09 Kasım 2020 23:13

Erkan: Saldırıları işçilerin işyerlerinden başlayan örgütlü müdahalesi püskürtebilir

İşçilerin var olan koşulları değiştirme isteği olduğunu belirten EMEP Kocaeli İl Başkanı Arzu Erkan, "Saldırıları püskürtecek olan işçilerin işyerlerinden başlayan örgütlü mücadelesidir" dedi.

Arzu Erkan | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Hasret Gültekin KOZAN
Kocaeli

Gebze, Dilovası, Çayırova hattı boyunca uzanan sanayi bölgesinde hareketli günler yaşanıyor. Hem hükümetin Meclise getirdiği esnek çalışma, kıdem ve emeklilik hakkının gaspına karşı sendikalı işyerlerinde yapılan eylemler hem de sendikalaşma mücadeleleri sürüyor. İşçilerden var olan koşulları değiştirme isteği olduğunu ancak ortak talepler ve ortak mücadele platformu etrafında birleşme sorunu olduğunu dile getiren Emek Partisi Kocaeli İl Başkanı Arzu Erkan, işçilerin sendikacıların harekete geçmesini beklememesi gerektiğini belirterek “Haklara dönük saldırıları püskürtecek olan işçilerin işyerlerinden başlayan, işyeri komiteleri etrafında birleşerek ortaya çıkardığı örgütlü müdahalesidir” dedi.

Kocaeli bir sanayi şehri. Peki Gebze-Dilovası-Çayırova hattı bu kent içinde nasıl bir yer tutuyor?

Kocaeli’nin Türkiye metal sanayi içerisindeki payı yüzde 19, kimya sektöründe ise yüzde 27. Türkiye araç üretiminin yüzde 39’unu gerçekleştiren bir şehirden söz ediyoruz. Bu sektörlerin ana sanayilerinin yanı sıra yan sanayileri ve tedarikçileri de büyük oranda Gebze ve Dilovası’nda kurulu organize sanayi bölgelerinde faaliyet gösteriyor. Bölgede biri Çayırova, üçü Gebze, beşi Dilovası sınırları içerisinde olmak üzere toplam dokuz organize sanayi bölgesinde 869 işyeri-fabrika faaliyet gösteriyor. Bu işyerlerinin büyük bölümü sendikasız. Dolayısıyla kuralsızlığın kural haline getirildiği işyerleri bunlar.

Kuralsızlığa karşı sendikalaşma mücadeleleri de sürüyor. Şu an Hak-İş’e bağlı Özçelik-İş’te örgütlendikleri için işten atılan FZK işçileri, Birleşik Metal-İş Gebze 1 No’lu Şubede örgütlenen Systemair işçileri, Birleşik Metal-İş Gebze 2 Nolu Şubede örgütlenen Özer Elektrik ve Baldur işçileri, Türk Metal’de örgütlenen Löger ve Onat Alüminyum işçileri işten atmalara karşı eylemlere ve direnişlere başladı. Bu mücadeleler ne gösteriyor?

Metal iş kolunda olan 6 işyerinde de sendikaya üye olduğu için işten atılan ve fabrika önünde direnişe geçen işçilerin çalışma koşullarına ilişkin aktardıkları birebir aynı. Ağır çalışma koşulları, artan iş yükü, işçinin rızası dışında zorunlu hale getirilen fazla mesai uygulaması, haftada 60-68 saati bulan çalışma saatleri ve düşük ücret. Tüm bu yüklerin üzerine binen başka bir gerçekse pandemi. Bu işçilerin neredeyse tamamı pandemi koşullarında, virüs fabrikalarda yayılım gösterirken çalışmaya zorlanan, sokağa çıkma yasaklarına rağmen özel izinlerle çalıştırılan işçiler. Dolayısıyla bu koşulları tersine çevirmek isteyen işçiler, tüm zorluklara karşın bir irade ortaya koyarak, birleşmeyi ve birlikte mücadeleye etmeyi seçmiş durumdalar.

Geçmişte de görmüştük. Sendikalaşmaya karar veren işçilerin önemli bir bölümü aynı zamanda yok sayılmaktan, hor görülmekten bıktıkları için de mücadeleye atılıyor. Pandeminin başladığı günden bugüne de işçilerden en çok duyduğumuz şikayet kendilerini hiç bu kadar değersiz hissetmedikleri oldu. İşçilerin sağlık ve yaşam haklarının hiçe sayılması, ‘hastalık mı, işsizlik mi’ ikilemi arasında çalışmaya zorlanmaları sendikalaşma eğilimini güçlendirdi. Bir sohbette Systemair HSK işçilerinden biri sendikalaşmaya karar vermelerinin gerekçesini şu sözlerle anlamıştı: “Kaybedecek neyimiz var ki, ben buradan aldığım parayı pazarda limon satarak da kazanırım. Her yerde de durum aynı, o zaman ne yapmak lazım bulunduğun yeri değiştirmek lazım.” Gerçek bu ve ancak bu kadar yalın ifade edilebilir.

Peki bu direnişlerin, verilen mücadelelerin etkisi oluyor mu?

Gebze aslında işçi direnişlerine, grevlere, hak arama mücadelelerine yabancı olmayan bir kent. Bu kentteki mücadele geleneğini ve eğilimini anlamak için sadece yakın geçmişe bakmak bile yeterli. MESS grup sözleşmeleri döneminde metal işçilerinin ortaya koyduğu tutum, çıktıkları grev ve grev yasağı ardından yasağa rağmen fiili meşru mücadelede ısrarları... Ya da örneğin Flormar işçilerinin sendika hakkı için aylarca sürdürdüğü kararlı direniş... Dolayısıyla tüm bu direnişler ve grevler; olumlu da olumsuz da sonuçlansa, sınıfın özellikle genç kuşakları açısından bir deneyime dönüşüyor. Mücadele etmeden hiçbir hak alınamaz, hiçbir hak korunamaz ve geliştirilemez fikri daha görünür oluyor.

Direnişlerin başarılı olması için nasıl bir tutum alınması gerekiyor?

Mesela bugün mücadele verilen 6 fabrikaya baktığımızda, birbirinden farklı ve özgün koşullara da sahipler. Patronların taktikleri de doğal olarak farklılaşabilir. Taktikler değişse de amaçları örgütlülüğü dağıtmak, işçileri bölmek, bu yolla sendikayı tasfiye etmek. Bunun için arkalarına hem organize sanayi bölgesi yönetimlerini, hem iktidarı, hem de kolluk güçlerini alıyorlar. Patronların işçileri bölme girişimini boşa çıkaracak olan ise işçilerin birliği. İçerde çalışan işçilere yönelik baskıların son bulması ve atılan işçilerin geri alınması için üretimden gelen gücün kullanılması da dahil her türlü mücadele ancak işçilerin birliğinin korunmasıyla gerçekleşebilir. Birliğin sağlanabilmesi için de işçilerin sendikanın aldığı kararlarda etkili olması önemli. Ancak işçilerle birlikte karar alınması, işçilerle birlikte uygulanması, bütün sürecin işçilerle şeffafça paylaşılması, her türlü bölünmenin önüne geçebilir.

Günlerdir fabrika önünde soğuk, yağmur demeden direnen işçilerin maddi ve manevi olarak desteklenmesi, bu desteğin de sadece içerdeki işçilerle, sadece üye oldukları sendikanın yöneticileri ve yine aynı sendikaya üye işçilerle sınırlı kalmaması önemli. Konfederasyon ve sendika ayrımı yapmaksızın sendikalaşma hakkına sahip çıkmak için başta Gebze Sendikalar Birliği üyesi sendikalar olmak üzere tüm sendikalar direnişteki işçilerle dayanışma içerisinde olmalı. Bu direnişler bütün bir kente mal edilmeli. Partimiz; çıkardığı bildirilerle yaptığı afişlerle sendikalı, sendikasız ayrımı yapmadan tüm Kocaelili emekçileri sendikalaşma hakkına sahip çıkmak için bu direnişlerin etrafında birleştirme gayreti içerisinde oldu, olmaya da devam edecek.

Burada bir şeyin altını çizmek istiyorum. Ekonomik kriz, pandemi, artan işsizlik, iktidarın mücadele eden kesimlere yönelik baskıları... İşçi ve emekçilerde; geri çekilme, mücadele içerisine girmekten çok var olanı koruma gibi kimi eğilimleri artırmıştı. Şimdi, Gebzeli işçiler bu eğilimi kırma yönünde bir çaba içerisinde. Sendikalaşma eğilimi, işten atmalar karşısında gösterilen direniş -örneğin dile kolay pandemi koşullarında 100 günü aşkın bir süredir direniyor Özer Elektrik işçileri- bu tutum var olanı değiştirme isteği ve iradesini de ortaya koyuyor. Bunu güçlendirmek, bugün tek tek ve lokal olan direnişleri birleştirmek, bunun için çaba göstermek gerekiyor. Partimiz de bunun çabası ve gayreti içerisinde.

TÜM İŞYERLERİNDE EŞ ZAMANLI EYLEMLERE KADAR ORTAK BİR MÜCADELEYE İHTİYAÇ VAR

Torba yasaya karşı da işçiler iş durdurarak, vardiya giriş ve çıkışlarında eylemler yaptılar. Emek Partisi uzun zamandır ortak bir mücadele ihtiyacının altını çiziyor. “Ortak mücadeleden” kastınız nedir? Örneğin sendikaların ortak bir eylem yapması mı?

Pandeminin ekonomi ve istihdam üzerindeki etkilerini azaltmak üzere çıkarıldığı iddia edilen tüm paketlerden işçilerin payına kazanılmış haklarının gasbı ve esnek çalışmanın yaygınlaştırılması düştü. Hükümet, ekonomik krizin etkilerini işçi ve emekçilerin üzerine yıkmak için pandemiyi fırsata dönüştürmüş durumda. Kıdem tazminatlarının fon adı altına gasbı girişimi biliyoruz ki yeni değil. Pandemi döneminde de BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) ile entegre bir fon denilerek yeniden gündeme getirilmişti. Tepkiler üzerine geri çekildi. Şimdi ise torba yasa ile üstelik Anayasa’nın eşitlik ilkesine de ayrı bir şekilde belirli bir yaş grubu için, 25 yaş altı ve 50 yaş ve üzeri için belirli süreli sözleşmeler yoluyla kaldırılması gündeme geldi. Bu yaş grubu için işe iade davası açma hakkı da gasbedilmek istenirken, gençliğin emeklilik hakkı ise tümüyle elinden alınıyor. Bu kadar büyük bir saldırı karşısında sendikalar cephesinden verilen yanıt ise hâlâ çok cılız. DİSK’in çabası ile üç konfederasyon imzalı ortak bir açıklama yapıldı. Yine DİSK’in fabrika ve kent merkezlerinde yaptığı eylemler Türk-İş’in tabanında da “Neden hâlâ harekete geçmiyoruz?​” sorusunu gündeme getirdi. Bu noktada bir hakkı teslim etmek gerekiyor; Petrol-İş Gebze Şubesinin Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 ve 2 No’lu şubeleri ile eş zamanlı işyerlerinde yaptığı eylemler de, Türk-İş tabanı açısından “Şimdi değilse ne zaman?​” sorusunun dillendirilmesinde etkili oldu.

Elbette ortak mücadeleden kastedilen sadece sendikaların ortak eylem yapması değil. Ortak eylem ve mitingler yapmasını da içermekle birlikte esas mesele taleplerin ortaklaşması, aynı zamanda da ortak bir mücadele platformu etrafında, bu talepleri elde etmek üzere harekete geçilmesidir. Malumunuz, DİSK ve Türk-İş’in genel kurul kararları var ve kıdem tazminatına dokunmak genel grev sebebidir deniliyor. Tabi akıllara gelen soru şu, daha nasıl dokunabilirler? Milyonlarca işçiyi, sınıfın genç kuşaklarını bütünüyle bu haktan mahrum etmeye kalkan bir düzenleme var ve şimdi değilse ne zaman genel grev kararı uygulanacak? İşçilerin ortak mücadelesi yaş gruplandırması ile bölünmek isteniyor, sendikalı işçiler de bile ‘bizi etkilemiyor ki’ eğilimi var, sendikasız işçiler nasıl bir saldırı ile karşı karşıya olunduğundan haberdar bile değil. Böyle bir durumda sendikalardan beklenen bir mücadele platformu ilan edip; sendikalı, sendikasız, taşeron, sözleşmeli, beyaz yaka ayrımı yapmadan tüm işçileri öncelikle bu mücadelenin bir parçası haline getirecek kararları alıp, uygulamalarıdır. Bildiri, afiş ve duvar gazetesi gibi araçlarla işçilerin bilgilendirilmesinden tutun da, tüm fabrika ve işyerlerinde eş zamanlı eylemlere kadar ortak bir harekete ihtiyaç vardır. Bu eylemlerin de iş bırakma ve iş durdurma gibi uyarı eylemleri ile genişlemesi ve şimdiden tüm işyerlerinde genel grev ve genel direnişin hazırlıklarının başlaması gerekmektedir. Gelin görün ki, ortak bir metne imza atan, Hükümete itirazlarını birlikte ileten konfederasyonlar; ortak basın açıklamaları, ortak miting yapma iradesini bile ortaya koyamamıştır. Bu süreçte işçi arkadaşlarımız sendikacılardan harekete geçmesini beklememeli, onları harekete geçirmek için işyeri temsilcisini, şube yöneticisini zorlayarak adım atmasını sağlamalıdır. Haklara dönük saldırıları püskürtecek olan işçilerin işyerlerinden başlayan, işyeri komiteleri etrafında birleşerek ortaya çıkardığı örgütlü müdahalesidir.

İŞ, EKMEK KADAR DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER DE EMEKÇİLERİN ACİL TALEBİ

Emek Partisi nasıl bir çalışma sürdürüyor?

AKP, 18 yıl önce 3Y ile yasaklar, yolsuzluk, yoksulluk ile mücadele edeceğini söyleyerek iktidara geldi. Geldiğimiz noktadaysa dün ‘mücadele edeceğiz’ dedikleriyle anılır oldu. Yoksulluk derinleşirken, işsizlik rekorlar kırdı, sömürü katmerlenerek arttı. Ekonomik kriz pandemi ile derinleşirken, faturası da bütünüyle işçi sınıfı ve emekçilere kesildi. Kamu ihalelerinin nasıl yandaşa peşkeş çekildiğini, geçmediğimiz köprülerin, gitmediğimiz hastanelerin parasını ödeyerek iliklerimize kadar hissettik. Emekçiler vergi yükü altında ezilirken, küresel bir salgınla boğuşurken bile kendi vergileri ile oluşturulan devlet gelirlerinden bir kuruş bile destek görmedi. Patronlar teşvik adı altına verilen desteklerle ihya edilirken ücretsiz izne çıkarılan işçilerin payına ise günlük 39 lira ile yaşamak düştü. Üstelik de bu 39 liranın kaynağı bile işçilerden kesilen primlerle oluşan işsizlik sigortası fonu idi. Yasakları ise söylemeye bile gerek yok. AKP gelmiş geçmiş hükümetler arasında en çok grev yasaklayan iktidar olarak tarihe geçerken, aldığı karar ve uygulamaların işçi ve halk düşmanı yanını teşhir eden ve bu uygulamalara itiraz eden tüm kesimler üzerinde ağır bir baskı uyguladı. Yasama, yürütme ve yargı tek bir kişiye bağlanırken, cezaevleri milletvekili, belediye başkanı, gazetecilerle dolup taştı. Artık işçiler bile kendi aralarında sohbet ederken eğer ki iktidar eleştiriliyorsa “Silivri de soğuktur” şakası yapmıyor mu?

Türkiye, bağımlı kapitalist bir ülke. Bu ülkede egemen sınıf sermaye. AKP de bu sınıfın, yani sermayenin egemenliği sürsün, onun çıkarları hayat bulsun diye kararlar alan ve uygulayan, gerektiğinde işçi ve emekçilerin üzerinde her tür baskıyı uygulamaktan geri durmayan bir parti. O nedenle tüm kararları biz işçilerin, emekçilerin karşısında. Yani o yapması gerekeni yapıyor. İşçiler de bunu görerek; AKP ve tüm sermaye partileri ile arasına kesin bir çizgi çekmeli. Bugün işçiler torba yasaya karşı verdiği mücadelenin sadece bir hakkın korunması mücadelesi olmadığını, aynı zamanda bu kararları alan iktidar ve ona bu kararları aldıran sermayeye karşı da bir mücadele olduğunu görmeli. Partimiz tam olarak bu gerçeğin görülmesini sağlamak için çaba gösteriyor.

Bugün işçilere; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile kurulan tek adam tek parti rejiminin alternatifi olarak gösterilen Millet İttifakı da başka bir sermaye bloğu. Onlar için de kapitalizm ve sömürü kutsal. Güçlendirilmiş parlamenter sistem diyerek işçileri yine temsili demokrasinin sınırları içerisine çekip, demokrasinin sandığa gidip oy vermekle sınırlı olduğunu anlatıyorlar.

Dolayısıyla bu tablo; iş, ekmek kadar demokrasi ve özgürlüklerin de bu ülkenin emekçilerinin en acil talebi olduğunu ortaya koyuyor. Bu gerçekten hareketle partimiz faaliyet sürdürdüğü tüm alanlarda işçi ve emekçilerin en acil talepleri etrafında birleştirilmesi, birleşik bir mücadelenin örgütlenmesi perspektifi ile hareket ediyor. Torba yasanın yırtıp atılması da, sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı da, söz, basın ve örgütlenme özgürlüğü de ancak ve ancak işçi sınıfı ve emekçilerin birleşik ve örgütlü mücadelesi ile elde edilir. Bu da işçi sınıfı ve emekçilerin kendi partisinde örgütlenerek mücadele etmeleri ile mümkündür.

ÖNCEKİ HABER

İngiltere’de Rolls-Royce işçileri, işten atma planına karşı greve çıktı

SONRAKİ HABER

Ayasofya kararının iptali için dava açıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa