09 Kasım 2020 23:25

Liman işçisi: Torba yasaya bugün itiraz etmezsek yarın sıra bize gelecek

Liman İşçisi Mustafa. İşten çıkarıldıktan sonra dava yoluyla tazminatını alabilmiş. Aldığı gibi de tükenmiş. "Borçlarımı ödedim, yaptığım tüm harcamalar zorunluydu" diyor...

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Fırat TURGUT
Sinan CEVİZ
İstanbul

“Nedir bilmiyordum. Sadece eski filmlerde duymuştum, Tarık Akan’ın bazı filmlerinde. Ama ne yapar, ne işe yarar bir fikrim yoktu.”

Mustafa seneler öncesini anlatıyor. AKP’nin iktidara gelmesinin üzerinden birkaç yıl sonrasını: “Ailem çiftçiydi. Eker biçer, hayvancılık yapardı. Biz de çocukluğumuzda ekip biçmeyi, besiciliği öğrendik. Ailelerin çocukların geleceğiyle ilgili bir kaygısı yoktu çünkü ‘Bir tarla iki hayvan yeter’ diyorlardı, haklıydılar da. Ama sonra çiftçi ektiğinin karşılığını alamayınca ben ve abilerim hepimiz bir yere dağıldık.”

YILLARCA SİGORTASIZ

Kendisi Tekirdağ’a gelmiş önce, henüz 17 yaşlarının başında. Bir un fabrikasına girip 7 ay çalışmış, daha sonra kot taşlama işi... Bir yılı aşkın da orada çalışmış. “O dönem asgari ücret 370 liraydı, biz parça başı iş yapıyorduk, makineler bu kadar yaygın değildi, 2 bine yakın para kazanıyorduk” diyor. Sonra bir süre boyama atölyesi... Çalıştığı bu yıllarda ise hiç sigortası yapılmamış. “Eğer yapılsaydı 2 bin prim gününü doldurmuş olacaktım” diyor.

2006 yılında girdiği liman ise sürekli işi haline gelmiş, üstelik bu kez sigortası da tamam: “Askerlik çağı gelince askere gittim. Sonra döndüğümde beni işe almadılar. Askere gitmeden önce ben ücretli izin kağıdı imzaladığımı zannederken, çıkış kağıdı imzalatmışlar. Sonrasında dava açacağımı söylediğimde işe aldılar. Sonrasında ana firmaya geçtim.”

Daha önce filmlerde duyduğu sendikayla ise bu dönemde yüz yüze gelmiş. “Sendikalı olduktan sonra sigortasız çalıştığım zamanlar için öfkeleniyorum” diyor. Sendikalı olduktan sonra ise haklarını öğrenmeye başlamış, böyle olunca da sendika fikrinden hiç kopmamış: “2013’te ise sendika nedeniyle çıkarıldım. Ama bu nedenle çıkarıldığım için hiç üzülmedim çünkü bana bir tecrübe kattı.”

"TAZMİNATIMLA BORÇLARIMI KAPATTIM"

Sendika hakkını isteyen her işçinin karşılaştığı durumla o da karşılaşmış. İş Kanunu’nun 25/2 maddesi, yani Kod-29, yani yaygın bilindiği şekliyle yüz kızartıcı suç. “Bu sebeple ne tazminat alabildim ne işsizlik ödeneği. Mahkeme sonucu tazminatı ve işsizlik ödeneğini alabildim. O süre içerisinde hiçbir işyeri de işe almıyordu. 2 yıl işsiz kaldım. Dava sonrası işe alınmadım ama kıdem ve ihbar tazminatımı aldım. O zaman elime 27 bin lira geçmişti.”

27 bin lira! Nazım Hikmet’in tarifiyle, işçiye sorarsak bir yıllık ücret, büyük para, geçim, yaşam; vekile sorarsak nedir ki, bir aylık maaş, elinin kiri! Tabii yoksulda para kalmaz, mümkün değil: “Evlendikten 2 yıl sonra çıkarılmıştım, düğün borçlarım vardı. 2 yıla yakın işsiz kaldığım için elden borçlarım vardı, onları ödedim. Üstüne bir de babam iki kez ameliyat olmak zorunda kaldı. Ben İstanbul’da o memlekette, git-gel derken buhar oldu gitti. Keyfi bir harcama yapmadım. Tüm harcamalar zorunluydu.”

"İŞÇİYİ MEZARA KOYMAKTIR"

Şimdi 27 bin liraya elinin kiri diyenler, buna bir yıllık yaşam olarak bakanların kıdem tazminatını almak için Meclisten yasa geçirme hazırlığında. İşçi Mustafa, “Biz zaten şu an sürünüyoruz. Bu yasa işçiyi direkt mezara koymaktır. Çünkü şu an işçinin tek güvencesi kıdem tazminatı. Mesela ben haklarımı biliyorum ve haksızlığa karşı geliyorum. Ben haklarımı savunduğumda benim arkadaşlarım da uyanmış oluyor. Bu patronun işine gelmiyor. Bu yüzden çıkarma peşinde. Ama şu an çıkarmasına engel olacak bir şey var, o da kıdem tazminatı. Bu yasa geçtikten sonra sıra bize de gelecek zaten. O zaman da patron istediği işçiyi istediği zaman çıkarır, istediği zaman istediği şekilde kullanır. Pandemi sürecinde de bunu gördük zaten. Patron geçimimizi düşünmeden bizi ücretsiz izne gönderiyor. Kira, geçim, çoluk çocuk onun umurunda değil. Çünkü devlet bu hakkı tanımış ona” diyor.

"YAPILACAK BİR ŞEY VAR"

Peki bugün Mustafa işten çıkarılsa ya da atılsa, hakkı olan kıdem tazminatıyla ne yapacak? Tıpkı geçmişteki gibi yine zorunlu ihtiyaçlara gideceğini söylüyor: “Çocuklarım için kullanırım. Bir çocuk 20 yıl okuyor. Ama bölümünde başarılı dahi olsa iş bulamıyor. Şu an bile yoksulluk içinde büyüyor çocuklar. Gittikçe durum daha da kötüleşecek. 3 çocuğum var en küçüğü 2 en büyüğü 7 yaşında. Şu an ilkokula gitmesine rağmen masraflarını karşılayamıyorum, yarın diğer çocuklar da büyüyecek, üniversiteli olduklarında nasıl başa çıkacağız?​”

“İşte bu yüzden çocuklarımızın geleceği diyoruz” diyor Mustafa: “Kıdem tazminatı için açıklamalar yapılıyor. Sendikalar bu açıklamaları, eylemleri örgütlü oldukları fabrikalarda yapamaz mı? Sen örgütlü olduğun bir fabrikada eylem yaparsan yan fabrikadakinin de haberi olur. En azından örgütsüz işçilerin bir şeyleri fark etmesini sağlayabilir. Bir de tabi işçi de ısrar etmeli. Bir şeyler yapalım dediğimizde tembel davranmayacağız. Dönüp bir de kendimize bakalım. Ailemizi, arkadaşlarımızı örgütleyelim. Sen kendi aranda örgütlü olunca sendikayı da örgütlersin, sendikaların birliğini de sağlarsın. Orada iş biz işçilere düşüyor.”

ÖNCEKİ HABER

Ayasofya kararının iptali için dava açıldı

SONRAKİ HABER

Türk Traktör işçileri: Harekete geçmezsek çocuklarımıza hesap veremeyiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa