BIFED’de çevre haberciliği konuşuldu:Çevre haberleri zülfüyâre dokunduğu için hedefte
Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Film Festivalinde “Türkiye’de çevre haberi yapmak” konuşuldu.
Fotoğraf: BIFED
Baran ÖZ
Bu yıl 7.si düzenlenen Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Film Festivali (BIFED) bu dönem salgın sebebiyle online olarak gerçekleştiriliyor. 2-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen festivalin ilk panelinde “Türkiye’de çevre haberi yapmak” konuşuldu. Birçok doğal zenginliğin talan edildiği, bunları haber yapan gazetecilerin davalara maruz kaldığı ülkemizde çevre haberciliğinin durumu Deutsche Welle’den Gazeteci Serkan Ocak’ın kolaylaştırıcılığında tartışıldı.
ÇEVRE HABERLERİ SİSTEMİ EN İYİ TEŞHİR EDEN HABERLERDİR
Türkiye’de çevre haberciliğinin seyri, yaşanan zorluklar ve bugün geldiği nokta konusunda ilk olarak konuşan Evrensel Gazetesi İzmir Temsilcisi Özer Akdemir, 2000 yılında Bergama köylülerinin mücadelesine tanık olduğundan beri çevre haberciliğinin içerisinde olduğunu söyledi. Çok yoğun bir gündem içinde çevre haberciliği yapabilen çok az sayıda gazeteci olduğunu belirten Akdemir, “Çünkü çevre haberciliği halkın yaşam hakkını savunurken aynı zamanda sistemi de en iyi teşhir eden bir noktadan haber yapmayı zorunlu kılıyor. Deyim yerindeyse tam da zülfüyare dokunuyor! Çevre haberciliği yaptığım süreçte açılan davaları sayısını açıkçası bilmiyorum, ama hiç ceza almadım. Zaten bu davalar gazetecileri yıldırmak korkutmak için açılmakta.” dedi.
‘GAZETECİLER YAŞAMDAN YANA TARAFTIR’
Yaşamın savunulduğu yerde gazetecinin tarafsız olabileceğine inanmadığını ifade eden Akdemir. “Tarafsızlık söylemi bir demagojidir. Bir tarafta sermayenin bir tarafta yaşam hakkının bulunduğu koşullarda verilen mücadelenin haberlerini yapıyoruz. Objektifiz fakat tarafsız değiliz. Yaşamı savunma mücadelesinin tarafında olmamız gerektiğini düşünüyorum. Sadece habercilik değil bu mücadelenin örgütlenmesi noktasında da bir yurttaş olarak görev almalıyız.” dedi.
‘SEKİZ ÖDÜLÜM ALTI DAVAM VAR!’
Çevre haberciliğinin bir gazeteci açısından nasıl bir tercih olduğunu anlatan Cumhuriyet gazetesinden Hazal Ocak şöyle konuştu: “Gazetecilik benim çocukluk hayalimdi, çevre sorunları da hep ilgi konumdu. Gazeteciliğe başladığım dönem Gezi eylemleri zamanına denk geliyordu. O dönem kent ve çevre haberleri yapmanın benim için uygun bir uğraş olduğunu fark ettim. O dönemden beri yaptığım haberlerden 8 ödül aldım, hakkımda da 6 tane dava açıldı” dedi. Bu davaların gazetecileri korkutmak yıldırmak için açıldığını dile getiren Ocak, yaptığı her haberde dava açıldığını hatta dava ile de kalınmadığını, soruşturma, gazeteye ilan kesme cezası, destek açıklaması yapan kurumlara ceza diye devam ettiğini aktardı.
YAŞAM ALANLARINI SAVUNANLAR ZAMANLA POLİTİKLEŞİYOR
Çevre haberciliği ve özelinde yerel yayıncılıkta çevre gazeteciliğinin zorlukları konusunda konuşan BirGün gazetesinden Gökay Başcan ise Türkiye’de birçok ekolojik yıkım olduğunu aktararak “Ama medya patronluğunda ilerleyen havuz medyasında birçok patron medya hariç birçok sektörde yatırım sahibi oluyor ve bu yatırımların önemli bir kısmının ekolojik yıkım ilişkisi olabiliyor. Havuz medyasında bunlar söz konusu olamıyor hatta tam tersi bir anlatı oluyor.” diye konuştu.
Çevre mücadelesinde hangi aktivizm biçimleri kazanım getiriyor sorusuna mücadele biçimlerini ayırmanın doğru olmadığı yanıtını veren Başcan şunları söyledi: “İnsanlar kendi yaşam alanlarını savunurken politikleşiyorlar. İnsanlar ne kadar politikleşirse mücadele o kadar güçleniyor. Sürecin başında yurttaşlar ‘Biz bu madeni istemiyoruz, bize yararı yok.’ diye görüş beyan ederken ilerleyen süreçte şirketin, devletin birbiri ile ilişkisini çözümleyerek çok yönlü baskı altında olduklarını fark ediyorlar. Bu mücadelenin politik bir mesele olduğunu, bütüncül bir yanı olduğunu görüyor.”