08 Kasım 2020 22:55

Sağlık çalışanları anlatıyor: 35 hastaya 2 hemşire baktık, 20 kişi acilde bekliyordu

Aylardır virüsle boğuşan, talepleri görmezden gelinen sağlık emekçileri ölüm riski ile ‘değersizlik’ arasında cenderede. “Taleplerimizi duyan yok, ölüyoruz, tükeniyoruz, ne bekliyorsunuz” diyorlar.

Fotoğraf: Meltem Akyol

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

“Pandeminin başında birer kişi aldığımız odaya şimdi üçer hasta alıyoruz.”

“Bir nöbetimde 35 hastaya iki kişi baktık, acilde 20 kişi bekliyor. Hiç oturmadık, su içemedik, nöbet bittiğinde idrarım çay rengindeydi”

“Küçük çocuğumuz var, ona bakmak için ben sürekli gece eşim sürekli gündüz çalışıyor”

“Artık haftada bir arkadaşımızın kovidini duyuyoruz. Acilde çalışanlar takır takır kovid oluyor”

“Son 15 günde 3 taziyeye gittim, 3’ü de sağlıkçı yakınıydı, sadece sağlık çalışanları değil yakınları da ölüyor”

Bu anlatılar İstanbul’da çeşitli hastanelerde çalışan sağlık çalışanlarına ait. İstanbul’da Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılan hasta sayısında bile çok dikkat çekici bir artış var. Bu haber hazırlanırken 391 bin 739 vaka, 10 bin 803 ölüm açıklanmıştı. Ağustos ayının sonundan itibaren günlük ölüm sayısında ciddi bir artış görünüyor. Yine ağır hasta sayısı ise açıklanmaya başladığı günden bu yana 4.7 kat arttı. Sağlık emekçileri bu tabloyu en ağır yaşayanlar, üstelik yaşanan durum bu verilerden daha vahim. Hemen her gün bir sağlık emekçinin hayatını kaybettiği haberi geliyor, şimdiye kadar en az 40 bin sağlık emekçisi enfekte oldu. Aylardır virüsle boğuşan ve talepleri görmezden gelinen sağlık emekçileri ölüm riski ile ‘değersizlik’ arasında bir cenderede. “Taleplerimizi duyan yok, ölüyoruz, tükeniyoruz… Daha ne bekliyorsunuz” diye sesleniyorlar bir kez daha.

"BİR KİŞİ ALDIĞIMIZ ODALARA ÜÇER KİŞİ ALIYORUZ"

Birsen Seyhan hemşire Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ‘Pandeminin ilk anından itibaren, mücadelenin en yoğun verildiği merkezlerden biri’ olarak tanıttığı Samatya’daki İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Kovid servisinde çalışıyor. Bakan Koca’nın yöneticileri ile bir araya gelip, ‘Şu anki kapasitenin arttırılmasına yönelik çözümleri’ konuştuğu hastaneyi biz de Birsen Seyhan ile konuşuyoruz. Pandeminin ilk dönemi ile kıyaslama yaparak başlıyor sözlerine, “Biz vakalar ilk açıklandığında çok ciddi bir pandemi yaşadığımızı düşünüyorduk. Ama bu ikinci döneme bakınca biz asıl pandemiyi şimdi yaşıyoruz” diyor.

Nedenini ise birden fazla parametreyi örnek göstererek açıklıyor: “Birincisi hastaların durumu: İlk dönem Kovid-19 tanısı konmuş vakalar az belirti gösterse de yatışı yapılıyordu. Ancak şimdi evde bakım olduğu için genel hasta profilinin durumu gerçekten kötü. Ateşi yüksek, ciddi solunum sıkıntısı var, halsizlik, şiddetli ağrılar. Kötü bir durumda geliyor hasta bize. 44 yaşında, çocuk ve gençlerde de oran artmış durumda. Kronik hastaları daha az görüyorduk, şimdi daha fazla görüyoruz. 49 yaşında hastalarımızı kaybettik.

İkincisi hastanedeki yoğunluk. Rakamlarla anlatayım daha net olsun, ilk dönem çalıştığım pandemi servisinde 4 kişilik odaya birer kişi alıyorduk. Şimdi bir kişi almamız gereken odalara üçer kişi alıyoruz. Bizim hastanemizde 80’i ek binada olmak üzere 200’e yakın kovidli hasta yatıyor. 2 kat tekrar pandemi oldu, Haseki’deki yoğun bakım tekrar açılıyor. Bu arada randevular, poliklinik hizmetleri devam ediyor.

Üçüncüsü ise çalışma koşullarının iyiden iyiye ağırlaşması.”

"SU BİLE İÇEMEDİK, NÖBET BİTTİĞİNDE İDRARIM ÇAY RENGİNDEYDİ"

Üçüncü başlığı yaşadıkları deneyimlerle genişletiyor Seyhan. Ekim ayının başından itibaren ‘Bu iş patladı’ diye anlatıyor ikinci pik noktasının başlangıcını. 12 Ekim gibi çalıştıkları servisin tamamen kovid servisine dönüştüğünü anlatan Seyhan bir nöbet akşamında yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor:

“35 hastaya 2 hemşire bakıyorduk. Bir nöbetimde, sabah sekizde nöbeti aldım ve ertesi gün üç buçuğa kadar hiç oturmadım. Bir tane hayatını kaybeden hastamız vardı, 2 hastamızı yoğun bakımda yer bulamadığımız için -sadece kendi hastanemizde değil İstanbul genelinde yer bulamadık- serviste entübe şekilde beklettik. Bir taraftan yoğun bakımda yer bulamıyorsun, bir taraftan acilde en az 20 tane hasta bekliyor. Hastaların durumu da çok kötü. Ateşi yükseliyor, ağrısı artıyor, nefes alamıyor, yanında hayatını kaybeden hastayı görüyor psikolojisi bozuluyor... Gerçekten o nöbette cehennemi yaşadık 2 kişi, sabah ayaklarımız şişene kadar koştuk, tuvalete gidemedik, yemeğimizi yiyemedik, suyumuzu içemedik. Nöbet bittiğinde idrarım çay rengindeydi, şu içememekten ve yorgunluktan. En insani ihtiyaçlarımızı bile karşılayamadık.”

"KOVİD BABASINI TABURCU ETMEYE GELEN KİŞİ ANNESİNİN KOVİD-19'DAN ÖLDÜĞÜNÜ ÖĞRENDİ"

Bir de işin psikolojik boyutu var, yalnızca yaşadıkları değil tanık oldukları da dahil buna. “Bir yandan insanlar yoğun bakımda yer açılsın istiyor, yani ya birisi ölsün ya da iyileşsin. Yeter ki yer açılsın. Diğer tarafta yoğun bakımdaki hastasını bekleyenler… Başka neler neler. İki şeye şahit oldum, bir erkek babasını almaya gelmişti, kapıda tam eşyalarını alıp çıkacakken, bir telefon. Annesi de başka bir hastanede yatıyormuş, kovidden. Hayatını kaybetmiş. ‘Ben şimdi ne yapacağım’ diyor. Ne diyebilirsin ki. Başka biri kovidli kadın, yatıyor, gelen telefon başka bir hastaneden, eşi ölmüş… Bu sabah hasta babasına eşyalarını getirmiş, hastanın durumu ağırsa refakatçi alıyoruz. Oğlu kalmadı, ‘Benim de çoluğum çocuğum var, ya onlara bulaştırırsam’ diye. O zaman bu hastaların bakımı da sağlık çalışanlarına kalıyor. Yani yemeği, tuvalete götürmesi. Bütün bunları ekleyin bir de o yorgunluğumuzun üstüne” diyor Seyhan.

"SADECE DÜN İKİ HEMŞİRENİN TESTİ POZİTİF ÇIKTI, BİRİ DE SONUÇ BEKLİYOR"

Sağlık Bakanı Koca’nın hastane yönetimi ile yaptığı toplantıda kapasitenin arttırılmasının gündeme geldiğini Bakanın paylaşımlarından öğrendi Seyhan da hepimiz gibi. Hastanenin şu durumda bile ‘hazırlıksız ve çaresiz’ durumda olduğunun altını çiziyor Seyhan ve ekliyor: “Bakanın ziyaretinden bizim hastaneye düşen daha fazla yeni yoğun bakım açmak. Her servisten beşer-onar arkadaşımızın kovid olduğunu duyuyoruz. Sadece bizim serviste dün iki hemşirenin testi pozitif çıktı. Bir hemşire de sonuç bekliyor.”

Yeni birim açmayı planlayan hastane yönetiminin sağlık çalışanlarının taleplerine kulak tıkadığının altını çizen Seyhan, “Bu saydığım bütün eksikleri dile getiren bir tutanak tutuldu, idareye götürüldü, evrakı kayda aldılar ama yazıyı almadılar. Düşün ne kadar değersiziz, idaredeki personel servisine derdini anlatan bir yazı veremiyorsun” diye de ekliyor.

"SADECE SAĞLIKÇILAR DEĞİL, YAKINLARI DA ÖLÜYOR"

Sağlık çalışanları gerçekten bitmiş durumda, kime dokunsan bin ah işitiyorsun desek yeridir. Hatip Şengül, Bakırköy Ruh ve sinir Hastalıkları Hastanesinde çalışıyor. SES Bakırköy Şube Eş Başkanı olan Şengül, çalıştığı hastanede hemen her blokta bir arkadaşlarının kovid olduğunu söylüyor. Kovid olan sağlık çalışanının temaslı olduğu kişilere de test yapıldığını söyleyen Şengül, “Bu arkadaşlarımız test sonucu çıkana kadar öylece çalıştırılıyor. Ve bunlardan testi pozitif çıkanlar da oluyor” diyor.

Sağlık çalışanlarına yaklaşımın da değiştiğini anlatıyor Şengül: “Vebalı muamelesi görüyor sağlıkçılar. Bakın eskiden sağlıkçı olmak bir övünme kaynağıydı, şimdi ev tutmaya giden arkadaşlarımıza ev verilmeyen yerler olduğunu biliyoruz. İnsanlar da biliyor, sağlıkçıların virüs yükü daha fazla.”

Şengül’ün bir başka dikkat çektiği noktası ise sağlık çalışanlarının yakınları. Şunları anlatıyor Hatip Şengül: “Çevremizde sağlık emekçilerinin mutlaka bir yakınında, -akrabası, eşi, dostu, çevresi- kovid hikayesi var. Ben şube yöneticisiyim ve geride bıraktığımız 15 günde 3 taziyeye gittim, hepsi de sağlıkçı yakınıydı. Yani sadece sağlık çalışanları değil sağlık çalışanlarının yakınları da ölüyor.”

SAĞLIK EMEKÇİLERİ ‘DEĞERSİZLİK' CENDERESİNDE

SES Anadolu Şubesi Eş Başkanı Aytekin Karadoğan

Aytekin Karadoğan Tuzla Devlet Hastanesinde çalışıyor. SES Anadolu Şubesinin Eş Başkanı o da. Sürecin sağlık çalışanları için birçok travma barındırdığına dikkat çekiyor Karadoğan ve kendi örneğini anlatıyor: “Pandemi başladığında eşim hamileydi, evden ayrılmak zorunda kaldım, eşimin yanında kalamıyorum, ihtiyaçları olduğunda onlara yetişemiyorum. Bir yandan bunun ağırlığı vardı, öte yandan ya hasta olursam ben ne yapacağım diye düşünüyorum. Bu halde eşim doğum yaptı ve ben bebeğimi 2 ay boyunca sadece 3-4 kere uzaktan görebildim. 5 yaşında kızım var, ona kapıdan el sallıyordum. Bu çok değersizlik hissettirdi bana.”

‘Değersizlik hissi.” Bu o kadar yaygınlaşmış bir duygu ki, hemen konuştuğunuz her sağlık çalışanından duyuyorsunuz mutlaka. Karadoğan nedenlerine dair şunları anlatıyor: “Yoğun mesailer, yorgunluk, aile fertlerini görememe, görsen bile acaba virüs bulaştırır mıyım kaygısı. Üstelik bunlar için atılacak adımlar varken… Üstüne bir de yanı başında meslektaşlarının ölümü. Sağlık çalışanları bütün bu cenderenin içerisinde bu duyguyu hissediyor. İzmir’de deprem olunca aslında aynı şeyi yaşadığımızı fark ettim. Oradaki insanlar ölmeyebilirdi, eğer yapılması gerekenler yapılsa, o binalar sağlam olsa, denetlense. Sağlıkçılar için de öyle. Yani bizi de salgın değil bu önlemsizlik öldürüyor, çağrılarımız dinlenmiyor.”

"BEN GECE, EŞİM GÜNDÜZ ÇALIŞIYOR Kİ ÇOCUĞA BAKALIM"

Diren Gezgin ise Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesinde çalışıyor. Hastanelerdeki mevcut yoğun bakımların kovid yoğun bakımına dönüştürüldüğünü anlatan Gezgin, sağlık çalışanlarının tüm sayılan sorunlarının yanı sıra çocuklarını bırakacak yer bulamadıklarını söylüyor. Pandeminin başında eşi ile dönüşümlü mesailere geçtiklerini söylüyor Diren. “Benim işe gittiğim günler eşim gitmedi, onun işe gittiği günler de ben gitmedim. Çok zor günler geçirdik” diye anlatıyor ilk dönemi. Şimdi her şeyin daha kötü olduğunun altını çizip ekliyor: “Yoğun bakımda çalışıyorum, çalıştığım bütün yoğun bakımlar atık kovid yoğun bakımına dönüştürüldü. Sürekli şunu düşünüyorum, acaba kovid miyim, çocuğuma da götürür müyüm diye. Bugünlerde sürekli akşam nöbeti tutmaya başladım ki nöbet sonrası çocuğuma bakayım. Ben sürekli geceye gidiyorum, gece eşim bakıyor, sabah da ben nöbetten çıkıp geliyorum. İzinlerimiz de kaldırıldı. Çok yorucu ama bize sunulan bu.”

İzmir depreminden sonra Hemşire Gülten Boylu’nun haykırışını da hatırlatıyor Diren Gezgin. Depremden sonra o paylaşımı görünce sabaha kadar uyuyamadığını anlatıyor: “Aynı şey benim de başıma gelebilir ve muhtemelen gelecek de. Ama işin işinden de çıkamıyorum. Bugün yaptığım gibi ben nereye çocuğum oraya olacak. Bizim gibi kovide daha fazla maruz kalan insanların çocukları için kreşlerin oluşturulması gerekiyor. Ben bütün bu yorgunluğun-yoğunluğun içerisinde çocuğum nerede, nereye bırakacağım diye düşünmek istemiyorum. Bu koşullar sağlansın artık. Nasıl yöneticiler, hasta var bakılsın istiyorlarsa, benim de çocuğum var ve ona bakılmasını istiyorum” diyor.

ACİLDE ÇALIŞANLAR PATIR PATIR KOVİD OLUYOR, NE BEKLİYORSUNUZ?

Nurdan Gürer Fatih Sultan Mehmet Hastanesinde çalışıyor, SES Anadolu Şube Eş Başkanı aynı zamanda. Çalıştığı hastanenin şimdiye kadar ‘temiz hastane’ olarak tanımlandığını söylüyor Gürer, sonra da ekliyor: “Geçen haftaya kadar, geçen hafta 2 servis katımız tamamen kovide döndü, hasta yatırmaya başladık.” İstanbul’daki artışın açıklanan rakamların üzerinde olduğuna dikkat çekiyor ancak doğru rakama ulaşabilmenin de ilk dönemden daha zor olduğuna vurgu yapıyor. Nedenini ise şöyle açıklıyor: “İstanbul’da filyasyon ekipleri hastanın ilacını o gün getirip bırakıyordu ilk zamanlar, şimdi bunun ertesi güne hatta bir sonraki güne kaldığını duyuyoruz. Eee hastane önlerine bakıyorsunuz insanlar test yapmak için saatlerde kuyruklarda bekliyor, uzayan kuyruklar artan vakaların da göstergesi. Şu anda evde bakım var, biz sadece hastaneye yatan hastalar üzerinden değerlendirebiliyoruz ama evdekiler…”

Sağlık emekçilerine de bulaş riskinin arttığına vurgu yapıyor Gürer “Artık haftada bir arkadaşımızın kovidini duyuyoruz. Acilde çalışanlar takır takır kovid oluyor” diyor.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi uygulanan ek ücret sistemi ile sağlık çalışanlarının iş barışının da bozulduğunu söylüyor Gürer: “Temizlik personeli hasta odası gidiyor, tuvaletini vs. temizliyor, performanstan sıfır alıyor. Bu arada hasta da oluyor. O hemşireye ya da doktora tepki duyuyor ‘En çok ben giriyorum’ diye. Hemşire asistana ‘Ben senden daha çok gidiyorum hasta odasına ama ben senden daha az alıyorum’ diyor. Asistana bakıyorsun onun da içler acısı durumu, dahiliyede normal servise bakıyor, oradan geliyor kovide bakıyor. O da uzmanına tepki gösteriyor. Böyle bir şey yarattılar.” “Bu nedenle” diyor Gürer: “Taleplerimizi duyan yok, ölüyoruz, tükeniyoruz… Daha ne bekliyorsunuz Daha fazla geç olmadan çağrılarımıza kulak verin. Artık adım atın.”

ÖNCEKİ HABER

320 milyon liralık fondan sanatçılara destek yok!

SONRAKİ HABER

Havai fişek davası 6 Ocak’ta başlayacak: İstenen cezalar Soma davasındaki gibi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa