01 Kasım 2020 01:22

Fransa’yla iktidar ve muhalefetin milli meselesi...

Mustafa Yalçıner, Evrensel Pazar'a yazdı: 'Milletimiz' hükümetin yaptıklarını ve söyledikleri görüp duyuyor, ama muhalifim diyenlerin yaptıklarıyla söylediklerini görüp duymuyor sanıyorlar!

Fotoğraflar: DHA

Paylaş

Mustafa YALÇINER

“Kanuni” lakabıyla maruf Sultan Süleyman’ın Fransuva ve Fransa ile arası pek iyiydi. Osmanlı, hem de henüz yokuş aşağı kayıp gerilemeye başlamadan, ilk kapitülasyonları bu ülkeye vermişti.

Artık uzun zamandır “sıfır sorun” türü laflar etmeyen ikinci “Yeni Osmanlıcılar”ın ise, dünya alemle araları kötü, ama özellikle ve son zamanlarda Fransa ile fazlasıyla kötü. Ne “sıfır”ı? Hem komşular hem de yakın uzak tüm ülkelerle aralar en çok şeker renk! İyi olan kimse kalmadı, Doğu Akdeniz’de gidip rakiplerle anlaşmalar yapmaya yeltenen Katar’la bile o eski muhabbet yok.

ABD “S-400 aktivasyonu” deyip yaptırımlara hazırlanıyor, Avrupalılar silah satışına çoktan ambargo koydu, “S-400” nedeniyle ABD ile aranın açılmasının müsebbibi Rusya da Azerbaycan’a verilen destekten hoşlanmaması bir yana, İdlip’te, Suriye’nin ardı sıra Türkiye’nin üzerine yürüme hazırlığında.

Fransa ile sürtüşme ise, yeni unsurların eklenmesiyle büyümede. Kadim göz ağrısı Doğu Akdeniz’de Erdoğan Türkiye’siyle birlikte gözü olan ve açıktan karşı karşıya gelen Fransa, biliniyor ki Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne destek sunmakla kalmadı, Akdeniz’e donanmasını saldı ve gemilerine bu iki ülkede üsler edindi. Macron, Türkiye’nin BM kapsamında asker bulundurduğu Lübnan’ı iki kez ziyaret etti ve Hizbullah’a net cephe almayan politikasıyla ABD’den farklı bir yol izliyor.

Akdeniz’in tabanındaki doğal gaza gecikmeli el atan Erdoğan ise karşısında gerçek anlamda “yedi düvel”i bulmuş durumda. Sadece Mısır’dan İsrail’e Kıbrıs’la Yunanistan’dan Lübnan’a bölge ülkeleri değil, bir umut denip sarılınan Libya’da ve öteden beri Suriye’de Rusya dahil, Avrupalılarla Amerika’nın tümü karşıda. Bu durum, Erdoğan’a “dış düşman” edebiyatı yapma ve dışarıyı göstererek içeride burjuva muhalefeti de peşine takıp bildiğini okuma fırsatı veriyor vermesine, ancak uzun boylu sürdürülebilir değil. Şimdilik emperyalistlerin kendi aralarında keskinleşmekte olan çelişmeler dolayısıyla hâlâ belirli bir manevra olanağı bulunup idare edilebiliyor, ama giderek denizin tükenmekte olduğu bir sır değil. Ama Erdoğan da zaten öyle yıllar ve yıllar sonrasını öngörüp planlar geliştirerek politika üretmiyor, ekonomide izlenen “Günü kurtarma” politikası dış politikada da egemen.

Fransa ve sahip olduğu destek, tıpkı Erdoğan gibi, günden güne azalan Macron da pek farklı bir kulvarda bulunmuyor. Onun da “dışarı”yı göstererek “içeride” rahatlamasına vesile olacak “dış düşman” ihtiyacı Erdoğanın ki kadar yakıcı. Üzerine pandeminin binmesiyle tam bir krize sürüklenen ekonominin durumu, Türkiye kadar olmasa bile, berbat mı berbat. Air France’ın örneğin iki haftalık zararı 300 milyon avroyu aştı, Fransa’nın bütçe açığı Türkiye’yi andırarak, büyüdükçe büyüyor. Restoran, kafe benzeri yerler çoktan kapandı, çarşı kan ağlamada, ekonominin küçülmesi  yüzde 8’e vardı. Neredeyse tüm Fransa’da sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.

Sanki anlaşmışlar gibi, bu kez Charlie Hebdo, iki ülke egemenleriyle Erdoğan ve Macron’un imdadına yetişti. Önce Samuel Paty adlı bir tarih öğretmeni basın ve düşünce özgürlüğü konularını işlerken birkaç yıl önce yine olay olmuş Charlie Hebdo’da yayımlanan Hz. Muhammed karikatürlerini de örnek olarak kullandı ve iki hafta boyunca radikal İslamcı örgütlerin sosyal medya kampanyasına hedef oldu. Ve ardından, bir İslamcı tarafından, adet olduğu üzere kafası kesilerek öldürüldü. Türkiye’den ne kınama ne bir taziye mesajı!

