3 Kasım 2020 13:34
/
Güncelleme: 4 Kasım 2020 16:48

İskender Bayhan: Halkın acıları sermayenin rantını büyütüyor

Gazeteci İskender Bayhan, Ege Denizi'nde 30 Ekim Cuma günü 14.51'de meydana gelen deprem sonrası yaşananları Gündem Özel'de değerlendirdi.

İskender Bayhan'ın değerlendirmelerinden satır başları şöyle:

Özel olarak depremin büyüklüğünü küçük göstermeden ziyade, Türkiye’de depremin ölçümüne dair kapasitenin zayıflığının ürünü olduğu kanaatindeyim. 6,9-7 büyüklüğündeki ölçümlerin daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’nin nasıl bir deprem kuşağı altında olduğu, nasıl bir fay hattı üzerinde durduğu olabilecek en ileri düzeyde bütün yönleriyle tespit edilmiş bir ülke. Ama yerin üstüne bakınca orada artık teknik yetersizliklerden öte tamamen bile isteye sermaye ve kapitalistlerin çıkardığı tek sonuç kâr ve rantı daha da artırmak oluyor. Yerin üzerindeki ihtimallere hazırlanmış, halkı koruyacak ne bir politika var ne plan var. Aksine halk depremle baş başa kalmış durumda. Yetkililerin açıklamalarına bakınca da bu tabloyu değiştirecek bir ışık görünmüyor.

’99 depreminden sonra da çok müteahhit gözaltına alındı. Ama bu mesele sadece müteahhitlerin sorunuymuş gibi, mimar ya da mühendislik hatasıymış gibi bir yere sorunu hapsetmek dışında bir işe yaramıyor. Elbette bunlar gözaltına alınmalı ama zincir onlarla bitmiyor. Hükümet yetkililerin son açıklamalarında, ‘sorumlulardan hesap sorulacak’ deniyor ama zaten kendileri sorumlu. Yurttaş, vatandaş örgütlenip adım atmalı.

"VATANDAŞIN TERCİHİ DEĞİL, MAHKUMİYETİ"

Devlet Bahçeli ve hükümet için tercih işi bunlar. Vatandaşın aç kalması da ekmek bulamaması da sağlıklı güvenli bir konutunun olmaması da vatandaşın tercihiyle alakalı. Bu yaklaşım hükümeti yönetenlerin mantığını, bakış açısını göstermesi açısından çarpıcı. Birçok insan başını sokacağı bir ev için tüm hayatı boyunca çalışıyor. O eve başını sokabilmek için önüne gelecek en küçük seçeneği bile değerlendirmek, neredeyse onun mahkum olduğu bir konu. Vatandaşın tercihi değil, mahkumiyeti.

Belediyeler de bu çarkın dişlilerinin dışında değiller. Yöneticilerin çok iyi niyetli olması bu gerçeği değiştirmez. Belediyeler en başta bu işin merkezinde olduklarını kabul edecekler. Hiçbir şey yapamıyorsa risk altındaki bölgelerde halkı bilinçlendir, ona önderlik et. Bunun için para gerekmiyor, bütçe gerekmiyor. Büyükşehirler açısından belediyelerin bütçesinin yetersiz olduğunu söylemek de doğru değil. Herkes ‘suçüstü’ yakalanınca buna gerekçe üretiyorlar. Belediyelerin elini kolunu kim bağlıyorsa onları halka şikayet edecek, halktan da bunların hesabını sorması için mücadele edip örgütlenmesine önderlik edecek. Yoksa o suçsuz, öbürü çaresiz… O zaman bu iş yine vatandaşın sırtına kalıyor.

‘Deprem vergileri nerede’ sorusu Meclis’te bile sorulduğunda üstü örtülüyor. Toplanan bu paraların hepsi Türkiye’de inşaat sektörü ve konut sektöründeki tekellerin, şirketlerin, AKP döneminde de yandaş şirketlerin kasalarına gitmiş. Devletin açıklarını, kapitalistlerin ihtiyaçları temelinde kapatmaya gitmiş. Başka türlü izahı yok bu meselenin.

HALK ÖRGÜTLENEREK TEDBİR ALABİLİR

Erdoğan, “Vurgunun, paranın çarçur edilmesinin vergisi mi olur?​” diyemeyeceği için zamanı olmadığını söyler. Türkiye’nin bütün ihtiyaçlarının sağlıklı ve güvenli barınma koşullarını sağlayacak birikimi de var, kaynağın da var, coğrafyası da var. Olmayan iki şey var:

• Sistemin kâr ve rant çarkıyla dönmesinin engellenmemesi,

• Birilerinin sürekli halkın acıları üzerine servet biriktirmesi, halkı semirmesidir. Bu iki konuda tedbir yok. Bu tedbiri ancak halk kendi alabilir. Sağlıklı yaşam, sağlıklı konut talebi ancak örgütlenerek çözülebilir. Hükümetlere güvenerek, yerel yönetimlere güvenerek olmayacak bu iş.

Deprem özelinde düşünürsek, Bayraklı’da yaşayan yüz binlerce yurttaşımız apartman apartman örgütlense bir başlangıç olarak ‘bir şey beklemek’ten daha somut adım atmış olur gelecek için. Bir bütün olarak işyerlerinde, sendikalarda, odalarda, derneklerde örgütlenecek; bu memlekette gerçekten işçilerden, emekçilerden, halktan yana partilerde örgütlenecek. Ama en başta bunu yapması gerektiği gerçeğini görecek. Kendi dertlerini yalnız çözmeye çalıştığında bunun sadece bu ülkeden servet devşiren kapitalistlerin işine yaradığını görecek.

YAPTIKLARI PLAN, PROGRAM BELLİ BİR SINIFSAL KARAKTER TAŞIYOR

Gerçekleri söylemek, çıkarları o gerçeklere uymayanları rahatsız eder. Prof. Dr. Ahmet Ercan’ın açıklaması da rahatsız etti. Bugün bu ülkeyi yöneten hükümet de bir sınıfın hükümeti. Yaptıkları planların, programların hepsi de belli bir sınıfsal karakter taşıyor. Yaşadığımız toplumun sadece üretim ve bölüşüm ilişkilerine baksanız nasıl bir sınıfsal farklılık olduğunu görürsünüz. Bu düzende paranız varsa, sermayeniz varsa, servetiniz varsa depreme dayanıklı, virüs karşısında korunaklı bir yaşam sürebilirsiniz. Bu sistemde herkes parası kadar mutlu, herkes parası kadar güvenli, herkes parası kadar tedbir alabilir durumda.

(WEB TV)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Antep’te patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı binlerce işçinin katıldığı grevlere öncülük ettiği için tutuklanan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen Evrensel’e konuştu: “Tutuklanmam patronların kurduğu kölelik düzenine itiraz etmeyin mesajıdır. Vereceğimiz yanıt bizleri köleliğe mahkum etmek isteyenlere inat, BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmektir.”

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
21 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et