Depremzedeler güvenli bir ev istiyor
Depremin ardından evleri hasar gören aileler çadırlarda kalıyor. Ailesiyle birlikte çadırda kalan Oktay Acar "Güvenli bir ev istiyoruz" diyor.
Fotoğraf: Dilek Omaklılar
Dilek OMAKLILAR
İzmir
Rıza Bey Apartmanı, Doğanlar, Emrah sitesi, Barış Sitesi… Arama kurtarma çalışmalarından hatırlıyoruz bu apartman isimlerini, enkaz önlerinde bekleyen ailelerden biliyoruz bir umut beklenen isimleri. Şimdi ise aileler birlikte sarmaya çalışıyor yaralarını…
Depremden sonraki gün Rıza Bey Apartmanı’nın önünde ikizlerin annesi ile tesadüfen yan yanaydık. Elindeki fotoğraflarla “Sarılmayı özledim” dediği sesini ve görevlinin çok yaklaştık umudunu yitirme dediği zamanlar yaşıyorduk… Bir süre sonra yürüdükçe görev değişikliği yapan arama kurtarma çalışmalarındaki ekipleri görüyoruz; kirpiklerine kadar toz duman, bembeyaz… Gözleri kıpkırmızı olan görevliyle göz göze gelince, umutla gülümsüyor... O umudu tanıyoruz artık, sessizliğin ortasında kurulan yarım yamalak cümlelerden tanıyoruz. Bir de Barış Sitesi var demiştik ya çokça haberlere yansımıştı, apartman yapımında çalışan inşaat işçisinin anlattığı ‘yıkılacağı belliydi’ diye… Arda’yı Berk’i ve birçoklarını duyduk oradan. İşte Barış Sitesinden kurtulan Oktay Acar’la buluştuğumuzda da o umudu onun gözlerinde de görüyoruz. Zar zor kurulan cümlelerde kırmıyor bizi, çadırın içinde oturuyoruz. Talepleri net, ilk önce söylemeli bunu, “güvenli bir ev”
‘ÖNCEDEN ZARAR GÖRDÜĞÜNÜ SONRADAN ÖĞRENDİM’
Oktay Acar, Tersane’den emekli. Geçtiğimiz yılbaşında emekli olmuş ve Barış Sitesi C Blok’taki evlerini almışlar. Bir emekli maaşıyla geçiniyorlar. 4 kişilik aile olan Oktay Acar, 2004 yılında buraya taşınıyor. 2004 yılından önceki depremde apartmanın zarar gördüğünü ise sonradan öğrendiğini söylüyor. Acar, deprem gününü anlatarak başlıyor sözlerine: “Olay günü 5 kişi evdeydik, misafirimiz de vardı. O an duştaydım depremin bitmesini bekledim ve kapı sıkıştı, çamaşır makinesinin yanında kendimi emniyete almak istedim. Çıktığımda her şey ortaya çıktı. Bizim 5. kat 2. kat olarak kalmış. 3 kat altımızdaki katlar çökmüş. Şans eseri tabela asmak için elinde merdiven taşıyan bir işçinin merdiveni dayamasıyla çıktık oradan”
Asteğmen Bilal Çakıroğlu Parkı’nda kurulan çadıra geçmişler… Önceleri bu bölgede başka çadırda kalan ailenin, yıkım çalışmaları başladığı için güvenlik gerekçesiyle yer değişikliği yapılırken “Çadıra geçtik ama acı ve sevinci yaşadık buralarda beklerken. Uyuyamadık… Arama kurtarma çalışmalarının sürdüğü günler çadıra giriyoruz eşimle ama yeniden çıkıyoruz hemen, acaba ne oldu diyoruz, duramadık ki… Çok büyük acılar yaşadık. Can önemli, mal ikincidir, kazandık gitti yine kazanırız…” diye anlatıyor çadır zamanlarını.
GÜVENLİ BİR EVDE YAŞAMIMIZA DEVAM EDELİM
Balıkesir’den İzmir’e gelen Oktay Acar yetiştirme yurdunda büyümüş. “Yetiştirme yurdunda kaldım, babamı kaybetmiştim, buraya kolay gelmedik… Yetiştirme yurdunda kaldığım için, devletin imkanlarıyla bu işe girdik” diyerek o zamanlarını anlatırken cümlelerinin boğazında düğümlendiğini görüyoruz. Yalnız olmadığını hissettiğini yineliyor sıklıkla Acar ve sadece şunu ekliyor “N’olursa olsun, düşüncesi yaratıyor insanda… Kötüyle iyiyi ayıramaz bazen yurtta kalan insanlar ya da bazen anne babasına sarılan insanları gördüğünüzde o yaşlara dönersiniz şimdi ise hemen kendi çocuklarınıza sarılıyorsunuz”
Ailenin önemli eşyaları da içeride kalmış. Güvenlik gerekçesiyle giremediklerini belirten Acar, arkadaşlarından da maddi manevi destek gördüklerini ifade ediyor. Acar, “Şu ana kadar aldığımız tek destek kira yardımıydı, hesaplasın devletimiz o zaman ona göre kira yardımını yapsın. Güvenli bir ev bulsunlar bize, yerleşelim hayatımızı devam ettirelim. Özledik yani… Her şeyimiz içeride. Hanımın gözlükleri de içerde kalmıştı, hastaneye gittik içeri girdiğimde insan olduğumu yeniden hatırladım, lavaboya gittiğimde bile yeniden hatırladım” derken bir de evden fotoğrafların çıktığındaki sevinçlerini anlatıyor.
‘2 BİN 500 LİRA ALAN İNSAN NE YAPACAK?’
Çadırlarda kalan çoğu aile gibi taleplerinin güvenli bir ev olduğunu yineleyen Acar, bir emekli maaşıyla geçimin zorluğunu ifade ederken bir de ‘Kiraları yüksek tutan emlakçı fırsatçılığı’na değiniyor. Acar, “Fırsatçılık değil buna yağmacılık diyorum. Bizim memleketimizde 5 bin lira aylık alamayan insanlar var. 2 bin 500 lira alan insan ne yapacak ne olacak? Kızım sporcu 8 yıllık hocalarımızın emekleri var, uzun atlamada ve sırıkta Türkiye 3. lükleri var ondan dolayı burayı terk edemem, terk etmek de hoş değil ama insanın içindeki korku… Çocuğumuzun emeğini boşa çıkarmamak için hem okul hem sporunu eşit şekilde yürütmesi için yakınlarda ev arıyoruz ama herkes biliyor artık kiralar çok yüksek. Geçinmenin zor olduğu yerde bir emekli maaşıyla zor tabii…”
DAYANIŞMA VURGUSU
O sırada gönüllü gençler geliyor çadıra… Acar, “Gençliğe çok güveniyorum cıvıl cıvıl çocuklar. Gönüllü çok genç vardı. Birçok çocukla burada tanışıyoruz, burada birçok göremediğimiz şeyi aktarıyorlar bize. Yiyecek içecekte de bir sıkıntımız yok. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, yan yana düşünemeyeceğin insanlar aynı yerde sohbet ediyor, çay içiyor. İnsanlar elden yardım etmek istiyor, bunun da sebebini herkes biliyor, bir yerlere güvenmiyorlar. Yardımlar ya ulaşmazsa diye güvenmiyorlar. Ama buradaki dayanışma çok güzel” diyerek dayanışmaya vurgu yapıyor. Bu dayanışmadan bahsederken gözlerindeki umut yeniden geliyor ve o karamsarlık yıkılıyor. Son sözlerini almak istediğimizde ise Acar, “Biz ev istiyoruz, evimizin yapılmasını istiyoruz, yerinde olmasını… Sağdan soldan aldığımız bilgiler, yeni şehir hastanesinin yanında yapılması bir de burada yapılması yönünde ama bilmiyoruz net bir bilgi yok. Folkartları ne güzel diktiler demek ki olabiliyormuş. Ama buraları AVM yapalım havasına girerlerse buradaki insanları mağdur ederler, bizler mal peşinde olmadık ama heba edilmesini de istemeyiz. Yerinde güzel evlerimizi yapsınlar biz de evimizde oturalım. Bir de kızımın sporu için destek istiyorum” diyor.
‘HEP BERABER AŞACAĞIZ’
Oktay Acar’ın bir de üniversite mezunu, iş arayan oğlu var. Acar, “Oğlan iş ararken bir de deprem geldi üzerine. Gençliğin üzerinde zaten karamsarlık var. Bunların sebepleri belli. Biri 2 bin lira ile uğraşırken diğerlerinin çantalarının fiyatları belli. Hep beraber bir şey yapacağız artık gençlerin ayakta durabilmesi için ama kendimiz durabiliyor muyuz, kendimiz de duramıyoruz. Ama hep beraber aşacağız” diye ekliyor. Sohbetimizin başından beri yanımızdan ayrılmayan lise 2.sınıfta okuyan 15 yaşındaki Yağmur da bu süreçte uzaktan eğitime giremediğini, antrenmanlarına da gidemediğini söylüyor. Yağmur, evde kalan eşyalarından en çok madalyalarını alamadığı için üzülmüş, “Madalyalarımın içeriden çıkmasını istiyordum en çok ama hepsi kutuda kaldı. 42 tane madalyam vardı. Ben atletizm ile uğraşıyorum uzun atlama dalında, Türkiye üçüncülüğüm de var. Şubat ayında atlama Türkiye şampiyonası var İstanbul’da olacaktı. Yarışa hazırlanmaya başlayacaktık ama şu anda bir hazırlık yapamıyorum. İzmir Büyükşehir adına yarışlara katılıyorum hem onlar hem de antrenörüm çok büyük destekçim” diyor.