Charlie Hebdo sessiz kalmayıp bu kez siyasal İslamcıların dünya ölçeğinde lideri bellediği Erdoğan’la ilgili belden aşağı bir karikatür yayımladı kapağından. Ve Türkiye ile Fransa ve Erdoğan’la Macron’a, arayıp da bulamadıkları altın bir fırsat sundu. Türkiye’de yandaş basın ayağa kalktı. Ve tabii silme devlet erkanı. Kültür bakan yardımcısının sinkaflı tweetine varıncaya dek Hebdo’nun karikatürü üzerinde tepinmeyen kalmadı. En son Erdoğan noktayı koydu ve Fransız mallarına boykot ilan etti. Oysa Suudilerle BAE zaten Türkiye ve mallarına karşı boykot kampanyası açmış yürütüyordu, ama ne de olsa din kardeşiydiler, onlara ses çıkaran olmadı.

Öte yandan Fransa Türkiye’nin 7. sıradaki ticaret ortağı ve Türkiye’nin bu ülkeye ihracatı 7.6 milyar dolarken ithalatı 6.3 milyar dolar. Fransa, özetle, Türkiye’nin dış ticarette artıda olduğu ender ülkelerden. Üstelik Türkiye makine ve yatırım malları ithal ediyor. Renault’nun temel girdilerini örneğin. Bu kaçıncıdır, bu tür ticari boykot kampanyaları ilan edilip üç-beş göstermelik iş yapılıp bırakılıyor, ama haydi ciddiye binsin bakalım, kim zararlı çıkar! Türkiye’de 1500’den çok yatırımcı Fransız şirketi var ve 7 milyar dolardan fazla yatırım yapmışlar. Türkiye’nin Fransa’daki yatırımıysa devede kulak: 235 milyon dolar. Haydi bakalım, bu şirketler işlerini sadece askıya alsalar, bunca “dış yatırım” ihtiyacındaki tekellerin Türkiye’sinin hali nice olur!

Erdoğan kendisini içeride rahatlatacak “dış düşman” bulma fırsatını kaçırmayıp değerlendiriyor, ancak siyasetin ötesine geçip iş ekonomiye geldiğinde, rakamlar manevra yapma zorunluluğunu ortaya koyuyor.

Macron açısından da fazla farklı değil durum. Evet, o da, “kafa kesen İslamcıların hamisi”, Yunan düşmanlığıyla kalmayıp “Hıristiyan ve Batı düşmanlığı yapan Türkiye” ve Erdoğan karşısında insan haklarının yanında Batının hukukuyla şerefini koruyup temsil eden adam rolünü üstlendi. Dışarıda bütün AB’nin desteğini arkasına aldı, içerideyse Le Pen’in silahlarını kuşandığı için sadece sağcı faşizan muhalefetin değil ama ortalama solun bile desteğini sağladı.

Ya bizim muhalefet? Onlar bir alem! CHP’nin grup başkan vekili çıkıp “Vay siz bizim cumhurbaşkanına nasıl hakaret edersiniz” deyip Erdoğan’a desteğini açıkladı. Diğerleri de öyle. Biz.. Bizim devletimiz.. Bizim Cumhurbaşkanımız!.. Bunun da adı muhalefet oluyor! Hani, ne oldu, başlangıçta “Biz partili cumhurbaşkanını tanımayız” diye kıyameti koparmışlardı. İzlediği politikalarla kriz içindeki ülkenin halkı, kendisini işsizliğe ve açlığa mahkum etmiş hükümetin bunca sefaletine rağmen oyları artmayıp düşen bu muhalefeti neden desteklesin ki?

Nerede, hangi konuda muhalefet ediyorlar, anlayana aşk olsun!

Faşizm yolunda ilerleyen ülke yönetiminin bütün iç politikasını desteklemek bir yana körüklenen milliyetçilik dolayısıyla uygulanabilir kılan dış politikasını Libya’dan Azerbaycan’a, Suriye’den Yunanistan ve Akdeniz’e, “a”sından “z”sine onaylayıp aynıyla savunuyor, ama muhalefet olduğuna inanılmasını istiyor -buna gülerler! Hele, “Milletimiz yaptıklarınızı görüyor, söylediklerinizi duyuyor, sabırsızlıkla önüne gelmesini beklediği ilk sandıkta sizin biletinizi kesecek.” deyip parmağını kımıldatmadan seçim de seçim demiyor mu -buna kahkaha atılır. “Milletimiz” hükümetin yaptıklarını ve söyledikleri görüp duyuyor, ama muhalifim diyenlerin yaptıklarıyla söylediklerini görüp duymuyor sanıyorlar!

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Novares işçileri, hükümetin torba yasasından işçiye ne çıkacağını uygulamalı gösterdi

SONRAKİ HABER

İngiltere'de 4 haftalık sokağa çıkma yasağı kararı alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa