağarken insan mı ayırıyor? Herkesin üzerine yağıyor.

F.Ö: Söylemek istediğim şu hocam; Çingeneler için biz Kardeş Türküler’de hep diyoruz; ezilenlerin ezileni. Aleviler eziliyorlar tamam ama bir de kadınlarınız eziyorlar. Ezilenin ezmesi daha farklı ele alınmalı sanki.

C.M: Haklısın tabii “Size hiç yakışmıyor” diyorsun. Bari sen yapma diyor Feryal. Elbette katılıyorum.

F.Ö: Bunun çok somut örnekleri var; Sevilay Çınar “Kadın Aşıklar” albümü yaptı ya, ordaki birçok kadın âşığın kocası Alevi. Adamlar sahneye çıkıyor, sazlarını çalıyor, dünyaya dair, adalete dair konuşuyor. Hepsi devrimci. Sonra evlerine geliyorlar eşlerine şiddet hatta kadın âşıksa bir de bağlamalarını kırıyorlar. Sahneye çıkmayacaksın diyorlar. Bu mesele epey derin yani. Projemizin İran Türkçesiyle yazılmış kadın şiirlerini de ortaya çıkarmak gibi bir hedefi var. Kadın sözü, kadın müziği bu projede daha da fazla yer alacak. Sonuçta kadınların adalete, dünyaya, barışa bakışı çok çok önemli. O pencereyi daha fazla açacağız.


ABDALLAR HANGİ AŞKTAN BAHSEDİYOR?

F.Ö: Batınilik, başlangıcında daha inanç odaklı bir sistem. Sonra yavaş yavaş sadece müzik yapan, müzikle geçinen Orta Anadolu’da bir etnik topluluk olarak anılıyor. Daha eskilere gittiğinizdeyse; Pir Sultan’ın, Kaygusuz’un adlarının sonuna Abdal gelmesi... O coğrafyada bir inanç sistemi olduğu anlaşılıyor. Neşet Ertaş’lar da onlardan o kadar etkileniyor ki, mesela bir aşk türküsünü dinlediğinizde hangi aşktan bahsediyor? Kafanız karışıyor. Bir kadına duyulan aşk mı? Yoksa bayağı Tanrı’yla muhabbet mi? Öbür dünyaya dair bir şey mi? Bu dünyaya dair bir şey mi?


‘YİNE DE YAŞANILIR’ DESİNLER

Dertlerimize yakılmış türküleri konuştuk. Çare arayışı aynı zamanda her biri. Çareler neler sizce?

F.Ö: Tamamen umuda bağlanmak. Ben her gün iyi ki müzisyenliği seçmişim diyorum.  Şarkı söylerken, iddialı konuşup arınıyorum falan demeyeceğim ama sahiden mutlu oluyorum. Her konserin sonunda değişebilir, değişmek zorunda diyerek iniyoruz. Dinleyenlerimizin “oh be, yine de yaşanılır” demesi en büyük dileğimiz.  “Ve dünya çareli bir dünyadır” diyerek bitirelim.

ÖNCEKİ HABER

Turhan Özyazanlar: Oyuncunun sadece şutunu geliştirmiyoruz

SONRAKİ HABER

Tekstil atölyelerinde şiddet olağan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa