Gebze'den bir metal işçisi yazdı: Kanla kardeş olduk
"Torba yasa dedikleri o torbanın içinde işçi cinayetlerinde yaşamını yitiren biz işçilerin, depremde yaşamını yitiren biz emekçilerin kanı var. O torba kanlı bir torba."
Fotoğraf: Metal işçileri
Gebze’den bir metal işçisi
Mektubumuza İzmir depreminde yaşamını yitiren, yaralanan ve evsiz barksız kalan İzmirli emekçilere baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizle başlamak istiyorum.
Hayat bazen biz işçilere cevabını bildiğimiz soruları sormak zorunda bırakıyor. Siz hiç parmaklarını prese kaptıran, maden ocaklarında göçük altında kalan, inşaatlarda onlarca metre yüksekten düşüp yaşamını yitiren patron duyup, gördünüz mü?
Depremlerde göçük altında kalan biz, madenlerde, inşaatlarda, tersanelerde işçi cinayetlerinde ölen hep biz. Bu ülkede neden hep biz işçi ve emekçiler ölüyoruz neden? Düne kadar adını pek duymadığımız inşaat şirketleri bir yandan milyon dolarlık ihalelerle devlet eliyle palazlanırken diğer yandan vergi borçları bile sıfırlanıyor. Torunlar’dan Ağaoğlu’na, Sur Yapı’dan, Dap’a, Cengiz Holdingden, Taş Yapı’ya onlarca büyük inşaat şirketi bunlardan bazıları. Ha bir de TOKİ. Memleketin ormanları, nehirleri, işçi emekçi mahalleleri kentsel dönüşüm denerek, deprem sonrası toplanma yerleri, kamu arazileri bu büyük inşaat şirketlerini daha da büyütmek için peşkeş çekiliyor. Konut fiyatları sürekli artarken, yapılan ama satılamayan konut sayısı da artıyor. Milyonlarca emekçi başını sokabileceği bir eve sahip olabilmek için ömrünün 15-20 yılını bankalara ipotek etmek zorunda kalıyor. Bizim hayatımızı ve tüm yaşam alanlarımızı talan edenler kendilerine saraylar inşa ediyor, lüks otomobilleriyle, hatırlı siyasetçilerle poz vermekten geride durmuyorlar.
Öte yandan depremi bile fırsata çevirme peşinde koşan müteahhitlerin yanında memlekette acıyı fırsata çevirme peşinde koşanların sayısı da az değildir. Unuttuysak hatırlayalım, 1999 Gölcük depreminde on binlerce insan depremin acısıyla sarsılmışken, göçük altında kalan yakınlarını ararken, sözde milletin vekilleri de işbaşındaydı. Bina enkazlarının altında kalan emekçilerin “Sesimi duyan var mı” çığlıklarına kulaklarını tıkayan vekiller bir gecede mezarda emeklilik yasasını çıkarmakla meşguldüler. Şimdi Gölcük depreminden 21 yıl sonra yine İzmir’de deprem acısıyla sarsılmış emekçilerin çığlıklarına kulaklarını tıkamış vekiller bu sefer de başta kıdem tazminatlarımız olmak üzere esnek, kuralsız ve güvencesiz bir çalışma yaşamını yasalaştırmak için işbaşındaydılar. Çalıştığımız fabrikada bir işçi arkadaşımızın dediği gibi “Abi bu torba kum torbası değil kan torbası.”
Torba yasa dedikleri o torbanın içinde işçi cinayetlerinde yaşamını yitiren biz işçilerin, depremde yaşamını yitiren biz emekçilerin kanı var. O torba kanlı bir torba. O torbadan bize düşen daha çok kan, patronlara ise daha çok kâr. Depremin acısını bile fırsata çevirenlere karşı Gebze’de başta metal ve petrokimya işçileri mücadele ettiler. Şimdilik bu torbadan bazı maddeler çıkarılmış olsa bile biliyoruz ki başka bir torbayla yeniden karşımıza gelecek. Şimdi bunu görerek mücadeleyi büyütme ve birleştirme zamanı.
Unutmayalım ki hepimizin hayatını çalan bu patron düzenine karşı büyük acılar yaşamayı beklemeden mücadeleyi büyütmeliyiz. Yoksa daha yapılırken inşaatlarında bile onlarca işçinin hayatına mal olan konutlar yarın binlerce işçi ve emekçiye mezar olacaktır. Depremin yaratacağı göçükler, işçi cinayetleri ve kan torbası yasalar bize mezar olmadan biz bu sömürü düzenini mezara gömelim.
Not: Bu mektup İzmir depreminde yaşamını yitiren emekçilerin yanı sıra Gebze’de mücadeleci metal işçilerinin önderlerinden olan Metal İşçisi Mahmut’un babası, hayatı boyunca sosyal güveden yoksun şekilde inşaat işçiliği yapan, 7 Kasım 2020 tarihinde Hereke’de çalıştığı inşaatın dördüncü katından düşerek işçi cinayetinde yaşamını yitiren Mehmet abimizin anısına da yazılmıştır. Mekanı cennet olsun, ışıklar içinde uyusun!