12 Kasım 2020 04:59

Depremin ruhsal sarsıntısı

Mağduru yaşadığı travmanın sorumlusu gibi gösteren söylemden uzak durulmalıdır. Artık telafi edilebilir kayıpların telafisi ve ruhsal acıların dindirilmesi için çabalamalıyız.

Fotoğraf: Türkiye Psikiyatri Derneği

Halis Ulaş
Halis Ulaş

30 Ekim 2020 tarihinde sanki hiç olmayacakmış rahatlığı ile beklenen deprem bu kez İzmir’i vurdu. Toplam 115 insan öldü, binin üzerinde de insan yaralandı. Yine ve yeniden anladık ki öldüren deprem değil binalar.

Yer kabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi olarak tanımlayabileceğimiz deprem -her ne kadar ülkemizde değişiklik gösterse de (!)- Richter ölçeğine göre ölçülebilir şiddette nesnel bir sarsıntıya neden olur.  

Nesnel olarak ölçülebilir bu sarsıntı yerkabuğunun üzerinde yaşayan bizlerde fiziksel etkilenmelere neden olduğu gibi ruhsal etkilenmelere de neden olabilmektedir. Depremden sonra aşırı korku, çaresizlik, dehşete düşme hisleri ya da duygularınızı hissedememe gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Sanki sürekli deprem oluyormuş gibi hissedilebilir. Depremi hatırlatan yerlerden ya da durumlardan kaçınmak istenebilir ya da uykusuzluk, sinirlilik, çabuk öfkelenme, çarpıntı, titreme, nefes almakta zorluk gibi aşırı gerginlik belirtileri yaşanabilir.

Deprem sonrası ortaya çıkan bu belirtilerin ortaya çıkması olağandır ve Akut Stres Tepkisi adı verilir. Bu belirtilerin birçoğu depremden sonraki haftalarda azalır ve ilk ay içinde ortadan kaybolur. Ancak bazı kişilerde bu belirtiler çok daha şiddetli yaşanır ve haftalar içerisinde azalmaz. Akut Stres Bozukluğu olarak adlandırılan bu durum kişinin belirtilerle baş etmesini zorlaştırır, yaşamını güçleştirerek işlev kaybına yol açar. Bazı durumlarda bu belirtiler aylarca hatta yıllarca devam eder ve bu durum Travma Sonrası Stres Bozukluğu olarak isimlendirilir. Ayrıca deprem ile ilişkili majör depresyondan, kaygı bozukluklarına kadar pek çok farklı ruhsal hastalık da ortaya çıkabilir. Bu konuyla ilgili olarak Türkiye Psikiyatri Derneği’nin Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi tarafından hazırlanmış olan halka yönelik bilgilendirme broşüründen daha kapsamlı bilgiye ulaşılabilir.    

Deprem sonrası kimlerde ruhsal bozukluk gelişebileceğini öngörmek her zaman mümkün olmasa da yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda ruhsal bozukluk geliştirme açısından bazı risk faktörleri saptanmıştır. Örneğin deprem öncesinde psikiyatrik bir öykünüz varsa, kadınsanız, bekarsanız, yoksulsanız ya da sosyal desteğiniz yetersizse risk grubunda olabilirsiniz. Eğer depreme daha şiddetli maruz kaldıysanız; deprem nedeniyle fiziksel bir yaralanmanız ortaya çıktıysa; evinizi, işinizi ya da bir yakınınızı kaybettiyseniz de ruhsal bozukluk ortaya çıkması açısından risk grubunda olabilirsiniz.

Deprem sonrası telafi edilebilecek kayıpların hızlıca yerine konması ve toplumsal destek ağları ile depremzedeleri sarıp sarmalayabilmek belki de ruhsal bozukluk gelişimini engellemek açısından en önemli faktörlerdir. Ancak yaşanan travma deneyimi sonrasında bu adımları atmak yerine “Keşke riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi” cümlesi ile özetlenebilecek mağdurun sorumlu olduğu izlenimini yaratacak söylemler bu travmaya maruz kalanları örselemesi yanında bu örselenmenin süreğen nitelik kazanmasına da neden olabilir. Bu nedenle mağduru yaşadığı travmanın sorumlusu gibi gösteren söylemden uzak durulmalıdır.

Depremin üzerinden 13 gün geçti. Yıkılan binaların enkazları kaldırıldı. Depremde yaşamını yitirenler defnedildi. Artık telafi edilebilir kayıpların telafisi ve ruhsal acıların dindirilmesi için çabalamalıyız.

Türkiye Psikiyatri Derneği depremzedelerin ruhsal acılarının dindirilmesine katkı sağlamak amacıyla bir danışma hattı oluşturmuştur. Depremzedelerin 0 858 532 66 76 numaralı telefonla ulaşabilecekleri bu hat haftanın her günü saat 09.00-21.00 saatleri arasında hizmet verecektir.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI