10 Kasım 2020 23:11

Varlık Vergisi: Bir facianın anatomisi

"Aynı yerde, aynı işi yapan iki kişiden azınlık mensubu olan, Türk olandan 20 kat daha fazla vergiye tabi olabiliyordu."

Haber küpürü, 14 Kasım 1942 tarihli Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır.

Paylaş

Hakan GÜNGÖR

II. Dünya Savaşı, Türkiye’yi de derinden etkilemişti. Savaşa girilmemişti ama silah altındaki kişi sayısı artmıştı. Bu durum üretimi doğrudan etkiledi. Öte yandan orduyu beslemek zorlaştı. Kıtlık baş edilemez bir hale geldi, ekmek vesikaya bağlandı. Pahalılık, karaborsa alıp başını gitti. Hastalıklar ve salgınlar Anadolu’yu adeta kırdı.

Tevfik Çavdar’ın Türkiye’nin Demokrasi Tarihi kitabında belirttiği üzere, savaşın başladığı 1939 ile bittiği 1945 yılları arasında fiyatlar Ankara’da yüzde 230, İstanbul’da yüzde 250 oranında arttı. Tek parti CHP, bu durum için adımlar atmaya karar verdi. Önce Milli Korunma Yasası çıkarıldı, ardından ise Varlık Vergisi Kanunu yürürlüğe girdi.

Varlık Vergisi, Türkiye tarihinin kara sayfalarından biri oldu. Girmediği savaşın yorgunluğunu derinden hisseden Türkiye’nin yükü, bir avuç insanın sırtına adaletsizce yüklenecekti…

TÜRK BURJUVAZİSİNİ PALAZLANDIRMA PROJESİ

11 Kasım 1942’de kabul edilen Varlık Vergisi Kanunu’na göre savaş dönemindeki haksız ve aşırı kazançlar vergiye tabii olacak, bu vergi bir kereliğine uygulanacaktı.

Tabii esas mesele Türk burjuvazisini palazlandırmak, gayrimüslim tüccarları tasfiye etmekti. Bunun temelleri ise kısa süre önce atılmaya başlanmış, Başbakan Şükrü Saracoğlu açıkça şunları diyebilmişti:

“Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız.”

Ayhan Aktar’ın Varlık Vergisi ve “Türkleştirme” Politikası kitabında aktardığı üzere, İstanbul Defterdarlığı’na atanan Faik Ökte, anılarında vergi mükelleflerinin cetvellerde M ve G diye ikiye ayrıldığını yazdı. M’ler “Müslüman”, G’ler “gayrimüslim” anlamına geliyordu. D harfiyle “dönmeler”, E harfi ile “ecnebiler” temsil ediliyordu.

Sınıflandırma niyeti baştan belli ediyordu. Zamanla bu “kanunun” hedefinde doğrudan gayrimüslimlerin olduğu anlaşıldı. Uygulama tam da bu yöndeydi.

VERGİNİN FOYASI NE ZAMAN ORTAYA ÇIKTI?

18 Aralık’ta vergiye tabi olanların adı ilan tahtalarına yazıldı. 1 ay içinde ödemeler yapılacaktı. Ödemeyenlerin malları haczedilecek, bu mallar satılacak ve yine de borcu karşılamazsa söz konusu kişiler çalışma kamplarına gönderilecekti.

Geri sayım başladı ve zaman tam da beklenebileceği gibi işledi. Azınlık mensubu tüccarlar bu kısa süre içinde mallarını yok pahasına satmaya başladı. Tabii bu, Türk tüccarlar için büyük kârlılık anlamına geliyordu. Dahası kanunlar önünde eşitlik arandığı da yoktu. Sanki bir sihirli değnek savaş dönemi Türk zenginlerini görünmez yapıvermişti. Aynı yerde, aynı işi yapan iki kişiden azınlık mensubu olan, Türk olandan 20 kat daha fazla vergiye tabi olabiliyordu.

Ökte anılarında, “Yan yana aynı dükkânda çalışan, aynı kirayı veren, aynı istidatta olan müslim ve gayrimüslim iki vatandaşa tarh ettiğimiz vergilerin arasındaki ölçüsüz fark, verginin ilanı günü foyamızı meydana vurmuştu” diyecekti.

21 KİŞİ ÇALIŞMA KAMPLARINDA ÖLDÜ

Nihayetinde, Aktar’ın ifade ettiği gibi, 27 Ocak 1943’te tümü gayrimüslimlerden oluşan 32 kişi Aşkale’ye yollandı. Yine Aktar’ın verdiği rakamlara göre, Şubat ve Eylül arasında 1869 kişi istenen miktarını toparlayamadı ve polis evlerini bastı. Bu kişiler evlerinden alındı, Sirkeci’ye götürüldü. Bu sırada bazı gayrimüslimler çevrelerinin yardımıyla parayı denkleştirdi ve kurtuldu. Kalan 1229 kişiyse Aşkale ve Sivrihisar’daki çalışma kamplarına yollandı. Tüm bu süre zarfında kamplara gönderilen kişilerin toplamı 2057’yi buldu.

Bir un tüccarının hatıraları, Aşkale’de olup bitenlere anlamak için yeterliydi. Yorgo Hacıdimitriadis'in Aşkale-Erzurum Günlüğü kitabından aktaralım:

“4 Nisan: Pazar olmak münasebeti ile bazı arkadaşlar hamama gittiler. O meyanda emir geldi saat birde iş başına hazır olmamız için ve saat birde ikişer kişilik kafile halinde guruba gittik... Pazar olduğundan Erzurum halkı bizi seyre gelmiş ve çokları gülümser ve hakaretli sözlerle alay ediyorlardı. Gurup binasında kazma, kürek ve el arabaları verdiler ve bina yolundaki kar ve sair pislikleri temizlememizi emrettiler. Saat 17.30’a kadar çalıştık. Bina etrafında seyirciler eksik değildi. Çalıştığımız yer arka sokak, geçitle-temizlikle alakası olmayan tam manası ile mezberelik bir mahal idi. Öyle ki, havanın çok soğuk olmasına rağmen, kazmanın altından pis kokular hissediliyor idi.”

Ağır çalışma koşullarına dayanamayanlar da oldu. Tam 21 kişi çalışma kampında öldü.

“UYGULAMA HATASI"NA İNDİRGENDİ

Varlık Vergisi, yıllar içinde “bir uygulama hatasına” indirgenmek istedi. İlber Ortaylı, Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı kitabında Varlık Vergisi için “Muhtelif kademelerde, özellikle alt kademelerde bürokrasinin ırkçı hınzırlıklara giriştiği görülür” diyordu. Dahası, “Uygulamada, yerel komisyonlarda rüşvet mekanizması, kayırmalar ve maliye bürokrasinin bazı mükellefe yönelik şahsi kiniyle trajik boyutlara ulaştı” diyebiliyordu.

Halbuki konu birtakım “hınzır” bürokrat ve memurlara yıkılamayacak kadar büyük bir siyasetin sonucuydu. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı ve Şükrü Saracoğlu’nun Başbakanlığındaki Tek Parti döneminin ağır ve adaletsiz bir uygulamasıydı.

PİŞMANLIK MI?

Varlık Vergisi’nin uygulayıcılarından olan Cahit Kayra, Odatv’den Şenol Çarık’a 2013’te verdiği röportajda, “Bugün yaşıyorsak toplum olarak, Varlık Vergisi sayesindedir” diyebiliyordu.

VARLIK VERGİSİ'NDEN 6-7 EYLÜL'E

Tüm bu acı süreçte 315 milyon lira vergi tahsil edildi. Korkut Boratav’ın Türkiye İktisat Tarihi kitabına göre, bu verginin tahsilatı, 1943 yılının devlet harcamalarının yüzde 38’ini, milli gelirin yüzde 3,5’ini, sanayi ve hizmetler kesimlerinde yaratılan hasılanın yaklaşık yüzde 8’ini oluşturmuştu.

Her şey sona erdiğinde, geride palazlandırılmış bir Türk burjuvazisi, beli kırılmış bir azınlık tüccar grubu, çalışma kamplarının korkunç koşullarını yaşamak zorunda kalmış insanlar ve 21 ölü kalmıştı. Türkiye’deki azınlıklar gün geçtikçe sindirilmeye devam edilecek, Menderes döneminde, 6-7 Eylül 1955’te evleri ve dükkanları basılıp yağmalanacak, doğrudan canlarına kastedilecekti.

Varlık Vergisi gerçek anlamıyla bu ülkenin yüzkarası kanun ve uygulamalarından biriydi. Mesele burjuvazinin tasfiyesi değil, Türkleştirme politikası kapsamında azınlıkların mallarına el koyup bunu yerli burjuvazinin tekeline vermekti. Bugün yıldönümü olan ve savaş koşullarıyla açıklanmaya çalışılan kanun, tarihin en adaletsiz sayfalarından birini oluşturmaya kuşkusuz devam edecek.

ÖNCEKİ HABER

Urfa'da Iraklı turistleri taşıyan otobüs devrildi, 29 kişi yaralandı

SONRAKİ HABER

Trump yönetiminden tepki hamleleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa