Bakanlar gelip gitse de, asıl olan kapitalist sömürü!
Son zamanlarda ekonomideki “yararlı” politikaları ile “devrimci” olarak tarif edilen “eski” bakan Albayrak’ın ve bakanlığını yaptığı devletin işlevine bir göz atalım.

Kaynak: Max Pixel
TL’nin Dolar karşısındaki değer kaybı, ABD seçimleri ile de hızla devam ederken Erdoğan’ın kararnamesiyle 6 Kasım Cuma günü Merkez Bankası başkanı görevden alındı. 8 Kasım günü ise Hazine ve Maliye bakanı Berat Albayrak istifasını duyurdu. İstifanın karşısında devlet erkanı ve iktidarın havuz medyası saatlerce üç maymunu oynadı. TL dolar karşısında %3 değer kazandı. 9 Kasım akşamı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından, damadın “görevden af” talebinin kabul edildiği duyuruldu. Yerine ise AKP’de uzun yıllardır siyaset yürüten Lütfi Elvan atandı. Özellikle son zamanlarda ekonomideki “yararlı” politikaları ile “devrimci” olarak tarif edilen bakanın ve bakanlığını yaptığı devletin işlevine bir göz atalım.
2 SENELİK GÖREVE 20 SENELİK ZARAR
Albayrak, tek adam tek parti rejiminin inşası için iktidar açısından en önemli dönemeçlerden olan, başkanlık sistemi referandumu sonrası kurulan kabinede, 2018’de göreve geldi. 2018’den bu yana derinleşen kriz ile birlikte ekonomik koşullar ve buna bağlı olarak yaşamın idamesi işçiler ve gençler açısından dayanılamaz hale geldi. Güvenilirliğini yitirmiş TÜİK verilerine göre 2018’deki genç işsizlik %20 civarındayken şu an %25 civarında. Pandemiye rağmen bütçe belirlemelerinde sağlık ve eğitim es geçilmeye, emekçilerin sırtından kazanılarak biriktirilen sermaye “güvenlik” adıyla silaha ve gizli ödeneklere yatırıldı. On binlerce üniversitelinin talebine rağmen KYK kredi borçları silinmedi. Milyonlarca mezun, önemli bir kısmı işsiz, hacizle karşı karşıya kaldı. Yeni Ekonomik Planlar, Kalkınma Paketleri ile iktidar yandaşları başta olmak üzere kapitalistlerin milyarlarca vergi borcu silindi. Çalışma koşulları esnek ve güvencesiz hale getirilerek kapitalist sömürünün önü açıldı. Uluslararası emperyalist-yabancı sermaye için Türkiye bir vergi ve ucuz iş gücü cenneti haline getirildi, Türkiye’nin uluslararası sermayeye bağımlılığı arttı. Bu politikalar sayesinde Sabancı’dan Koç’a, Rönesans’tan Cengiz’e ve iş birliği yaptıkları emperyalist tekellere kadar egemenler; emekçi sınıfın ve gençlerin terinden, kanından beslenenler kar oranlarını katlayarak arttırdı. Krizin tüm yükü vergiler, hak gaspları ile işçilerin, gençlerin ve kadınların sırtına yıkıldı. Bugün kıdem tazminatı ve emeklilik hakkı dahi gasp edilmeye girişiliyor. Çalışma koşulları ise kölelik çağına çekilmek isteniyor. Albayrak döneminde kapitalistleri besleyen, emekçileri yoksullaştıran daha birçok politika mevcut. Kısaca, Albayrak kendisinin de bir parçası olduğu kapitalistlerin çıkarlarını korumak için görev yaptı. Büyük ölçüde önemli işler başardığı da ortada.
İKİ KUTUPLU BİR MÜCADELE BU: HALKA KARŞI BURJUVAZİNİN “ALBAYRAĞI”
Erdoğan ve Cumhur ittifakı tek adam rejimine dayalı gerici, faşist bir politik rejim inşası için ekonomik, politik, sosyal ve kültürel her alandan saldırılarını sürdürüyor. Muhalefeti parçalamaya, mücadele örgütlerini yok etmeye, kazanılmış hakları gasp etmeye ve sınıf egemenliğinin bir aracı olan devletin işleyişinin bu hedefe uygun dizaynına odaklanılmış durumda. Bir sınıf savaşı veriliyor. İşçilerin, gençlerin ve kadınların üzerinde bir baskı aracı olarak yükselen devlet en gerici biçimiyle örgütlenerek; dizginsiz sömürünün, milliyetçi-şoven burjuva diktatörlüğün gerçekleştirilmesine gayret ediliyor. İstifa eden de yerine gelen de işte bu kapitalist sistemin ve onun aracı olan devletin bakanı. Biz nerede duruyor, nereye gidiyoruz? Bu sınıf savaşından kaçarak, görmezden gelerek sıyrılamayız.
İSTİFA YETMEZ, KAPİTALİST SÖMÜRÜ BUNUNLA BİTMEZ
Albayrak istifası için çeşitli sorular dolaşıyor. Devlet içi çatışmalara mı kurban gitti? Erdoğan ekonomiden dolayı biriken öfkeyi dindirmek için vezir mi feda etti? vb. Bunların yanıtını aramaya girişip gerçeğe ulaşabilmek bugünün koşullarında tam sonuç vermeyecektir. Ha keza konunun özü bu bilgilere ulaşmak değildir. Ülkenin emekçi halkı ve gençleri açlık, yoksulluk ve sefalet koşullarına sürüklenirken bir bakanın istifası koşulların düzelmesine yetecek midir? Kapitalist sistem ayakta kaldıkça devletin ve yöneticilerinin görevi değişecek midir? Bu sorulara olumlu yanıt vermek mümkün değil. Bugün kapitalistlerin kendi çıkarları için ne kadar örgütlü olduğunu, devlet dahil her türlü aracı egemenliklerini korumak için ne kadar etkili kullanmaya çalıştıklarını görmemiz gerekiyor. Konu sermaye ve çıkarları oldukça her yol mubah! İşte bu sistemin, sömürü ve baskı düzeninin kalbini söküp atacak örgütlülüğe sahip olmadan bir çıkış yolu görünmemektedir. Öyleyse arayışımız karşımızda duranı anlamak ve onu yenmek için; yaşam koşullarımızı bugün ve gelecekte iyileştirmek için örgütlülüğümüzü geliştirmek üzere olmalıdır.
Evrensel'i Takip Et