Amerika seçimleri ne gösteriyor?
Biden insan hakları, özgürlük, demokrasi ilkelerinin temsilcisi gibi tartışılsa da Trump’ı ikinci dönem Amerika Başkanlığı yapamaması esasen toplumsal hareketlerin bir sonucu olarak değerlendirilmeli.
Kaynak:John Tyson/ Unsplash
Hazal GÖÇMEN
Ankara
Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan seçim süreci koronavirüs koşullarında etkisini oldukça uzun bir döneme yayarak ilerledi. Joe Biden’ın aday olduğu Demokrat Parti’nin, oyları posta yolu ile gönderin çağrısı öte taraftan Cumhuriyetçi Parti adayı Trump’ın Amerika halkını 3 Kasım günü sandıklara çağırması ile 3 Kasım gününden Biden’ın başkanlığının ilan edildiği 7 Kasım’a dek geçen süre oyların sayılması ile geçti. Oyların sayım süreci devam ederken, Donald Trump’ın kendini başkan ilan ederek seçimin kendisinden çalındığını söylemesi ardından seçimi Yüksek Mahkeme’ye götürebiliriz çağrısı Amerika’da seçim sonuçlarına dair bir meşruiyet sorusu olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda Yüksek Mahkeme’ye Trump döneminde muhafazakâr isimlerin atanması ile yargının siyasallaşması sorunu da önümüzdeki dönem Amerika siyasetini etkileyeceğe benziyor.
Donald Trump 1900’lerden bu yana ABD seçimlerinde ikinci dönem başkan seçilemeyen altıncı isim. Fakat bu yenilgi Trump’ın ve Cumhuriyetçi Parti’nin aşırı sağ kanadının ağır bir hezimet yaşadığı anlamına gelmiyor. Bunun nedeni oylarını önemli ölçüde korumuş olması. ABD’de COVID-19 vakaları görülmeye başladığı ilk günden bu yana ABD ekonomisinin olumsuz etkilendiğini söyleyebiliriz. Nisan ayında eğlence ve konaklama sektöründe yaşanan 7,7 milyon vatandaşın işini kaybetmesini eğitim ve sağlık alanında 2,5 milyon iş kaybı takip etti. İşsizlik oranları ise yaz aylarında %14,7’ye genç işsizlik ise %27,4’e ulaşmışken işsizlik oranlarının azalması virüs tedbirlerinin gevşetilmesi ile mümkün oldu. Ancak piyasaların işlemesi için alınan kısıtlı tedbirlerin gevşetilme süreci işsizlik oranların pandemi döneminden önceki rakamlara dahi indiremedi. Yukarıdaki tablo ile birlikte düşünüldüğünde hem sosyoekonomik talepleri doğrultusunda hareket eden hem de George Floyd eylemleri ile günlerce sokaklarda ırkçılık karşıtı protestolarla başkaca taleplerini de katarak örgütlenen Amerika halkı, Trump ve temsil ettiği aşırı sağ muhafazakâr yükselişin önünde bir engel oldu. Bu anlamda George Floyd eylemleri döneminde Türkiye’de gençler arasında da tartışılan “protestolar oluyor fakat sonu nereye varacak belirsiz” endişesinin, kitlelerin talepleri doğrultusunda halk hareketlerinde yan yana gelmesinin burjuva demokrasisinin kırıntıları dahi olsa bir sonuç taşıdığını söyleyebiliriz. Yani, her ne kadar Joe Biden evrensel insan hakları, özgürlük, demokrasi ilkelerinin temsilcisi gibi tartışılsa da Trump’a ikinci dönem Amerika başkanlığı görevi yaptırmayan esasen toplumsal hareketlerin bir sonucu olarak değerlendirilmeli. Öte yandan, Biden’ın yukarıda sözünü ettiğimiz ilkelerin ne ölçüde bir temsilcisi olduğu ise bir hayli tartışmalıdır. Bu sorulara cevap aramak üzere Joe Biden’ın Amerika Birleşik Devletleri’nde aldığı görevleri incelemek faydalı olacaktır.
ABD’DE ALTERNATİF BİDEN MI?
Trump, Biden’ı eleştirirken propagandasının önemli bir kısmının “Amerika’yı sosyalist yapacak” argümanı üzerine kurdu. Bu argümanın en ufak bir doğruluk payı içermediğini başta ABD finans kapitali olmak üzere, Biden’ı tebrik mesajında güçlü Amerika ve Avrupa güçlü NATO ile mümkün sözleri ile vurgulayan NATO ve uluslararası emperyalist güçler rahatlıkla söyleyebilir. Biden’ı, Trump yönetiminden ayıran, Amerikan siyasi kurumlarının nasıl işlediğini bilmesi, dış politikada bu kurumlara bağlı olarak hareket etmesi ile daha itidalli davranma imajıdır. Trump’ın aksine Biden’ın geleneksel diplomatik normlara bağlı olarak hareket edecek olması izlenen yayılmacı politikaların özünde bir değişiklik yaratmayacaktır. Senatoda görev alan, iki dönem Obama’nın ikinci başkanlığını yapan Biden, ABD’nin Ortadoğu coğrafyasına müdahalesinde Büyük Ortadoğu projesinde yer alan, Türkiye’de gerçekleşen 12 Eylül 1980 darbesinden sonra NATO’nun Kenan Evren yönetimine taleplerini ileten, dünya ölçeğinde gerçekleşen ABD müdahalesinin önemli bir temsilcisi olan bir Amerikan devlet adamıdır. Bunlara ek olarak, Joe Biden’ın Demokrat Parti içerisinde “geleneksel” bir kanadı temsil edeceği ve emperyalist-kapitalist sistemin çıkarlarını gözeteceği açık. Yalnızca bu örnek üzerinden açıklamak yeterli olmasa da Amerika’da öğrenci borçlarının silinmesini reddetmesi ya da herkes için ücretsiz üniversitelere karşı çıkması Amerika halkının karşısında, sermayenin ise yanında olacağının garantisini veriyor.
NASIL BİR YOL İZLEMELİ?
Yükselen sağ popülizmin ve aşırı muhafazakarlığın bir simgesi haline gelen Trump yönetiminin devrilmesinin bir umutluluk hali yaratması son derece anlaşılır. Fakat ortaya çıkan bu umudun simgesinin Joe Biden olmadığının ve emperyalizmin hükümlerini yerine getirdiği ölçüde de olamayacağının altını son bir kez daha çizmek gerekir. Amerika halkında ve Amerika seçimlerinin tüm dünyada takip edildiğini düşünürsek dünya halklarında umut yaratması gereken esas nokta bu sürecin zeminini oluşturan halk hareketleri ve kitlesel ayaklanmalardır. Evrensel yazarı İhsan Çaralan’ın “Bidenlar değil, halkların mücadelesi dünyayı daha yaşanılır yapacak!”* başlıklı yazısında dediği gibi “umut ancak halkların, işçi sınıfının emperyalizme ve kapitalizme karşı sömürüsüz, savaşsız ve barış içinde bir dünya mücadelesindedir.”
Biden insan hakları,özgürlük,demokrasi ilkelerinin temsilcisi gibi tartışılsa da Trump’a ikinci dönem Amerika Başkanlığı yaptırmayan esasen toplumsal hareketlerin bir sonucu olarak değerlendirilmeli.
* https://www.evrensel.net/yazi/87494/bidenlar-degil-halklarin-mucadelesi-dunyayi-daha-yasanilir-yapacak