25 Kasım 2012 05:12

Tekstil atölyelerinde şiddet olağan

Çağlayan’da bir işçi derneğindeyiz. Yemek paydosunda fırsat bulur bulmaz buraya gelen tekstil işçileriyle yaptığımız sohbetin en ağır yüzünü kadınların yaşadıkları oluşturuyor. Kadın işçiler, yaşadıklarını yüksek sesle anlattıkça, kimi şeyleri nasıl da soğukkanlılıkla karşıladıklarına kendileri bile ş

Tekstil atölyelerinde şiddet olağan
Paylaş
Şenay Kumuz / Neslihan Karyemez

Sırf eziyet olsun diye eline verilmesi gereken işlerin yere fırlatıldıktan sonra “şimdi alabilirsin” denildiğini söylüyor bir diğeri… Hakaretin, küfrün ne kadar olağan olduğunu… Üç kuruşluk ücretlerini vermemek için patronların ne dolaplar çevirdiğini… Sürekli azarlandıklarını… Her türlü angarya işi yapmak zorunda kaldıklarını… Evde bırakılan çocukların üzerine kilitlenen kapıları... Sinemayı, gezmeyi hatta Çağlayan’dan başka bir yere gitmeyi hayal bile edemediklerini… Ve daha neler neler! “Şiddetin en alası bu değil midir?​” diye soruyor Sevilay, onaylamamızı bekleyen gözlerle.

AİLEDEN SAKLANIYOR

Önemli bir kısmı Çağlayan dere ya da atölyelerin olduğu bölgede oturan kadın işçiler,  memleketin dört bir yanından ama daha çok da doğudan göç etmiş İstanbul’a. İlk geldiklerinde kendilerine söylenen “kadın dediğin evinde oturur” sözü, zamanla “hayat müşterektir”e dönünce çalışmaya başlamışlar. Aileler başta ayıp saydıkları bu duruma, sonrasında boyun eğmek zorunda kalmışlar ama belli sınırlar da koymuşlar. Çağlayan’da değil de Bomonti’de bulunmuş bir işe girmeleri, “hayır gidemezsin, hiçbir şey olmazsa bile arabaya bindiğinde bir erkek gelip yanına oturur” denilerek engelleniyor mesela. Ya da atölye sahibinin tacizleri aileden saklanıyor, çünkü “kim bilir ne yaptın da sana bulaştı” diye işten alınıp köye gönderilmek var ucunda. O nedenle birçok kadın işçi, yaşadığı ve başkalarının da yaşadığını bildiği pek çok şeyi ailesine yansıtmama telaşında.

GİT ÇALIŞ, GEL EVİNDE OTUR!

Mizgin 17 yaşında. Mardin’den halasının yanına gönderilmiş, çalışsın, eve para göndersin diye. “Neden okumadın?​” sorusuna da “öyle uygun görüldü, ondan” cevabını veriyor. O üçüncü sınıftayken annesinin ikiz kardeşlerini dünyaya getirmesi ile okul hayatı da bitmiş. 12 yaşında geldiği İstanbul’da annesinden babasından uzakta kuracağı hayatı ve çalışmaya başlayacağı atölyeyi düşündükçe o gece uyuyamamış. Çocuk işçilerin yaşadığı onur kırıcı davranışları bildiğini söylüyor, “ben hiç birini yaşamadım” diyor gülerek. Halasının yanında olması avantaj olmuş, onun kendisini koruyup kollama çabalarını, masa başında bir iş yapabilmesi için ne kadar uğraştığını anlatıyor. “Eğer öyle olmasaydı ben de diğer çırakların yaşadığı şiddet olaylarını yaşayabilirdim” diyor. 5 yıldır çalışıyor ama 1 günlük bir sigortası bile yok onun da. “Sırf kadın olduğum için sigortamın yapılmadığını biliyorum. Evlenince o evliliğin ömür boyu süreceği garantisi var mı? Ben de aynı işi yapıyorum, erkek arkadaşım da aynı işi yapıyor. Ben neden hak etmiyorum sigortayı?​” diye soruyor. Melike de 17 yaşında. İstanbul’a beş yıl önce gelmiş. “En büyük hayalim İstanbul’a gelmekti, bu yüzden okumaktan bile vazgeçmiştim. Geldim, İstanbul da bitti, hayallerim de bitti. Hiç böyle hayal etmemiştim. Erkeklerin üstün olduğu hayat burada da aynıymış, üstünler yine üstün! Biz bunu nasıl değiştireceğiz ki? Kadınsanız tek başına dışarı çıkmazsınız, bir şey yapamazsınız, ‘git çalış ve gel evinde otur’ derler.  Bu adaletsizliğin nedeni Başbakan Erdoğan” diyor. “Neden?​” diye soruyoruz. Sorumuzu anlamsız bulmuşçasına bakıyor yüzümüze: “E bizi ezdiriyor. O demedi mi kadınlarla erkekler asla eşit olmaz, diye. Baş bunu derse gerisi ne yapar? Gerçi öyle dememiş olsaydı da toplumun düşüncesi böyle. Ama olsun başbakan yine de öyle dememeliydi. Kadın tecavüze uğruyor bakanlar ‘doğursun, çocuğa biz bakarız’ diyor, sonra bakıyoruz bir sürü dava sonucunda tecavüzcüler serbest. Bu haberleri sunan televizyonlar da sanırsınız ki müjde veriyor. Ben anlamıyorum ki ne olacak sonumuz…”


‘BEN HİÇBİR KADINA SİGORTA YAPMAM’

Tüm zorluklara katlanarak Çağlayan’da yıllarca çalışan bir kadın işçinin emekli olma şansı nedir? Neredeyse hiç! Çağlayan’da tekstil atölyelerinde ömür törpüleyip de emekli olan bir kadın işçi henüz çıkmadı karşımıza. Yaşları çoğunlukla 13 ile 40 yaş arasında değişen binlerce kadın işçi, sigortasız çalışmaya zorlanıyor. “Ben hiç bir kadına sigorta yapmam” diyen patron da var, ancak erkek işçilerin ücretlerini dağıttıktan sonra para kalırsa kadın işçilere ücretlerini dağıtan patron da… Aysel,  Mardinli. İstanbul’a geldiğinde 13 yaşındaymış ve bugün halen çalıştığı atölyede işe başlamış. İşe başladıktan bir süre sonra patrona “Verdiğin asgari ücret, zaten bir şeye yaramayan ücretimizi değiştirmiyorsun, öyleyse sigortamızı yap” dediğinde aldığı cevap, “Ben bugüne kadar hiçbir kadına sigorta yapmadım ve yapmam da, zaten birkaç yıl sonra evleneceksiniz, kocanızın sigortasından faydalanırsınız” olmuş. Tekstil atölyelerinde geçen 12 yıl, pek çok tekstil işçisi gibi Aysel’i de astım hastası yapmış. Bugüne kadar tedaviye başlamamış olmasının nedeni ise sigortasız olması. “Buradan çıkıp başka bir yere gitsem de sonuç değişmeyecekti ki!” diye yakınıyor. Başka bir atölyede çalışan Sevilay da “Hem kadınlara erkeklerden daha düşük ücret veriliyor hem de bizim ücretlerimiz ancak erkeklere ücretleri dağıtıldıktan sonra veriliyor” diye anlatıyor kadın işçilere yönelik ayrımcılığı. “İstiyorlar ki erkeklerin eline bakalım ve hep öyle kalalım” diyen Sevilay, bu çalışma koşullarından kurtulmak için erkenden evlenen arkadaşlarının bir yıla kalmadan boşandıklarını ve yine sosyal güvencesiz, yine çaresiz o atölyelere geri döndüklerini söylüyor.


ÇOCUK VARSA DERT BÜYÜYOR

“Çocuklarınızı kime bırakıyorsunuz” sorusuna ya anne ya kayınvalide ya komşu cevabı veriliyor. Kreşe göndermek uzak bir ihtimal. “Aldığımız ücret ne ki kreşe verelim” cümlesi hepsinin dilinde. Çoğu, izin günlerini temizlik, yemek, evin haftalık ihtiyacı ile geçiriyor. Yorgunluğun üstüne yorgunluk çoğu zaman tahammülsüzlük de yaratıyor. Çocuk muhabbeti açıldığında iç çekerek başlıyorlar sözlerine. “Onlar da haklı… İlgi istiyor, sevgi istiyor, ama nerde bende ona verecek vakit! Zaten takatim kesilmiş halde gidiyorum eve. Bazen öyle oluyor ki sesini duymaya tahammülüm olmuyor, kimseye patlamayınca ona patlıyorum” diyor içlerinden biri. Sinema, tiyatro gibi kültürel etkinlikler nerdeyse hiç yapmadıkları işlerden. Çok sayıda genç kadın için belki arada mümkün ama evli ve çocuklu kadınlar için neredeyse imkânsız. Kendi yapamadıklarını çocukları yapsın istiyorlar ama onları da götüremiyorlar. Şimdi hayatlarında son dönemde türeyen hayal ise reklâm ajanslarında çocuklarına bir rol bulmak. Hani olur da belki onların kaderi değişir umuduyla...

BURALARA SENDİKA UĞRAR MI?

Çağlayan’da işçi sayısı sezona göre değişir. Yılın belli dönemlerinde işler yoğunlaşınca işçi sayısı 15 bini bulur. İşler azıldığında ise işçi sayısı 6 binlere kadar iner. Kadın işçiler her halükarda bu rakamların yarısını oluşturur. Çocukken başladıkları işçilik hayatları onlara sigortanın, yaşanabilir bir ücretin, servis, kreş ve diğer sosyal hakların ne kadar önemli olduğunu göstermiş. Yıllarca sigortasız, güvencesiz, her türlü haktan mahrum bir şekilde çalışan kadın işçiler, devlete nasıl kızıyorlarsa sendikalara da öyle sitem ediyorlar. Sezon değişikliklerinden dolayı, bir işyerinde uzun süre çalışamayan işçiler, örgütlenmenin zor olduğunu söylüyorlar. Ancak sendikaların da örgütlenme gibi bir derdi olmadığını düşünüyorlar. Yine de aralarındaki tartışmalardan anlaşılıyor ki bir umut var içlerinde. Sendikaları Çağlayan’da kadın işçilerin sorunlarına dönük bir çalışma yürütmeye çağırıyorlar. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Daha güzel bir dünyanın türkülerini söyledik

SONRAKİ HABER

Genelge var sonuç yok!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa