Dr. Pınar Sayan: Barış için halkların sürece dahil edilmesi gerekir
Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında varılan ateşkes anlaşmasına dair Beykoz Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Dr. Pınar Sayan ile konuştuk.
İLGİLİ HABERLER
Gözlem merkezi Azerbaycan’da olacak, Türk güçleri Karabağ’a girmeyecek
Dağlık Karabağ anlaşması ile ilgili ilk yorumlar: Barış değil dondurulmuş gerilim
Dağlık Karabağ'da anlaşma sağlandı; Azerbaycan'da kutlama, Ermenistan'da protesto var
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Azerbaycan ile Ermenistan arasında uzun yıllardır savaş konusu olan Dağlık Karabağ merkezinde 27 Eylül’de başlayan şiddetli çatışmalar 9 Kasım’da ateşkes anlaşması imzalanmasıyla şimdilik sona ermiş görünüyor. Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında varılan anlaşmaya dair Beykoz Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Pınar Sayan ile konuştuk.
Anlaşmanın barış değil, ateşkes anlaşması olduğuna dikkat çeken Sayan, iki ülke halkının müzakere sürecine dahil edilmediğine dikkat çekti. İki halk arasında senelerdir temas olmadığına da vurgu yapan Sayan, “Katılımcı ve kalıcı bir barış tesis edebilmek için halkların süreci sahiplenmesini sağlamaları bölgedeki istikrar açısından önemli. Eğer küçük düşürücü bir ‘kazananın barışı’ empoze edilirse Ermenilere, iki halk arasında zaten var olan düşmanlık ve güvensizlik derinleşip ve ileride benzer sorunlara yol açabilir” dedi.
Anlaşmanın sürekliliğinin askeri olarak sağlandığına belirten Sayan, “Askeri üstünlüğünüz olduğu sürece belki anlaşmanın sürekliliğini sağlayabilirsiniz ama halklar arası düşmanlığın önüne geçemezsiniz. Bunun için barış inşası ve uzlaşma politikaları izlemek yönünde bir irade göstermek gerekiyor” diye konuştu.
Önce biraz başa dönelim. Dağlık Karabağ çatışması yıllarca bekledikten sonra neden yeniden başladı? 27 Eylül’de başlayan savaşı getiren koşullar neydi?
Aslında Azerbaycan rahatsızlığını yıllardır sürekli dile getiriyordu zaten ve bu süre içerisinde ordusuna çok fazla yatırım yaptı. Zaman zaman çatışmalar da yaşanıyordu bölgede. Ermenistan’da bir halk hareketi ile iktidara gelen Paşinyan ve ekibinin, demokratikleşme söylemleri sorunun diplomasi ile çözülmesi yönünde umutları artırmış ve birkaç olumlu adım atılmıştı. Fakat Paşinyan’ın bazı önerileri Azerbaycan’dan kabul görmedi. Aliyev ise hem Minsk Grubu hem Paşinyan’ın kendisini oyalamaya çalıştığını sıklıkla vurguluyordu.
Özellikle de geçen seneden beri tarafların arasını gerginleştiren bir dizi olay yaşandı. Bu ortamda herhangi bir kıvılcımın savaşa dönebileceği olasılığı çok açıktı.
İlk kıvılcım temmuz ayında geldi. Sınırda çıkan bir çatışma sonrası siviller dahil 20 kişi hayatını kaybetti. Temmuz ayından sonra ise Azerbaycan’ın savaş hazırlıklarını hızlandırdığı görülüyor. Son olarak Arayik Haratyunyan’ın Dağlık Karabağ Meclisini 2022 yılında Şuşa’ya (Şuşi) taşıyacaklarını açıklaması (Ele geçirilme tarihi olan 9 Mayıs’ta), Azerbaycan için son nokta olmuş olabilir. Tabii zayıflayan uluslararası sistem de sorunun savaş yoluyla çözülmesinde ciddi bir engel olmayacağının düşünülmesi konusunda bir etken olmuştur. Dolayısıyla bir türlü diplomasi ile çözülemeyen bu sorunun her an savaş yoluyla çözülme yoluna gidilebileceği hep hissediliyordu ve ortamın da gittikçe gerilmesi sonucu 27 Eylül’de bunu gördük.
SAVAŞIN TÜRKİYE’DEKİ YANSIMASI EN ÇOK TÜRKİYELİ ERMENİLER ÜZERİNDE OLDU
Bir buçuk aylık çatışmaların iki toplum ve savaşın etkilediği diğer toplumlar açısından etkileri ne oldu/ne olacak? Bu konudaki gözlemleriniz neler?
Azerbaycan’da bir zafer havası var ve hatta bazıları neden Dağlık Karabağ’ın tümünün askeri olarak ele geçirilmediğini sorguluyor. Ermenistan’da ise kızgınlık ve keder hakim. İki toplumda da ateşkes anlaşmasının çok iyi anlaşıldığını düşünmüyorum. Muğlak bırakılan bazı kısımlar var. Özellikle Ermenistan açısından bu çok kafa karıştırıcı. Bunca yıldır ve özellikle savaşın son günlerine kadar da ordularının çok iyi durumda olduğu, Azerbaycan’ın askeri üstünlüğünün bir mit olduğu, savaşı kazanabilecekleri söylenirken onlara, şimdi savaşı kazanma şansları olmadığı için ateşkes imzalandığı söyleniyor. Ve tabii bu durum Ermenistan’ın en derin korkularından birini doğruladı; Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı birleşeceği korkusu. Tarihsel travmalara dayanan, var oluşsal bir korku bu. Bu hisleri onarabilmek çok zor olacak. Ayrıca uluslararası toplumun da kendilerini yalnız bıraktıklarını düşünüyorlar.
Yerinden edilen kişiler konusu çok önemli olacak önümüzdeki dönemde. Azerbaycan’da ilk savaşla ilgili en önemli meselelerden biri yerinden edilmiş 600 bin kişiydi. Bu trajedi hiçbir zaman unutulmadı. Şimdi onlar geri dönebilecek belki ama bu sefer de yaklaşık 120 bin Ermeni yerinden edilmiş oldu. Şu an onlara ne olacağı çok belli değil. Bu konuda yeterli güvence verilmezse bu kişiler geri dönmeyecek ve bu şekilde Dağlık Karabağ’ın nüfus yapısı kalıcı şekilde değişmiş olacak.
Bir kısmının zaten giderken evlerini yaktıkları söyleniyor muhtemelen gidecek bir yerleri de olmamasına rağmen. Kış ve salgın koşullarında ciddi bir insani kriz geliyor olabilir. Ermenistan zaten sınırlı kaynakları olan bir ülke. Onun için bu konuya da bir an önce hakkaniyetli bir biçimde müdahale edilmesi gerekiyor. Yeterli güvence verilmez ise bu kişilerin geri dönüp Azerbaycan egemenliği altında yaşaması çok zor kısa vadede.
Savaşın Türkiye’deki en büyük yansıması Türkiye’nin Ermeni vatandaşları ve Türkiye’de yaşamayı tercih etmiş Ermenistan Ermenileri üzerinde görüldü. Bu dönemde çok fazla taciz, hakaret ve tehdide maruz kaldılar maalesef. Çok üzücü bir durumdu.
KARABAĞ’IN STATÜSÜ HAKKINDA MÜZAKERELER DEVAM EDİYOR
Ortaya çıkan anlaşma siyasi açıdan bize ne söylüyor?
Ateşkes anlaşmasının bazı maddeleri Madrid Prensipleri ile uyumlu. Mesela Dağlık Karabağ çevresindeki yedi rayonun Azerbaycan’a bırakılması, Ermenistan ve Dağlık Karabağ arasında ulaşımın sağlanacağı bir koridor olması ve yerinden edilmiş kişilerin geri dönebilmesi. Fakat Şuşa’nın Azerbaycan’da kalması Madrid Prensiplerinde yoktu. Bu Azerbaycan için bir kazanç oldu. En önemlisi de Dağlık Karabağ’ın statüsünden hiç bahsedilmiyor anlaşmada. Madrid Prensiplerine göre Dağlık Karabağ’a ara bir statü verilecek ve daha sonra nihai durumu tartışılacaktı. Aliyev savaş sırasındaki açıklamalarında özerklik verilebileceğini söylüyordu fakat savaş sonrası açıklamasında “Statü falan yok” diyor. Fakat diğer taraftan Paşinyan “Bu yeni durumda Artsakh Cumhuriyeti’nin tanınma ihtimali arttı” diyebiliyor. Bence insanların kafasını da en çok bu konu karıştırıyor. Görünen o ki bu konunun detayları hakkında hâlâ müzakereler devam ediyor, onun için net bir açıklama yapılmıyor.
Diğer taraftan Nahçıvan ve Azerbaycan arasında bir koridor olması da Azerbaycan ve Türkiye açısından bir kazanç oldu. Bir de tabii Madrid Prensiplerine göre uluslararası bir barış gücü görev yapacaktı, şu an sadece Rusya barış gücü görev yapacak. Bu da aslında uluslararası sistemin ne kadar zayıfladığının başka bir göstergesi. En azından Minsk Grubu bünyesinde bir barış gücü kurulmasını bile sağlayamadı diğer eş başkanları olan ABD ve Fransa, belki hiç önerilmedi bile.
HALK SÜRECE HİÇBİR ZAMAN DAHİL EDİLMEDİ
Bu anlaşma bir kalıcı barış antlaşmasıdır denebilir mi? Anlaşmanın sürekliliği hangi koşullara bağlı olacak?
Hayır bu bir ateşkes anlaşması. Umarım toplumsal cinsiyet boyutu da göz önünde bulundurularak mümkün olduğunca farklı grubun katılımıyla bir barış süreci olur ve bu şekilde bir barış anlaşması imzalanır. Şu ana kadar müzakereler hep devlet başkanı ve dış işleri bakanları seviyesinde yürütüldü.
Halk hiçbir zaman dahil edilmedi sürece. Hatta halklar arasında da nerdeyse hiç temas yok senelerdir. Katılımcı ve kalıcı bir barış tesis edebilmek için halkların süreci sahiplenmesini sağlamaları bölgedeki istikrarı açısından önemli. Eğer küçük düşürücü bir “kazananın barışı” empoze edilirse Ermenilere, iki halk arasında zaten var olan düşmanlık ve güvensizlik derinleşip ve ileride benzer sorunlara yol açabilir. Şu an anlaşmanın sürekliliği Azerbaycan’ın askeri üstünlüğü ve Rusya’nın hızlıca bölgeye barış gücü sevk etmesiyle sağlanıyor, yani askeri olarak.
Askeri üstünlüğünüz olduğu sürece belki anlaşmanın sürekliliğini sağlayabilirsiniz ama halklar arası düşmanlığın önüne geçemezsiniz. Bunun için barış inşası ve uzlaşma politikaları izlemek yönünde bir irade göstermek gerekiyor. Sonuçta komşu iki ülkeden bahsediyoruz, bölgede barışçıl bir şekilde bir arada yaşayabilmeleri için uzlaşıya ihtiyaçları var. Zaten yeterince can kaybı ve trajedi yaşadılar.
‘RUSYA-YANLISI/BATI-YANLISI’ GİBİ BİR İKİLİK ERMENİSTAN’DAKİ DURUMU PEK AÇIKLAMIYOR
Anlaşma Ermenistan’da protestolara neden oldu? Kim bu protestocular ve ülke içi siyasi durumu değiştirebilir mi?
Protestocular çoğunlukla eski rejim yanlılarıydı fakat tabii diğer kesimlerden de katılanlar vardır. 2018 yılında Ermenistan’da “Kadife Devrim” denilen bir halk hareketi ile Serj Sarkisyan istifaya zorlanmış ve yerini Nikol Paşinyan almıştı. Aralık ayında yapılan seçimle de Paşinyan ve partisi yaklaşık yüzde 70 oy oranıyla seçilmişti. Paşinyan’ın hâlâ belirli bir desteği var aslında ve şu an istifa etmesinin sorumsuzluk olacağını söylüyor. Fakat uzun süre görevde kalabilmesi de sürpriz olur bence.
Bu arada Paşinyan için “Batı-yanlısı” gibi yorumlar görüyorum ama bence bu bağlamda “Rusya-yanlısı/Batı-yanlısı” gibi bir ikilik Ermenistan’daki durumu pek açıklamıyor. Yani Paşinyan Rusya ile ilgili ne düşünürse düşünsün Rusya’dan başka bir seçeneği hiçbir zaman olmadı zaten. Evet Rusya’yı sinirlendirecek hamleleri oldu ama asla komşusu Gürcistan gibi NATO üyesi olmak veya AB ile Gümrük Birliği anlaşması imzalamak isteyecek de değildi. Bu durumda “Batı-yanlısı” gibi bir tanımlamanın çok uygun olduğunu düşünmüyorum.
ERMENİSTAN’IN RUSYA’YA BAĞIMLILIĞI ARTTI
Çatışmadan Putin yönetiminin asıl kazanan olduğu yönünde yorumlarda var. Bu tespite katılıyor musunuz? Rusya nasıl ele aldı bu süreci ve neyi hedefledi?
Evet. Rusya’nın Ermenistan ile bağları daha güçlü görünse de Azerbaycan’a karşı bir düşmanlığı da yok. İki tarafa da silah sattığı biliniyor. Minsk Grubu eş başkanı olarak da aleni olarak taraf belirtmeyi tercih etmiyor ve hep diyalog çağrısı yapıyordu. Zaten sorunun en başından beri de bölgeye kendi barış gücünü göndermeyi öneriyordu. İki taraf da bu öneriye sıcak bakmıyordu ve sonunda bunu başarmış oldu.
Görev süresi bittikten sonra da bölgeden kolay kolay çıkmayacaktır. Şu an da tüm koordinasyonu yürütüyor. Bu da bölgedeki etkisini artıracak tabii, özellikle de Ermenistan üzerinde. Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılığı arttı. Eğer bir mucize olup Güney Kafkasya halkları ve devletleri farklılıklarını bir kenara bırakıp, ortak bir yaşam ve gelecek konusunda uzlaşmazlarsa; Rusya’nın etkisini yoğun olarak hissedecekler.
TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİ PEKİŞTİ
Türkiye yönetiminin askeri ve siyasi desteği belki sürecin en tartışmalı alanı oldu. Tüm müdahale çabasına rağmen son kurulan anlaşma masasında ise yoktu. Çatışma süreci ve sonuçları Türkiye’nin iç ve dış siyaseti açısından nasıl bir anlam ifade ediyor?
Ben Türkiye’nin müzakerelerde rolü olduğunu düşünüyorum, açıkça belirtilmemiş olsa da. Rusya ile telefon görüşmeleri yapıldığını ve Akar ve Çavuşoğlu’nun Bakü’ye gittiğini gördük ateşkesten hemen önce. Türkiye’nin bundan sonraki rolü de hâlâ müzakere ediliyor gibi görünüyor ve sembolik bile olsa bir görevi olacaktır.
Zaten çok sınırlı ve kırılgan olan Türkiye-Ermenistan ilişkileri ciddi şekilde zedelendi. Türkiye, Azerbaycan ile ilişkilerini ise pekiştirmiş oldu, iş birlikleri daha da artacaktır. Silah teknolojisini Suriye ve Libya’dan sonra bir kez daha gösterdi. Azerbaycan ile arasında bir kara bağlantısı elde edecek. Bu bakımdan istediğini almış oldu. Fakat bir bölgede daha, benzer bir politika izlemiş olması, Rusya’yı da yabancılaştırdığı müttefiklerini de rahatsız etmiş gibi görünüyor. Bunların etkisini orta ve uzun vadede göreceğiz.
Evrensel'i Takip Et