Doç. Dr. Evren Çelik Wiltse: ABD seçimlerinde pandeminin etkisi olacak
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Evren Çelik Wiltse, ABD seçimlerini Evrensel'e değerlendirdi.

Fotoğraf: Tayfun Coşkun/AA
İLGİLİ HABERLER

ABD'de Başkanlık seçimlerinde sona doğru | Rekor katılım bekleniyor

ABD’de gergin seçimler: Seçmenin üzerinde baskı büyük

Avrupa'nın Gündemi | Alman sermayesinden ABD seçimlerine yatırım!
Şerif KARATAŞ
İstanbul
ABD’nin 59’uncu Başkanlık seçimlerinde sona gelindi. Erken oy verme nedeniyle milyonlarca ABD'linin şimdiden oy kullandığı seçimlerde yarın son oylar verilecek ve sandıklar kapanacak. Seçimde Cumhuriyetçi Parti'nin Adayı Donald Trump ile Demokrat Parti'nin Adayı Joe Biden yarışacak. Sonucu merakla beklenilen seçimlere ilişkin Siyaset Bilimci Doç. Dr. Evren Çelik Wiltse ile konuştuk.
Pandeminin seçime etkisinin inkar edilemez olacağına vurgu yapan Wiltse, "Ancak Trump döneminin olağan dışı tabiatı da seçmenleri oluk oluk sandığa çekiyor. Erken ve posta ile oy vermede rekor düzeylerde katılım var. Siyahlar, Latinler gibi azınlıklar son derece mobilize oldular" dedi. Wiltse, "2020 seçiminde pandemiye rağmen özellikle polis şiddetine karşı çok ciddi toplumsal hareketler, güçlü bir reaksiyon var. Tabandan gelen bu dalganın siyasi katılımı arttıracağını umuyoruz. Bu da demokrasi açısından son derece olumlu. Çünkü toplumsal katılım ne kadar fazla ise, demokratik meşruiyet de o kadar fazla olur" ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Donald Trump döneminde öne çıkan özellikler nelerdir?
Kuralsızlık, istikrasızlık, liyakate önem vermeme, devletin kurumlarına değil, kalifiye olmayan aile üyelerine ve iş ortaklarına güvenme. Kabinesinden istifa edenlerle, atılanlarla, hapse girenlerle bir kabine daha kurulurdu. Hemen her hafta sonu Florida’ya kaçıp golf oynaması, bunun için kendi otellerinde kalması, kamu kesesinden milyonlarca dolar harcamaya yol açıyor, çünkü Gizli Servis ve diğer Beyaz Saray personeli de onu takip ediyor her hafta. Otel tüm o personelin masraflarını devlete fatura ediyor. Bu örnekleri misliyle arttırabiliriz. Bu yönetim tarzı Başkanlık makamında müthiş bir ahlaki çöküntüye sebep oldu. Yabancı ülkeler artık ABD Dış İşleri bürokrasisini ve tüm teamülleri baypas ederek doğrudan Trump ile temasa geçiyorlar. Çünkü Trump bu şeklide kişisel, bire-bir ilişkiler üzerinden iş yapıyor. Yabancı liderler Florida’da Mar-a Lago’da zirve randevuları ayarlıyorlar. Burada yapılan görüşmeler kayıt altında değil, dışişleri ve istihbarat yetkilileri öncesinde Trump’a brifing sunamadıkları için Trump tamamen dış aktörlerin manipülasyonuna açık bir konumda son derece üst düzey toplantılar yapıyor. Bu çok ciddi güvenlik açığı aslında. Çünkü 330 milyonun kaderini tek bir insanın algısına ve tepkisine bağlıyorsunuz. Alanında uzman personelin birikimini tamamen göz ardı ediyorsunuz. Brezilya lideri Bolsonaro ile mesela böyle bir toplantı yapmıştı Trump. Covid’i ciddiye almayan iki lider olarak pek de samimi pozlar vermişlerdi. Bilahare her ikisi de hastalandı zaten. Bu tavrın hem ABD, hem de dünya açısından ciddi olumsuz etkileri var. Örneğin Putin liderliğindeki Rusya şu anda uluslararası sistemde son derece sorun yaratan bir aktör. En son Ukrayna örneğinde olduğu gibi etrafındaki pek çok ülkeyi askeri olarak işgal etti. Suriye’ye geldi konuşlandı, donanmasını demirledi. Yayılmacı, militarist ve kara para konusunda eli çok kirli bir rejim. Ancak tüm bu büyük defolar Trump-Putin ahbaplığı sayesinde halı altına süpürülmüş vaziyette. Senato’daki Cumhuriyetçi çoğunluğa dayanarak Rusya’ya karşı yaptırımları durduruyor Trump. Benzer dinamikler Türkiye için de söz konusu. 4 yıl daha seçilirse bu kurumsal yapıların çok daha fazla eriyip güç kaybedeceğini, kişiye bağlı yönetim tarzının iyice yerleşik bir hal alacağını söyleyebiliriz.
Fotoğraf: Evren Çelik Wiltse'nin kişisel arşivinden alınmıştır
"PANDEMİNİN ETKİSİ İNKAR EDİLMEZ"
Seçim öncesi toplumsal atmosfere dair neler ifade edebilirsiniz?
ABD’de pek çok tarihi seçim olmuştur. Mesela ilk Siyah Başkan olarak Obama’nın 2008’de seçilmesi. Keza 2016’da ilk kez bir kadın Başkan adayının yarışması. 2020 seçimi de benzer şekilde tarihsel açıdan öne çıkacak. Pandeminin etkisi inkar edilmez. Ancak Trump döneminin olağan dışı tabiatı da seçmenleri oluk oluk sandığa çekiyor. Erken ve posta ile oy vermede rekor düzeylerde katılım var. Siyahlar, Latinler gibi azınlıklar son derece mobilize oldular. Bu iki kesim nüfusun yaklaşık dörtte birini oluşturmalarına rağmen seçimlere katılım oranları ülke ortalamasının altında. Keza gelir düzeyi düşük olanlarda da seçime katılım oranı düşüyor. Ancak 2020 seçiminde pandemiye rağmen özellikle polis şiddetine karşı çok ciddi toplumsal hareketler, güçlü bir reaksiyon var. Tabandan gelen bu dalganın siyasi katılımı arttıracağını umuyoruz. Bu da demokrasi açısından son derece olumlu. Çünkü toplumsal katılım ne kadar fazla ise, demokratik meşruiyet de o kadar fazla olur. Her 10 vatandaştan ortalama sadece 5’i sandığa gidiyor ABD’de. Ama 10 vatandaştan 7-8 tanesi kalkıp sandığa giderse, o sonuçlar tabii ki daha meşrudur. Ancak burada bir uyarıda bulunalım: demokrasi iktidarın barışçıl yöntemlerle el değiştirmesi. Bazı büyük şehirlerde, özellikle de başkentte dükkanların seçim öncesi vitrinlerini büyük sunta bloklarla kaplaması, önceki seçimlerde gözlemlemediğimiz bir gelişme. Umalım ki hiçbir kesim şiddete maruz kalmadan bu seçimler de demokratik bir şekilde atlatılır.
İç politikada neler yaşanabilir?
Sağlık ve pandemi ile mücadelede seçilecek başkana göre önemli değişiklikler olabilir. Şu anda ülke çapında bir maske politikası bile yok. Trump doktorlara ve sağlık personeline güven duymadığını belirten açıklamalar yapıyor. Doktorları paragöz olmakla suçluyor. Mücadelenin baş koordinatörlerinden Dr. Fauci’yi görevden almayı planlıyor. Oysa Dr. Fauci Trump’a rağmen ciddi önemler almaya çalışan bir sağlık yöneticisiydi. SARS gibi daha önceki salgınları önlemede başarıları olan biri. Biden gelirse sağlık konusunda kamu harcamaların artacağını, daha kapsamlı politikalarla pandemi ile mücadeleye gidileceğini tahmin ediyorum. İkinci önemli fark vergi konusunda olacak. Trump her türlü devlet sırrını rahatlıkla ifşa ederken, kendi vergi kayıtlarını bir sır gibi saklıyor. Sızan bazı belgeler milyonlarca dolarlık variyetine rağmen yılda yaklaşık 750 dolar vergi ödediğini gösterdi. Sözün kısası, Trump pek vergi verme heveslisi değil. Nitekim başkan olduğu 4 yıl boyunca yıllık geliri milyon dolarların üzerinde olan mükelleflere çok büyük, adeta kapitülasyon niteliğinde vergi ayrıcalıkları tanıdı. Gelir vergisi toplumsal adaleti sağlamanın en önemli araçlarından biridir. Geliri az olandan az, çok olandan çok vergi alırsınız ki, terazinin kefeleri iyice şirazesinden çıkmasın, birbirinden kopmasın. Trump bu dengeyi zenginler lehine müthiş bir şekilde bozdu. Biden gelirse alt ve orta kesimlerin pastadan alacağı payın artacağını, en zengin kesimler için de nerdeyse yüzde 10’lara düşmüş vergi oranlarının artmasını bekleyebiliriz. Kısacası Trump yeniden kazanırsa polis şiddetinin dizginlenmeyeceğini, kadınlar ve beyaz olmayanların ikinci sınıf vatandaşlar olarak kalacağını görmek zor değil. Biden seçilirse, zaten yardımcısı da yarı Siyah, yarı Hintli bir kadın senatör olduğu için, eşit vatandaşlık konusunda ilerleme olacağı inancındayım.
"TRUMP DÖNEMİ KOŞULSUZ İSRAİL YANLISI BİR ÇİZGİ İZLEDİ"
Seçim sonucunun dış siyasete etkisi ne olur?
Trump dönemi koşulsuz İsrail yanlısı bir çizgi izledi. ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini statüsü uluslararası hukuk açısından son derece tartışmalı olan Kudüs’e naklettiler. Netanyahu’ya her konuda açık çek verildi, Filistinliler sistematik olarak horlandı, dışlandı. Yine kişisel saiklerle politika yapmasının bir örneği olarak Trump, sırf Yahudi olduğu için damadını İsrail ve hatta tüm Ortadoğu meselelerinden sorumlu tayin etti. İşletme eğitimi almış otuzlu yaşlarındaki Jarod Kushner, Orta Doğu haritasını yeniden çizmeye kalktı. Başkan Trump Suudi Arabistan’a benzer şekilde açık çekler verdi. ABD’de ikamet eden muhalif yazar Cemal Kaşıkçı’nın insanlık dışı bir şekilde en yüksek devlet temsilciliği olan büyükelçilik binasında paramparça edilmesine ses çıkarmadı. Suudi veliaht prensin her türlü aşırılığı hoş görüldü: akrabalarını otele hapsedip tehdit etmesi, dış ülkelerde muhalif Suudi vatandaşlarını avlaması ve belki de en acısı, Yemen’de masum insanları sırf İran’la nüfuz mücadelesi istediği için bombalamasına göz yumuldu. Trump kurumsal ilişkilere itibar etmediğinden, iklim değişikliği ile ilgili en kapsamlı işbirliği olan Paris Anlaşmasından ABD’nin imzasını geri çekti. Yine İran ile 5 ülkenin ortaklaşa imzaladığı nükleer anlaşmadan ABD’nin imzasını kaldırdı. İran’a karşı son derece hasmane tavırlar aldı. ABD’nin kurucusu olduğu NATO ittifakı ile bile ipleri germeyi başardı. Biden gelirse bu politikaların büyük kısmından geri adım atılacağını bekleyebiliriz.
Evrensel'i Takip Et