Şiddetin farklı yüzü: Kadın üniversiteleri
Biz genç kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren bu tür zihniyetler ve eylemler karşısında bir araya gelip mücadele etmekten başka çaresi yok.
İllüstrasyon: Freepik
Su YILDIZ
İstanbul Aydın Üniversitesi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Haziran 2019’da G20 Zirvesi için bulunduğu Japonya’da kendisine fahri doktora unvanı veren Mokugawa Kadın Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, “Japonya’daki 800 üniversitenin 80’i kadın üniversitesi. Bu benim için çok anlamlı. Bizde böyle bir şey yok, olması halinde de neler olur o ayrı bir soru işareti. Japonya’daki 80 kadın üniversitesini, büyükelçime görev veriyorum, incelemek suretiyle ülkemde de bunun adımını inşallah atacağız” ifadelerini kullanmıştı. Ardından Erdoğan’ın 2019’da talimatını verdiği kadın üniversitesi, 2021 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda “Kız öğrencilerin ülkemizde farklı derecelerde yükseköğretime katılımları değerlendirilecek, sorun bulunan alanlar saptanacak ve buna yönelik çözüm önerileri geliştirilecek” ifadeleriyle yer aldı.
VARLIĞIMIZI SOYUTLAMA ADIMLARINA KARŞI
Bu tutumun, taciz ve istismara karşı çözüm niteliğinde olduğu gerekçesiyle geçtiğimiz yıllarda uygulamaya konulan “pembe otobüs, metrobüs, trambüs” gibi “koruma” adı altında varlığımızı soyutlamak ve dışlamak üzerine atılmış olan adımlardan hiçbir farkı yoktur. Aksine apaçık gericiliği yaygınlaştırmaktır. Kadın ve erkeği toplumun her türlü alanında eşit olarak gören bir yaşam biçimini yaygınlaştırmaya çalışmanın yolları, zaten toplumsal hayattan kopuk bir biçimde yaşamlarını sürdürmeye çalışan biz kadınları, diğer alanlarda yapılmaya çalışıldığı gibi eğitimde de izole etmekten geçmez. Bilimi bile cinsiyet ayrımcılığına uğratan bu çürük zihniyet karşısında elbet elimiz kolumuz bağlı oturmayacağız.
“Eğitim sisteminde önlerine konulmuş olan engelleri ortadan kaldıralım” gerekçesiyle kurulması için adım atılan kadın üniversitelerinden mezun olacak kadınlarımız, meslek hayatlarında yalnızca hemcinsleriyle mi çalışacak? Bizlerin günlük hayatta karşılaşmış olduğu tacizler, tecavüzler yalnızca eğitim alanıyla sınırlı değildir. İktidarın sorunu çözmeye yönelik yaklaşımları da cinsiyet eşitlikçi politikalarını (!) destekler nitelikte değil; tacizci yerine tacize uğrayanı toplumdan soyutlamak üzerinedir.
“BU AYRIMCI TUTUM TERK EDİLMELİ”
Hükümet kampüslerde toplumsal cinsiyet eşitliği ve tacizi önleme mekanizmalarını geliştirmek yerine erkek egemen toplumun taşlarını daha da sağlamlaştırmak için uğraş veriyor. Bu tür gerici söylemler, kadınların şiddetten uzak, güvenli ortamlarda ders okumalarını sağlamak yerine suçu ört bas etmek için biçilen kılıftan başka bir şey değildir.
Nitekim toplumsal hayatta yer alabilmemiz için koruma adı altında bu tür duvarlara ihtiyacımız yok. Ülkemizdeki üniversitelerin yalnızca 16 tanesinde bulunan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme ve Taciz Önleme Birimlerinin” sayılarının artırılmasına, bu birimlere gerekli her türlü desteğin sağlanmasına, yaptırımların gerektiği şekilde uygulanmasına, cinsiyetçi medyanın ve siyasal iktidarın bu ayrımcı tutumu terk etmesine ihtiyacımız var.
Biz genç kadınların, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren bu tür zihniyetler ve eylemler karşısında bir araya gelip mücadele etmekten başka çaresi yok. Bunun için yan yana durarak ve mücadelemizi büyüterek kazanacağımıza da şüphem yok.