31 Ekim 2020 00:45

Satı Uğurbaş: Şimdi asgari ücretle iş arıyorum ama devam ederse altına da razı olurum

Başvurduğun yerden elin boş dönmek insanın çok gücüne gidiyor. Aynı fabrikaya gidip dört kez form doldurduğumu biliyorum. İşçi alıyorsanız beni niye almıyorsunuz? Beni niye umutlandırıyorsunuz?

Fotoğraf: Satı Uğurbaş'ın arşivinden

Paylaş

İktidar bloku, ellerindeki tüm imkanları kullanarak ne kadar bolluk bereket içinde yüzülüyormuş gibi göstermeye çalışsa da, “Eve ekmek götürememe” tabiri, bir slogan, bir “mecaz” olmaktan çıkarak ete kemiğe bürünen somut bir gerçeklik olarak daha fazla önlerine çıkıyor. 

Eve ekmek götürememek, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından “abartı” bulunadursun, Türk-İş’e göre ekim ayında açlık sınırı 2 bin 482; yoksulluk sınırı 8 bin 86 liraya yükseldi. DİSK-AR’a göre halkın yüzde 27.3’ü işsiz. Bir yılda 1 milyon 254 bin kişi işinden oldu. Ümitsiz işsizlerin sayısı bir yılda 1 milyon 335’e yükseldi. Kadın iş gücü yüzde 7.5, kadın istihdamı yüzde 6.3 azaldı. 

Cumartesi söyleşinde bu kez, rakamların gündelik hayata yansımasını tüm somutluğuyla yaşayan ve iki yıldır iş arayan bir kadın işsizle, Satı Uğurbaş’la konuştuk. Uğurbaş’ın anlattıkları kiralık işçi bürolarından, asgari ücrete razı olan üniversite mezunlarının artmasına; fabrikalarda kadın işçi olmanın ve bir kadın olarak iş aramanın zorluklarından, işçiyi değil patronu gözeten sendikaların tutumuna; hem bir kadın işçi olarak, hem de iki yıldır iş bulamayan bir işsiz olarak iki cepheden de biriktirdiği deneyimleri çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. 

Sizi tanıyalım mı, kimdir Satı Uğurbaş? 

44 yaşındayım, Yozgatlıyım. 25 yıllık evliyim. İki oğlum, bir kızım var. Büyük oğlum 22 yaşında, ortanca oğlum 20 yaşında, kızım da 18 yaşında. 

Çocuklarınız eğitimlerini sürdürüyor mu?

Büyük oğlum üniversiteyi kazanmıştı aslında ama ülkenin durumu nedeniyle “Anne, okusam da iş sahibi olamayacağım bu ülkede” dedi ve paralı askerliği seçti. Virüsten dolayı şu an iki aylığına izne gönderdiler. Ortanca oğlum mühendislik istiyordu istediği puanı alamadı, kızım da istediği puanı alamadı, ikisi de üniversiteye hazırlanıyorlar. 

Paralı askerlik, bir anne olarak sizi tedirgin eden bir tercih olmalı.

Evet. Şu ana kadar operasyonlara gitmedi, devamlı karakol nöbeti tuttu ama tabii çatışma yerlerine gidebilir. Bana ilk söylediğinde “Oğlum sen evdeki balık öldüğünde bir hafta ağlıyorsun, yufka yüreklisin, yapamazsın’ dedim ama “Anne, gidip bir fabrikada asgari ücretle bir işte mi çalışayım?​” dedi. Yani o kadar konuştum ama ikna edemedim. 

Kaç yaşında çalışmaya başladınız?

Ben çalışma hayatına geç başladım, 2013 yılında başladım. İlk, bir plastik fabrikasında başladım. İlk işçilik deneyimim orada oldu. 6 ay orada çalıştım, işçiliği öğrendim, 10 saat çalışma vardı, cumartesi de çalışıyorduk, bir tek pazar izin vardı. Sonra kendi kendime “Neden bu kadar uzun çalışıyorum asgari ücrete?​” dedim ve sonra Serapool’de 8 saatlik bir iş buldum. Üç vardiya çalışılıyordu, ücret de asgari ücretin biraz üzeriydi. Havuz seramiği üretiliyordu. 

Serapool’ü 2015’teki sendikalaşma mücadelesinden hatırlıyoruz…

Zaten sendikalaştığımız için patron bizi işten attı. 300 işçi vardı çalışan, bunun 225’i üye olmuştu, hepimizi attı. 8 ay direniş yaptık, kazanımla sonuçlandı direnişimiz ama patron bizi işe almadı, tazminatlarımızı verdi. Orada da 11 ay çalışmış oldum. 

Ondan sonra da rezervuar üreten bir fabrikaya girdim, orada da 8 saat çalışıyorduk yine üç vardiya. Orada sarı sendika vardı, Çimse-İş. Tabii hiçbir zaman işçiden yana olmuyordu bu sendika. Orada üç yıl çalıştım sonra bana hiçbir gerekçe göstermeden bir gün “Seninle çalışamayacağız” dediler. Tazminatımı yatırmışlar ama işe iade davası açtım. Önümüzdeki ayın 4’ünde mahkemem var. 

Ne zaman oldu bu?

2018’in başında. Sonra traş bıçağı üreten Derby’e girdim. 1.5 ay çalıştım, “Yaptığım işe göre bakıp beni değerlendireceklerdir” diye düşündüm ama hiçbir açıklama yapmadan oradan da çıkardılar. O günden bugüne iş arıyorum. 

Sigortanız ne kadar yatırılmıştır?

Benim sigortam toplamda 2000 gün falandır, fazla yok. 

Başvurduğunuz fabrikalardan ne tür yanıtlar alıyorsunuz? 

Şöyle, ben fabrika işçisiyim fazla da bir vasfa gerek yok, verecekleri asgari ücret ama adamlar neredeyse üniversite mezunu istiyorlar. Sahiden de bugün fabrikalarda çalışan üniversite mezunlarının sayısı artıyor. Ben Derby’de çalışırken en az 15 üniversite mezunu işe başlamıştı, benimle aynı işi yapıyorlardı. Fabrikanın kalitesini arttırmak için bizleri çıkardılar onları aldılar. Sonra çeşitli işlere baktım, gidiyorum görüşüyorum ama şöyle bir durum var, bizi taşerona razı etmek istiyorlar. 

Nasıl?

Şöyle, internette baktığım iş ilanına gidiyorum, bakıyorum kiralık işçi bürosu, bunlar beni sabit bir yerde çalıştırmayacak. 10 gün bir fabrikada çalışacağım, 10 gün diğer fabrikada çalışacağım, ben buna Derby’de birebir şahit oldum. Orada kiralık işçiler vardı, kiralık işçileri Derby’nin kadrolu işçileri dışlıyordu, kötü davranıyorlardı, yani işçi işçiye kötü davranıyordu. Bunları da gördüğüm için “Asla kiralık işçi olarak çalışmam” demiştim. Ama karşıma devamlı böyle işler çıktı. Öyle olunca da iki senedir iş bulamıyorum. Bir de fabrikalar artık dönemsel alıyorlar, altı ay sonra çıkarıyorlar. 

Bu iki yılda aşağı yukarı kaç yere başvurdunuz?

Abartısız en az 100 yere başvurdum. 

Tümünde aynı gerekçeler mi öne sürülüyor?

Evet, aslında işçiye ihtiyacı var, ilan veriyor çünkü. Ama almak istemiyor, mesela yaşımı bahane ediyor. Devlet diyor “Sen gençsin, çalışabilirsin” ama işveren diyor ki “Sen yaşlısın!” Veyahut eğitimi bahane ediyor, yani ülkeyi bir lise mezunu yönetiyor ama fabrikaya dahi artık üniversite mezunu istiyorlar. 

MAKİNENİN ÜSTÜNDEKİ ALET BİLE İŞÇİDEN DEĞERLİ

İnat ve sebatla en az 100 fabrikaya başvuru yaptırtan temel saik ne?

Tabii ki geçim sıkıntısı. Yoksa emekliliği falan düşünmüyorsun. Ülkenin durumu belli. Bir eşim çalışıyor, evde üç çocuk var, çocuklarım bu sene üniversiteye gitselerdi ben ne yapacaktım, onu düşünüyorum. Bir maaşla ne yapabilirsiniz? Yoksa çalışayım, lüks içinde yaşayayım olayı da yok zaten. Günübirlik yaşıyoruz. Akşama ne pişireceğiz? Ekmeği yarın nasıl alacağız? Böyle şeyler, özel bir şeyimiz yok yani. Hafta sonları bir yerlere gidelim, tatile çıkalım… Bizlerin böyle düşünceleri olamıyor. İstiyorsun ama bu hayat şartlarında yapamıyoruz. 

Eşiniz ne iş yapıyor? 

Eşim tersanede özel bir şirkette güvenlik amirliği yapıyor. 

Ev kira mı?

Şöyle, ev daha bizim sayılmaz çünkü kredi çektiğimiz için üç yıl daha borcumuz var bankaya.

Son dönemde başka ihtiyaçlar için kredi çektiniz mi?

Bir ara düşük faizli kredi vermişlerdi ya, eşim iki üç yerden çekti ufak miktarlarda. İkinci oğluma da çektirdik. “Ben de işe girersem birlikte öderiz” dedik. Bu öyle bir şey ki, oradan çekiyorsun oraya veriyorsun, buradan çekip buraya veriyorsun, böyle döndürüyorsun başka şansın yok. Gelecek için endişeleniyorsun.

Gelecek endişesi bundan 1-2 yıl önce bu kadar güçlü müydü?

Bu kadar değildi. Gün geçtikçe daha büyüyor. Daha önceleri bir çeyrek alıp bir kenara koyabiliyordum, şimdi mümkün değil, iki çeyrek asgari ücret ediyor zaten. Bugün bir gram altın 500 TL olmuş. Dolar alıp başını gidiyor. Her şey pahalanıyor ama bizim gelirimiz artmıyor. 250 TL elektrik geliyor, 100 TL su geliyor. Kışın 500-600 doğal gaz geliyor. Ama bunlar enflasyonun içine katılmıyor, çay simit hesabı yapılıyor. Bizim buralarda (Pendik-Esenyalı) kira 1000 TL’den başlıyor. Bunları hesaplamıyorlar. Şöyle bir şey var, kendim için hiç dolu dolu yaşamadım. Bir gün bile yaşamadım. Bir gün dertsiz tasasız ayaklarını uzatacaksın, kendin için düşünmeden harcayacaksın…. Yaşayan yaşıyor, zengini aşırı zengin oluyor, yoksulu da aşırı yoksullaşıyor. Zaten çalışma hayatı da işçiler için çok zor. 

Kadın işçiler için bu zorluk ikiye katlanıyor mu? Nasıl deneyimler yaşadınız?

Tabii ki. Seni hiç insan yerine koymuyorlar, bir makine, makinenin üstündeki bir alet senden değerli. Sen orada yoksun, sadece çalışacaksın, senin ne düşündüğün umurlarında değil. Aşağılamalar, lavaboya gitmene bile karışmalar, “Ne çok lavaboya gidiyorsun” diye azarlamalar, onu yapma, bunu yapma… oturmana bile karışıyorlar. İnsan o kadar bunalıma giriyor ki, “Ya ben işçiyim, üreten benim, ben olmazsam patron da olmaz, siz olmazsınız.” Bunu söyledim de şefime. “Beni böyle aşağılayamazsın” dedim. Böyle konuşunca, “Böyle konuşamazsın, nereden öğreniyorsun bunları” falan diyorlar. Sonra da bir şey bahane edip seni kapının önüne koyuyorlar, kapının önüne koyarken de “Bizim canımız isterse işçiye tazminat vermeyiz” diyorlar. 

Bunu nasıl yapıyorlar?

Bir tutanak tutuyorlar, ben imzalamasam da diğer işçi arkadaşlarımızı korkutuyorlar “bunu imzalamak zorundasın” diye. Şahitlik yaptırıp, onlara imza attırıp bizi tutanakla işten çıkarıyorlar. 

Yasal kılıfa uyduruluyor mu peki?

Çıkarma kağıtlarından okuyorum madde 04’den çıkarıyorlar. İnternetten girdim baktım bu maddeye. Patron “Benim canım istedi bu işçiyi çıkarıyorum” diyormuş. Öyle bir yasaymış. Ama ben “Bütün yasal haklarım saklıdır” diye imzaladım. Bana dediler ki “Biz seni notere götüreceğiz, imza atacaksın tazminatını öyle alacaksın.” “Bu nereden çıktı, daha önce duymadım” deyince, “Artık öyle oluyor” dediler. Ertesi gün patronun sağ kolu geldi kapıma, “Yürü notere gideceğiz” dedi. Gitmedim. Sonra sendikacı aradı, ona da aynı şeyi söyledim. Sonra insan kaynakları aradı, aynı şey, “imzanı at, tazminatını al.” Ben de “artık parasından geçtim, bu artık onur meselesi haline geldi. Bu benim hakkım siz saten bunu yatırmak zorundasınız, ben notere falan gitmiyorum” dedim. Noter de nasılmış, hukuk bürolarını kiralıyorlarmış, ara buluculukmuş. Yani ben imzalarsam mahkeme falan açamayacağım. Ben ara bulucuda anlaşmış oluyormuşum. Sonra dava açtım, onlar dava açtığımı görünce bir anda paramı yatırdılar. 

Kadın olmanız, iş bulmada ayrıca bir bariyer oluşturuyor mu?

Tabii, erkek işçilere öncelik veriyorlar. Ama fabrikada çalışırken de kadın işçilere daha ağır işler yaptırıyorlar. 

Mesela?

Makinelerde en ağır işlerde kadın işçiler çalışıyor, ama erkekler kafasına göre takılıyor, kafasına göre çayını alıp içiyor, sigarasını içiyor, molasını yapıyor, bir ayırımcılık var yani. 

"DOKTOR GÖZÜME BAKTI SUSTU, BİR ŞEY DİYEMEDİ"

Bu süreçte ev bütçesini yettirebilmek için nelerden feragat ediyorsunuz? Ertelediğiniz temel ihtiyaçlar oluyor mu?

Tabii oluyor. Kahvaltı dışında, iki öğün yerine bir öğün yemek yapıyorum. İki çeşit, üç çeşit yapamıyorsun. Ancak bir çeşit. Bazen bir çorba, yanına salata yapıp koyuyorum. Bir gün hastalanıp doktora gittiğimde doktor “sen vejetaryen misin” sorusunu sordu. “Hayır” dediğimde, “Hiç et yemiyor musun” dedi, “Kurbandan kurbana yiyorum” dedim. Doktor gözüme baktı sustu, bir şey diyemedi. Yani ertelediğimiz çok şeyler var, istediğimiz her şeyi yiyemiyoruz, her şeyden kısıyorsun, kıyafetten kısıyorsun… Mesela genç kızım var kendime değil, kızıma alıyorum. Onun kıyafetlerini giyiyorum, böyle döndürmeye çalışıyorum. 

PSİKOLOJİK ÇÖKÜNTÜ YAŞADIM

Başvurduğunuz yerlerden eli boş dönmek ne hissettiriyor?

İnsanın çok gücüne gidiyor. Gidiyorsun “Geri dönüş yapacağız” diyorlar hiçbir geri dönüş olmuyor. Mesela, aynı fabrikaya gidip dört kez form doldurduğumu biliyorum çünkü bakıyorum işçi alıyoruz diyor, gidiyorum formumu dolduruyorum, “Arayacağız” diyorlar, aramıyorlar. Sonra bir süre geçiyor tekrar “İşçi arıyoruz” ilanı veriyorlar, ya işçi alıyorsanız beni niye almıyorsunuz o zaman? Beni niye umutlandırıyorsunuz? Bu süreçte bir ara psikolojik çöküntü yaşadım. Kendimi eve kapadım, kimseyle görüşmedim. Ülkenin durumuna bakıyorsun zaten her şey pahalanmış, hastalık çıkmış, iş yok, nasıl bir ülkede yaşıyoruz diye bunaldım. İş aramayı da bıraktım. 

Umutsuzluğa kapıldınız…

Evet, umutsuzluğa kapıldım çünkü gidiyorsun işçi arıyorlar, benim de yapabileceğim bir iş, yakın yerler de değil ki, sanayi bölgelerinde ben oralara giderken de yol parası veriyorum, bir dönüşü olmadığı zaman da insan umutsuzluğa kapılıyor. Bazılarını da ben istemedim çünkü 12 saat çalıştırıyorlar, asgari ücrete, sendika mendika yok, bunu da ben istemiyorum. 12 saat, nasıl diyeyim, insanı robotlaştırıyor, sağlığınızı bozuyor. Asgari ücretle de çalışmayı istemiyordum ama sonra buna razı oluyorsun. Çünkü asgari ücret de, bir pazara bir markete git, abartısız bitiyor o para. 

“Asgari ücretle 12 saat çalışamam” dediğinizde nasıl yanıtlar alıyordunuz?

“Senin o kadar da işe ihtiyacın yok” veya “Öyle bir iş mi var?​” Ya nasıl yok, ne demek? Ben robot muyum? 8 saat çalışmak bile yoruyor insanı. Beden gücüyle çalışıyoruz biz, hem beden gücü, hem beyin gücü. Bir taraftan ustası azarlar, şefi azarlar… müdürü desen azarlıyor. İşçi olarak bir değerin yok yani. İşçi olmak gerçekten çok zor. Hele de kadın işçiysen daha da zor. 

Anlattınız ama o zorluğu biraz daha açar mısınız?

Senin kadınlığından faydalanmaya çalışıyorlar, cinsel yönden yaklaşmaya çalışıyorlar. Sen yüz vermediğin zaman bir yolunu bulup işten çıkartıyorlar. Bazı kadınlar görüyorsun artık pes ediyor, yüz vermek zorunda kalıyor. Sırf işimden olmayayım diye. Fabrikalarda gerçekten çok iğrenç şeyler dönüyor, bakıyordum psikolojim bozuluyordu. Birkaç kez, “Böyle yapamazsınız burası fabrika, çalışma ortamı, kim ne yapıyorsa gidip dışarda yapsın!” Yani gözünün önünde yapıyorlar, idari kadro-patron falan hiçbir şey demiyorlar. Ama hakkını aramak için bir şey söylesen hepsi üşüşüyor başına, sonra da kapıya koyuyorlar bir yolunu bulup. 

Sendikalı olan fabrikalarda sendika, kadınlara yönelik bu tacizler karşısında nasıl tutum alıyordu?

Sendika patron sendikası olduğu için bize zaten sahip çıkmıyordu. “Ne kadar zam alacağız” falan sorduğumuz zaman, “Ya işte adam zaten zor durumda, maaşınızı aldığınız için şükredin!” Sendika aynen böyle diyordu bize. Ben de diyordum Tamam, maaşımızı aldığımıza şükredelim de, adamın durumu kötüye gidiyor diyorsunuz ama her gün yeni makineler geliyor. Bu nasıl çelişki?​” Ama böyle konuşmak da yasak, böyle konuşunca direk hedef oluyorsun. Yani fabrikada çalışırken hiç sesini çıkarmayacaksın, robot gibi olacaksın, bütün hakaretlere boyun bükeceksin, tacizlere itiraz etmeyeceksin. Edersen atılırsın, benim gibi 2 sene, 3 sene iş arayıp durursun. 

En son ne zaman iş başvurusu yaptınız?

Bugün (çarşamba). Dilovası’da bir fabrikaya başvurdum, klozet kapağı yapıyorlar. Ay sonu çağıracaklarını söylediler. Bakalım. Orası da asgari ücret ama şöyle bir şey var, artık çalışmak zorundayım. Daha yukarısını istiyordum ama mecburen razı oldum. Başlarda diyordum “Asgari ücretin üstünde olacak, sosyal hakları olacak, 8 saat olacak”, ama iş bulamayınca bunları mecburen bir kenara bırakıyorsun. İş bulamama böyle devam etse belki bir yıl sonra asgari ücretin altına da razı olurum şartlar gereği. 

Bu süreçte İŞKUR’a başvurdunuz mu?

İŞKUR’a 8 aylık işsizlik maaşı almak için başvurdum, iş için de başvurdum ama İŞKUR’dan bana bir tane bile iş ilanı gelmedi. 

İNSANIN AKLIYLA ALAY EDİYORLAR

Günlük hayatı kotarmanın zorlaşması, memleket gündemine daha yakından bakmanızı sağladı mı? Örneğin daha önce, şu günlerde Mecliste görüşülen memleket bütçesiyle, şu kadar iç borç, şu kadar dış borç, şu kadar faiz ödenmesi, doların yükselişi meseleleri; ekonomi bakanının veya Erdoğan’ın konuşmaları takibinizde miydi?

Bu aralar, yani daha fakirleştikçe daha fazla bakıyoruz. Daha önceleri de ülkenin durumu iyi değildi ama en azından bu halde değildik. Demiştim ya, bir maaşla hem evi geçindirip, hem de birikim yapmaya çalışıyorduk. Ama şimdi sadece boğazımızı doyurmaya çalışıyoruz.

Erdoğan’ın yoksula “sabredin” çağrısı yapması, ardından “eve ekmek götüremiyoruz” diyen esnafa “abartı, keyif çayı iç” demesi, Bahçeli’nin askıda ekmek kampanyası başlatması… bunlara sizin yorumunuz ne?

İnsanların aklıyla alay ediyorlar. Kendi oy kesimi de sabrettiğinden veya din için AKP’ye oy falan verdiği yok. Benim etrafımda AKP’ye oy veren çok. “Bize alışveriş çeki veriyorlar, gidip alışverişimizi yapıyoruz” diyorlar. Mağazaları var, “gidip üzerimize kıyafet alıyoruz” diyorlar. Yani sabrettikleri için değil, “bana bakıyor” zaten diyor, “ben o kartla otobüse de biniyorum” diyor. Bizler şükretmiyoruz ama bizim de sesimiz duyulmuyor, bizi kimse ciddiye almıyor. Bir de ülkeyi tamamen eline geçirdi, zaten konuşamıyorsun, konuşanlar da anında içeri atılıyorlar. Bazen düşünüyorum, ben şükretmiyorum diye bunlar beni de içeri alabilirler diye! O duruma geldik yani.

Dolayısıyla, anketler “AKP kan kaybı yaşıyor” şeklinde veriler sunuyorlar ama siz çevrenizde bunu gözlemlemiyorsunuz?

Yok çevremden gözlemlemiyorum. Ama şöyle bir şey var, başka bir parti biraz daha fazla bir şey vadettiği an dengeler değişir. Gördüğüm o.

ÇOĞU İŞÇİ SENDİKALAŞMAYA SICAK BAKMAMAYA BAŞLADI

Mecliste komisyondan da geçen bir yasa bizi yakından ilgilendiriyor. Tam adı, İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi. Teklif yasalaştığında kıdem tazminatı, emeklilik, sendikal mücadele imkansızlaşacak. Konuyla ilgili gelişmeleri izliyor musunuz ve yasayı nasıl yorumluyorsunuz?

Evet izliyorum. Zaten OHAL’le birlikte her şey patronlara yarıyor. İnsanlar sendikal mücadele veremiyor. Mesela şöyle bir durum vardı, sendikalaştığımız zaman en azından işçiler olarak diyorduk ki, “benim mahkemem isterse beş yıl sürsün, ben beş yıl sonra o parayı o günün faiziyle nasılsa alacağım.” Korkmadan sendikaya da üye oluyordun. Bir yasa çıkardılar, çünkü patronlar demiş “biz niye beş yıl sonrasının parasından veriyoruz, mağdur oluyoruz, işçi hangi paradan çıktıysa o paradan verelim.” Ne oldu, patronların istediği yasayı çıkardılar, şimdi işçi “benim paramın beş yıl sonra değeri kalmayacak” diyor. Bu yüzden çoğu kişi sendikalaşmaya sıcak bakmamaya başladı. Yani buradan önünü kesti zaten. Diğer taraftan sendikalaşanlara “terörist” damgası vurarak ayrıştırıyor, fabrikalarda çalışanların çoğu dindar kesim zaten. O yüzden sendikalaşmak isteyenlere “bunlar dinsiz” falan diyorlar. Bu son paketten de bize düşen bir şey yok. Kaçak işçi çalıştıran patronlar ceza almayacak diyorlar, artı işsizliği az göstermek için de bu şeyleri uzatacaklar. Yani bu virüsü bile kullandılar patronlar için.

İşçiliği öğrenmiş, bir sürü deneyim biriktirmiş, bilinçli bir kadın olarak sizin gelecekle ilgili beklentiniz, umutlarınız neler? Ve sizce yaşanan bunca sorun nasıl düzelebilir?

Ben gelecekle ilgili çok umutlu değilim, endişelerim var bu hükümet başta olduğu sürece. Ama bu hükümet gidince de yerine gelecek olan da aynı şeyi yapacak. Mesela bu hükümet gitti, en büyük muhalefet kim, CHP. CHP’de de bir şey değişmeyecek, bizim için sorunlar aynısı olacak. O yüzden ben endişeliyim, bu ülkede halk kendi kendini yönetmeli. Ancak devrim gelirse endişem kalmaz! Başka düzeleceğini sanmıyorum.

KORONADAN KORKUYORUM AMA ÇALIŞMAYA MECBURUM

Korona nedeniyle bir yandan da virüse yakalanmaktan endişe ediyoruz, İstanbul’da vakaların yüzde 50 arttığını resmi ağızlar söylüyor. Dolayısıyla iş mi, korona mı ikilemi daha da arttı. Siz bu ikilemi nasıl yaşıyorsunuz, koronaya yakalanmaktan korkmuyor musunuz?

Korkuyorum, korkmaz olur muyum? Ama şurası da var, korkup eve kapanırsın ama bu ev geçinmek zorunda. Bir yandan da ben korunsam ne olacak, eşim işe gidiyor tersanede binlerce işçi çalışıyor, oradan kapıp getirebilir. Yani korksak da çalışmak zorundayız. Fabrikada insanlar şu an koronadan kırılıyorlar. İnsanları eve göndermiyorlar, o halde çalıştırıyorlar. “Ölürse ölsün” diye bakıyorlar. Televizyonlarda gösteriyorlar şöyle önlem alınıyor ama ben inanmıyorum, yeterince değil, hiç önlem almıyorlar. Ortada gerçek rakamlar da yok, kendi halkını kandırıyorlar, daha doğrusu kandırdıklarını zannediyorlar. Bilmiyorum belki inanlar da vardır.

 

 

ÖNCEKİ HABER

Somalı madenciler İzmir'de arama kurtarma çalışmalarına katıldı

SONRAKİ HABER

Mimarlar Odası: Bilimsel araştırmalar afetlerden önce yapılmalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa