Prof. Dr. Cihan Tuğal: ABD'de taban örgütlenmeden aşırı sağcı dönem bitmez
"Sosyalizmin sosyal harcama değil, üretim araçlarının işçilerin eline geçmesi olduğu anlatılabilse, işçi önderleri bu hatta kazanılabilseydi, Trump gibileri yine bol oy alırdı ama işçilerden değil."
ABD’nin 59. başkanlık seçimlerinde yaşanan belirsizlik ve posta yolu ile kullanılan oylar konusunda yaşanan tartışmalar birçok eyalette protesto edildi. | Fotoğraf: Neal Waters/AA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
ABD’de Demokrat Parti adayı Joe Biden’ın başkanlık zaferini kabul etmeyen Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump yönetiminin “geçiş dönemi” çalışmalarına engel olmasından endişeleniliyor. Trump’ın “darbe peşinde” olduğu yorumları da yapılıyor. Berkeley kentindeki Kaliforniya Üniversitesinden Sosyoloji Profesörü Cihan Tuğal, başkanlık seçimlerinin sonuçlarını Evrensel'e değerlendirdi. Tuğal, “Bir aşırı sağ idarenin alaşağı edilmesini kutlamak lazım ama Biden ve Demokratlara (sermayenin bilişsel partisine) güvenmek, ondan en ufak iyilik beklemek, büyük hata olur” dedi. “Bugün diğer ülkelerdeki sağcı idareler düşse de yerlerine kimin geleceğini biliyoruz” diyen Tuğal, “Taban örgütlenmeden, toplumsal hareketler oluşmadan ve bunların önderliğini yapacak kadrolar eğitilmeden, içinde bulunduğumuz aşırı sağcı dönem sona ermeyecek” değerlendirmesinde bulundu.
Trump’ın bu kadar yıpranmışlığa ve tepkiye rağmen aldığı oyu nasıl yorumluyorsunuz?
2020 seçimleri ezber bozdu. Oyların ırk temelli dağılacağı tahmin ediliyordu. Oysa Trump’ın birçok sınıftan ve bir çok ırktan insana hitap ettiği görülüyor. Açıktan açığa ırkçı grupları desteklemesine rağmen, siyahlar arasında dahi oylarını arttırmış durumda. Temel olarak iki etmenden bahsedebiliriz. Devletin ekonomiye müdahalesinin artacağı korkusu ve giderek güçlenen ırkçılık karşıtı sokak hareketlerinden duyulan rahatsızlık. “Law and order” (dirlik, düzenlik) ve sosyalizme karşı mücadele Cumhuriyetçilerin temel sloganlarıydı bu seçimde. Dirlik, düzenlik söyleminin, ırk ve sınıftan görece bağımsız olarak, tüm muhafazakarları mobilize edebilmesi daha alışık olduğumuz bir durum. Asıl kafa karıştıran, Biden başkanlığında artabilecek bir iki devlet denetiminin, nasıl bu kadar şiddetli bir sosyalizm paniğine yol açtığı. Bunu anlayabilmek için de sektörel farklara bakmak gerekiyor.
"SEKTÖREL GERİLİMLERİN BELİRLEYİCİ OLDUĞU BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ"
Oy dağılımının sosyoekonomik sınıfsal analizini yaptığınızda nasıl bir tablodan söz edebilirsiniz?
Yukarıdan başlayalım. Sermaye ciddi biçimde bölünmüş durumda ve iki partiden birinin bunu onarması mümkün görünmüyor. Enerji ve inşaat gibi sektörlerdeki sermayedarlar ve yüksek düzey yöneticiler Trump’ın arkasında. Biden daha çok teknoloji ağırlıklı sektörlerden destek buluyor. Bu ayrımın, aynı keskinlikte olmasa dahi, bu sektörlerde çalışan orta katmanları ve işçileri de etkilediğini görüyoruz. Bilgi ağırlıklı işlerde çalışanlar arasında ciddi bir “sosyalizm” paniği yok. Liberal sisteme güveniyorlar. Enerji ve inşaatta ise, Demokratlardan sadece bir avuç kadarının önerdiği çevreci uygulamaların işlerini ellerinden alacağına dair büyük bir korku var. Örneğin, göçmenlerin yoğun yaşadığı, Meksika sınırının öbür yanıyla ilişkilerin önemli olduğu güney Teksas’ta, Demokratların keskin şekilde oy arttıracağı öngörülüyordu. Tam tersine, buradaki enerji işçilerinin tercihlerinden ötürü, Trump oylarını arttırdı. Özetle, sınıf karşıtlığından ziyade sektörel gerilimlerin belirleyici olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Olumlu tek sınıfsal gelişme, 2016 seçimlerinin kaderini belirleyen Ortabatı bölgesi işçilerinin, Trump’tan Biden’a dönmesi oldu. Bu eyaletler geleneksel olarak Demokrat. Ancak partinin endüstriyi bırakıp tamamen bilişsel ekonomiye yönelmesi, burada muazzam bir çöküşe yol açtı. Bu çöküşün Amerika’ya hediyesi Trump oldu. Trump Ortabatı işçilerinin hayatını değiştirebilseydi, Demokratlar bir daha Beyaz Saray’ı göremezlerdi. Ancak, Biden büyük bir ihtimalle bu bölgeyi görmezden gelmeye devam edecek ve bu işçiler de bir dahaki aşırı sağ başkan adayını destekleyecek kıvama getirilecekler.
"GÖÇMENİN GELDİĞİ ÜLKE VE SINIFSAL KÖKENİ BELİRLEYİCİ OLUYOR"
Irkçılık ve yabancı düşmanlığı açısından bakıldığında göçmenler ya da göçmen kökenlilerin seçim davranışı ne oldu? Geleneksel devlet anlayışı göçmenler ve mülteciler konusunda ne kadar değişebilir?
Beklenildiği gibi, bu konuda hassasiyeti olanlar ağırlıklı olarak Biden’a oy verdi. Ama bu kişilerin çoğu göçmen değil, birkaç kuşaktır burada olan liberaller. Özellikle Hispanikler arasında çok karmaşık bir tablo görüyoruz. Kimi göçmen taraftarı hareketlere katılıyor. Kimi kendini diğerlerinden oldukça ayrı ve üstün görüyor. Beyazlarla özdeşleşiyor ve (kendisi göçmen kökenli olsa da) göçmenleri topluma tehdit addediyor. Bu noktada, Hispanik göçmenin hangi ülkeden geldiği ve sınıfsal kökeni belirleyici oluyor. Özellikle Venezuela ve Küba kökenli göçmenler, Trump’ın “sosyalizm” karşıtı kampanyasının temel önderleri arasındaydı.
Trump’ın seçim yoluyla durdurulması Avrupa ve küresel ölçekte yükselen otoriter yapılara karşı halkları umutlandırdı. Umut kendi başına yeterli mi, umudun altı nasıl doldurulabilir?
Obama seçildiğinde de böyle bir umut dalgası olmuştu. Bir aşırı sağ idarenin alaşağı edilmesini kutlamak lazım ama Biden ve Demokratlara (sermayenin bilişsel partisine) güvenmek, ondan en ufak iyilik beklemek, büyük hata olur. Bugün diğer ülkelerdeki sağcı idareler düşse de yerlerine kimin geleceğini biliyoruz. Taban örgütlenmeden, toplumsal hareketler oluşmadan ve bunların önderliğini yapacak kadrolar eğitilmeden, içinde bulunduğumuz aşırı sağcı dönem sona ermeyecek.
"TRUMP’IN SOSYALİZM KORKUSU ÜZERİNDEN DESTEĞİNİ ARTTIRMASI, SOSYALİSTLERİN ZAYIFLIĞINDAN KAYNAKLANIYOR"
Trump, sola ve sosyalizme saldırarak yürüttüğü seçim çalışmasında belirli oyları konsolide etmiş görünüyor. Peki sol, sosyalist hareket ve işçi hareketi bu kadar güçlü olmadığı halde nasıl böyle bir etki yaratabiliyor?
Sosyalizmden kasıt, devletin ekonomik alanda getireceği bir iki denetim. Amerikan halkının çoğu, bırakın sosyalizm ve sosyal demokrasi arasındaki farkı, liberal devlet denetimiyle sosyalizm arasındaki farkı dahi anlamıyor. Piyasa üzerinde kontrol ve sosyal harcamaların artacağı beklentisi, bizde 1950’lerde 1960’larda görünen cinsinden “Bu kış komünizm gelecek” cinsi bir paniğe yol açıyor. Kongrede kendine “demokratik sosyalist” diyenlerin bir kişiden üç-beş kişiye çıkması, bu paniği körükledi. Bu temelsiz korkuların nedeni, tabanda sosyalist bir hareket ve örgütlenmenin olmaması. (Amerika, 1930’lardan beri sosyalistlerin en örgütlü olduğu dönemi yaşıyor, ancak bu örgütlenmelerin ciddi bir işçi tabanı yok. Ayrıca, birkaç bölge dışında, sosyalizmi devlet denetimine ve sosyal harcamalara indirgeyenler ideolojik olarak ağırlıkta bu örgütlerde). Eğer sosyalistler, enerjiden endüstriye her sektörde örgütlü olsaydı, ayrımlar sektör değil sınıf üzerinden yaşanırdı. Sosyalizmin sosyal harcama değil, üretim araçlarının işçilerin eline geçmesi olduğu (programatik ve somut olarak) anlatılabilse, işçi önderleri bu hatta kazanılabilseydi, Trump gibileri yine bol oy alırdı elbette ama, işçilerden değil. Trump’ın sosyalizm korkusu üzerinden desteğini arttırması, tam da sosyalistlerin zayıflığından kaynaklanıyor.
"BİDEN MUHTEMELEN SADECE SEMBOLİK UYGULAMALARDA BULUNACAK"
George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi üzerine başlayan protestolar sırasında gazetemize yaptığınız değerlendirmede, ABD’deki siyahlar ve Hispaniklerin durumlarının giderek kötüleştiğini, bu kesimlerin yoksullarının uzun süredir gettolaşmaya, polis şiddetine, sağlıksız yaşam koşullarına, konut güvencesizliğine maruz bırakıldığını ve buna yönelik öfkenin sokağa taştığını belirtmiştiniz. Biden’ın bu tabloda bir değişiklik yaratması beklenebilir mi?
Biden’ın en büyük başarısı, hiçbir şey söylemeden seçim kazanması oldu. Siyahların ve Hispaniklerin durumunu düzeltme konusunda, Biden muhtemelen sadece sembolik uygulamalarda bulunacak. Şimdiye kadar (Trump karşıtlığından başka) dişe dokunur hiç bir şey söylemediği gibi, hiç bir şey de yapmayacak. Biden tarzı Demokratlar, ırkçılık karşıtı hareketlerin sırtını sıvazlıyor ama, ana taleplerine karşı çıkıyor. Bu taleplerin merkezinde, kamu kaynaklarının polis ve hapishanelerden çekilip, siyahların ve Hispaniklerin yoğunluklu yaşadığı bölgelerdeki okullara ve sağlık merkezlerine aktarılması var. Demokratik Parti, bu kadar basit bir liberal reformu bile gerçekleştiremeyecek, belkemiğini kaybetmiş bir kuruluş.